Bediüzzaman’ın din dilini öğrenmekten başka yol yok
Ben Bediüzzaman’ın dilini öğrenmekten başka gerek ferdî planda gerekse kurumlar planında bir yol ve yöntem bulunduğu kanaatinde değilim
Röportaj: Serdar Bilgin-RİSALE AKADEMİ
“Medresetüzzehra müzakereleri”nin konuğu Dr. Suad Alkan ile konuştuk.
MEDRESETÜZZEHRA MODERN DÜNYA KÜLTÜRÜNÜN ÇEKİRDEĞİNİ TEŞKİL EDİYOR
Modern dünyada Medresetüzzehra’nın yeri nasıl belirlenebilir?
Dünyanın matematik izahı, gökyüzü cisimlerinin matematik ilişkisi, Galileo, Kepler ve onların ekolünü meydana getiren astronomların görüşleriyle ortaya çıktı. Newton’un yerçekimi izahıyla matematik formüle bir fizik formülü ilave edildi. Bu görüşlerin Hristiyan kültürü sebebiyle Avrupa’da ortaya çıkardığı problem karşısında, Bediüzzaman Hazretlerinin tutumu ve Medresetüzzehra projesi, modern dünya kültürünün çekirdeğini teşkil ediyor:
Avrupa’da o zamana kadarki anlayış, kâinattaki hareketlerin intizamını, ilahi bir varlığın sağladığı şeklindeydi. Bilgin ve feylesoflar, Cenab-ı Allah’ın yaratıcı gücüyle modern bilimin doğuşuyla meydana çıkan formül ve kanunlar arasındaki bağı kuramamışlardır.
Ne yapmışlardır?
Bununla birlikte, Avrupa Hristiyan ilahiyatı, özellikle Esmayı Hüsna’yı tanımadığı için şöyle bir formül düşünmüşlerdir.
Bir yaratıcı varlık vardır.
O yaratıcı varlık her milisaniyede dünyada olup bitenlere nezaret etmez.
Büyük bir saatçi ustası gibi, zemberekleri kurmuş, sistem de kendi kanunlarıyla devam ediyor.
Sistemin kanunları, fiziğe ve matematiğe dayanıyor.
Bu yeni anlayış, Allahsız bir dünya sonucunu doğuruyor. Bugünkü modern dünyanın sosyal, ekonomik, psikolojik, devlet sistemleri de bu anlayışa bağlı bir hayatı dünya milletlerine sömürgeci politikalarına paralel olarak dayatmışlardır.
Medresetüzzehra projesinin şerhi, Bediüzzaman Hazretlerinin medeniyet projesinin modern dünyaya yansıtılmasını hedef ittihaz etmiştir. Her ikisi de modern bilimin ve endüstri hayatının doğuşuyla birlikte insanlığın gündemine giriyor.
DİNDEN BAĞIMSIZLAŞMIŞ BİR DÜNYA HAZIRLAMIŞLAR
O zaman modern insanın aklı ve kalbi neye müteveccihtir denilebilir?
Modern bilimin doğuşundan önce dünyada bütüncü bir görüş hâkimdi. Bunun adı, Batı kültüründe “Holistik”, İslam medeniyetinde “Küllî” anlayıştır. Daha sonra yeni anlayış çerçevesinde, bilim kurumlarında sadece dünya ile ilgili soruların sorulması, insanın iç dünyası ile fizikî dünyası arasındaki ayrılığı ortaya koydu. Kant’tan Ogüst Comt’a kadar filozoflar, dinden bağımsızlaşmış bir dünya hazırlamışlardır.
