Bir doktor, Bediüzzaman’a yazdığı teşekkür mektubunda eserlerinden ettiği istifadeyi geleneksel tarzın çok ötesinde bir dil kullanır. Mektupta kullanılan dil Bediüzzaman’ı memnun eder ona verdiği cevapta kalben çok arzu ettiği bir dava adamı tipinin profilini çizer.

Bediüzzaman, “ehl-i fenden envar-ı imaniye ve esrar-ı Kur’an’iyeye iştiyak derecesinde ihtiyacını hissetmek cihetinde Hulusi Bey’e benzeyecek adamlar ileri atılsın” ifadesini kullanır. Bediüzzaman’ın eserleri adeta bütün ilimlerin, onun tabiri ile fenlerin muhassalı özeti, gibi. Bütün ilimlerin dini, imani hakaikleri, yorumları Bediüzzaman’da vardır. Bazen tıptan, çok zaman astronomiden, fizikten, kimyadan, fizyolojiden, anatomiden, biyolojiden, matematik, felsefe daha birçok ilimden yorum metinleri vardır. Bunlar prototiplerdir. “İşte siz de bu ilimleri, bu verdiğim örneklere göre yorumlayın” demektir.

İfadede çok arzu ettiğini belirten şu cümle özellikle nazarı dikkati celbeder: ”Kalp çok arzu ederdi.”

Demek onun kafasında ideal bir dava  adamı modeli var, eserlerdeki fenni mesaili anlatmak için özümsesin ve ortaya atılsın.

Envar-ı imaniyeye ve esrar-ı Kur’aniyeye iştiyak derecesinde ihtiyacını hisseden bir tip, hatta karakter... Hulusi Abi gibi, devamında benzeyecek adamlar ileri atılsın diyor. Tanısın, okusun demiyor ileri atılsın, yani öne çıksın, savunsun diyor.

Türklük, Kürtlük, mehdilik gibi mesaili değil, fenni meseleleri özümsesin ileri atılsın ve bir dava mücadelesi versin. Bu yüzden “kalp çok arzu ederdi” diyor.

Geçen bir çocukla konuştum, ilkokul dörtte nurları tanımış şimdi yirmi iki yaşında. Bir programda günde 250 sahife okuduğunu söylüyor. Ayet-i Hasbiyeyi, Birinci Şuayı falan falan bahisleri anlıyor musun? Hayır. Onbeş yılı aşkın okuduğu metni anlamıyor, peki başkasına nasıl anlatacak? İşte Bediüzzaman’ın istediği, arzu ettiği tip ve ortadaki tipler.

Otuz yıldır hizmetle uğraşan kelimeleri telaffuz edemiyor, bilmek ihtiyacı dahi duymadığını söylüyor, bunlar bu metinleri okumuyor mu? Hayata nasıl katılacak bu anlaşılmayan metinler?

Anlamadığın metin, Fatiha okuyup bir ölünün toprağına üflemek gibi. Oku oku anlarsın. ”Otuz yıldır bu bahsi anlamadım” diyor, kendinde de gayret yok, okuyup anlamak için cehd yok.

Bu davayı böyle duruma getirenlerin, örgütleyenlerin iktidarsızlıklarıdır. Henüz liseyi bitirmiş bir gencin dâvâ organize etmesidir. Otuz yıl çalıştığım “Bediüzzaman’ın fikir ve sanat dünyası“ kitabını bizim içimizden bazı insanlar inanılmaz takdir ettiler. Bahadıroğlu, “biz bu kitabı elli yıl bekledik” dedi. Tam basılacakken ortada kaldı. Kitabı ben bastırdım. Kitabın başına gelenler neler neler? Neden, neden, neden? Sadece şikayet ama ortaya çıkan gayretleri de bir kenara itmek…

İfadeyi tekrar ediyorum, Bediüzzaman’ın gayretini ve içten arzusunu anlatıyorum.

“Zeki dostum, kalb çok arzu ederdi, ehl-i fenden envâr-ı imaniyeye ve esrar-ı Kur'âniyeye iştiyak derecesinde ihtiyacını hissetmek cihetinde Hulûsi Beye benzeyecek adamlar ileri atılsın. Hem madem Sözler senin vicdanınla konuşabilirler. Herbir Sözü, şahsımdan değil, belki Kur'ân'ın dellâlından sana bir mektuptur ve eczahane-i kudsiye-i Kur'âniye'den birer reçetedir farz et. Gaybûbet içinde hâzırâne bir musâhabe dairesini onlarla aç. Hem arzu ettiğin vakit bana mektup yaz. Ben cevap vermezsem de gücenme. Çünkü eskiden beri mektupları pek az yazarım. Hattâ üç senedir kardeşimin çok mektuplarına karşı bir tek cevap yazdım.”

Vasatın çok altında insanlarla, dava adamları ile Bediüzzaman ne oranda anlatılır? Bediüzzaman işin başında Barla lahikasında daha Barla’da iken nasıl bir ideal dava adamı tipi salıklamış, biz ise hala “oku oku anlarsın” ile götürelim. Kimseye bir şey olmaz çalışanlar nisyanın çukuruna atılır. Böyle azametli bir adamı değerinin çok altında bir pazarlama ile nereye?