Onların konuşmalarında bilim ve sanat, “Din”; İnsan, “Tanrı”lık makamında yorumlanmıştır. Türkiye ve İslam dünyasında da “üniversal” dil ve mantık bu yönde kullanılıyor: “Din hurafe ve eski çağlara ait aslı faslı olmayan uydurmalardır.” Bediüzzaman’ın, “Anladım ki, dünyevî bir saadetimiz, bir cihetle fünun-u cedide-i medeniye ile olacak. O fünunun da gayr-ı müteaffin bir mecrâsı ulema ve bir membaı da medreseler olmak lâzımdır. Tâ ulemâ-i din, fünun ile ünsiyet peyda etsin” düşüncesi, Medresetüzzehra’ nın kendi zamanında, tahakkuk etmemiş olmasıyla Şeyh-i Risale-i Nur vasıtasıyla insanın iç dünyasıyla fiziki dünyasını bütünleştirme tasavvurundan doğuyor. Böylece, “âhireti ve Hâlıkı bir derece unutmak cihetiyle bazı nüfus-u emmâre küçük birer firavun, adeta nefsini mâbud ittihaz etmek istidadında bulunan insanlar” olmaktan kurtulabiliyor. Zaten Nur risaleleri, Ahiret ve Allah’a imanla başlayıp onunla bitiriyor.
Bu tarz bir anlayışta, modern bilim, insanın aynı zamanda dindar da olabileceğini ifade ediyor. Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra projesine böyle evrensel bir dünya hareketi olarak bakabilmek lazımdır.
BEDİÜZZAMAN’IN TÜRKİYE’DE KEŞFEDİLDİĞİ KANAATİNDE DEĞİLİM
Medresetüzzehra hareketini bir Dünya hareketi olarak ifade ettiniz. Biraz açar mısınız?
Evet, bu ifadeyi özellikle kullandım. Çünkü ben Bediüzzaman’ın Türkiye’de keşfedildiği kanaatinde değilim. İngiltere’de Prof. Colin Turner adında bir Nur talebesi var, İngiltere’de çalıştığı üniversitede bir Nur kürsüsü kurmuştur. Doktora yaptırdığı öğrencilerine demiştir ki; “Bediüzzaman hakkında dünyada yapılan araştırmaları gözden geçirelim.” Adıyamanlı olan bir doktora öğrencisi de ona araştırmalarından sonra; “Hocam Şerif Mardin’in yapmış olduğu çalışmanın dışında el ile tutulur bir çalışma yoktur” diye bir rapor götürmüş. Ben bunu önce Nurtaşı medresesindeki hemşehrilerinden, Mehmet Fırıncı Beyefendinin şöförü Gemici Mehmet, sonrada Colin Turner ile İstanbul’a sempozyuma geldiğinde doktora öğrencisinin kendisinden dinledim. Colin Turner’i Türkiye’de verdiği konferansta söylediği şu sözleri bu vesile ile ifade edeyim: “Bediüzzaman’ı Türkiye’de hapis etmeyiniz. O bir dünya insanıdır. Siz onu bizim vatan topraklarımızda doğmuştur, bizdendir deyip de onun algılanması gereken düşüncelerini kapıların arkasında hapsetmeyin, dünyaya açılın.”
Bu sebeple İslami modern düşünce konusunda sorun, kırmızı çizgi ve kırılma noktalarının ne olduğudur! Bu da Nur Risalelerinde her vesileyle gösteriliyor.
Prof. Turner’ in endişelerinin yaşandığını görerek Şerif Mardin’e “şimdi nurcular hakkında ne düşünüyorsunuz?” deyince “Risale-i Nurların deşifre edilmesi lazım” demiştir. Doç. Yusuf Kaplanın da yazdığını unutmamalı: “Nurcular Risale-i Nur’un üzerine kapanmışlar, dünyaya da kapatmışlar!”, “Risale-i Nur’dan bu güne kadar bir mütefekkir, bir sanatkâr çıkmamıştır!”
İNSANA GEREKLİ OLAN “BAŞKASINI, HATTA KÂİNATTAKİ TÜM VARLIKLARI KARDEŞ, AKRABA GİBİ KABUL ETMEK” YAKLAŞIMIDIR
Modern hayat/bilim karşısında dinsiz olmak gerekmediğini, insanın aynı zamanda dindar da olabileceğini ifade ettiniz. Bu ifadeden hareketle modern insan, bütüncül bir dünya anlayışı ile harmanlanmış, kendisi ve dünya ile ilgili sorularına cevap bulmuş, kendisine ve içinde yaşadığı kâinata yabancılaşmamış, ona mehd-i uhuvvet nazarıyla bakan insan olarak tanımlanabilir mi?
Hay hay… Ancak modern hayat, henüz külli dünya anlayışını harmanlayabilmiş değildir. Kendisine ve içinde yaşadığı kâinata yabancı insan kalbinden hürmet ve merhamet çıkınca akıl ve zekâvet onu gayet gaddar dehşetli canavarlar hükmüne getirmiş. Bu bilime değil felsefeye dayanan bir noktadır. İlkelliktir! Üstad onlara “fikren mazinin en derin derelerinde olanlar” şeklinde tesmiye eder.
Hans Jonas, “Sorumluluk Prensibi” adlı kitabında insanlığın yeryüzünde fecaatli bir duruma gelmesinin sebebini, insan ve tabiat arasındaki dengenin bozulmuş olmasından ileri geldiğini kabul ediyor. İnsanlar arasındaki bağlarda kat’iyyen hakkaniyet endişesine rastlanmıyor. Sonra da “insan hakları” adına hareket ediliyor.
İnsana günlük hayatında gerekli olan, sadece dinin şekillendirebildiği “başkasını, hatta kâinattaki tüm varlıkları kardeş, akraba gibi kabul etmek” yaklaşımıdır. Yeni dine dayalı modern düşüncenin büyük liderlerinde Dinler Tarihçisi Fransız Prof. Rémy Braque, “Beşeri kanunlar insanların vicdanını tatmin etmiyor!” demektedir.
BEDİÜZZAMAN’IN DİLİNİ ÖĞRENMEKTEN BAŞKA BİR YOL VE YÖNTEM BULUNDUĞU KANAATİNDE DEĞİLİM
Modern dünya karşısında Müslümanlar olarak tutumumuz nasıl olmalıdır?
Bunun bir yolu ve yöntemi, Kur’an’dan in’ikasla kullandığı ve öğretmek istediği dil ile hem Avrupa’nın modern dünyaya musallat ettiği felsefî kavramlaştırmaktan kurtarmak, onun yerine yeni ve modern hayatın rehberliğini yapan Bediüzzaman gösteriyor. Bediüzzaman hazretleri, çağımızın en büyük fikir ve bilim adamlarının dilini kullanıyor. Veyahut biri birinden habersiz, onlar Üstadın dilini kullanıyor. Mesela büyük psikanalist Jacques Lacan, “Tanrıya inanmayan insan, her an her şeyi tanrılaştırmaya hazırdır!” sözü, zaman ve mekan boyutlarının üstünde “Tevhid” fikrini ifade eder. “Şualar”da aynı cümle bulunmaktadır.
Buna rağmen günlük konuşmalar, Tanzimat’tan itibaren kültür emperyalizmi sebebiyle, tercüme bürolarından yayılıp Türkiye kültürünü etkileyen materyalist ve pozitivist bir dil ve mantık üzerine cereyan ediyor. Kimse Lacan’ın ne dediği üzerinde durmuyor. Körleşme ve sağırlaşmanın boyutları hem çok derin hem de çok geniştir. İman hareketinin kültür ve dil ile ilgisi üzerinde hiç durulmamıştır. Ben Bediüzzaman’ın dilini öğrenmekten başka gerek ferdî planda gerekse kurumlar planında bir yol ve yöntem bulunduğu kanaatinde değilim.
Kişi, kendi dilini ve fikrini kullanacaktır. Başkasının dilini ve düşüncesini kullanan insanın insanî bir değeri bulunacağı fikrini taşımıyorum. Üstad hazretlerinin hizmetinde ve dersinde bulunan kişilerin dili Üstat hazretlerinin dili ve mantığıydı. Çünkü dil mantıkla kaimdir, mantık ise matematiğe dayanır.
Bediüzzaman Hazretleri, Şerif Mardin, Nihat Sami Banarlı, Hilmi Yavuz “Din Dildir” hükmünde müttefiktir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.