Bediüzzaman'ın, kadınları irşat başkanıydı
Gün, Bediüzzaman tarafından kendisine "hanımları irşad ve rehberlik" görevi verildiğini söyledi
Risale Haber-Haber Merkezi
Milli Gazete yazarı Mine Alpay Gün, Bediüzzaman'ın hanım talebelerinden Şahide Anne'yi köşesine taşıdı. Şahide Anne için "Bediüzzaman'ın kadınları irşat başkanı" ifadesini kullanan Gün, Bediüzzaman tarafından kendisine "hanımları irşad ve rehberlik" görevi verildiğini söyledi.
1921'de Afyon'un Selimiye köyünde doğan "Bediüzzaman'ın kadınları irşat başkanı"nın ayrıntılı hikayesi şöyle:
Genç yaşlarında, Emirdağ'da Bediüzzaman Said Nursi'yi tanıdı. Bediüzzaman tarafından kendisine "hanımları irşad ve rehberlik"görevi verildi. İyilik, sabır, tevazu, sevgi, misafirperverlik ve ibadet dolu bir hayat sürdü. Afyon, Bolvadin, Emirdağ, Şuhut, Eskişehir, Çifteler, Isparta ve İstanbul gibi ikamet ettiği yerlerde hanımlara rehberlik yaptı.1984'te İstanbul'da vefat etti. Kabri Karacaahmet Mezarlığı'ndadır.
Şahide Anne'nin Bediüzzaman'la tanışması ile hayatı tamamen onun öğretisi tarafından kuşatıldı. Eşi Abdurrahman beyin tayini Emirdağ'a çıkmıştı. O sıralar, Bediüzzaman da Emirdağ'da ikamet ediyordu. Şahide Anne, o vakitler 26-27 yaşlarındaydı, bu büyük zatı görmeyi çok istiyordu. Bu yüzden faytonunun geçtiği yollarda saatlerce beklerdi. Fakat görüşmek mümkün olmazdı. Sonunda görüşme talebi Bediüzzaman'dan geldi. Sevinçle eşi Abdurrahman bey ile görüşme mahalline giden Şahide Anne'ye Bediüzzaman "Birkaç yıl önce bana ihtar edildin. Haberini aldım. Seni kızkardeşim Âlime hanımın yerine kabul ediyorum. Senin sülaleni kendi sülalem kabul ediyorum ve sana hanımlar arasında yapacağın bir vazife veriyorum" dedi. Ayrıca isminden dolayı "Sen Allah'ın şahidisin" diye iltifatta bulundu. Şahide Anne, Kur'an okumayı bilmediğini söyleyince Üstad, "Bilirsin, öğrenirsin" diyerek onu teşvik etti. Şahide Anne, elini öpmek istediyse de buna müsaade etmedi. Son olarak: "Benimle görüşmek isteyen hanımlarla, sen benim yerime görüşürsün" dedi.
Büyük bir görev aldığının sorumluluğu ile kuşanan Şahide Anne, gereken hazırlığı yaptı. Zeki bir hanımdı. İlkokul mezunu olmasına rağmen kısa sürede kendisini yetiştirdi. Eşi Abdurrahman beyden Kur'an ve Osmanlıca öğrendi. Risale-i Nur'ları okuyor ve üzerinde düşünüyordu. Kısa bir süre sonra evini okul haline getirmişti. Eşi okula gider gitmez Emirdağ ve Bolvadin'in kadınları yaşlısıyla genciyle evi dolduruyor; kimi Kur'an öğreniyor, kimi dünyevi sıkıntılarından söz ediyordu. Şahide Anne, her birinin derdine derman olmaya çabalıyor, onlara dualar, ilahiler öğretiyor, dargınları barıştırıyor, yardıma muhtaç olanlara yardım etmeye çalışıyordu. Bu ev, Üstad'ın tabiriyle "Medrese-i Nuriyye" yani "Nur okulu" olmuştu. Hanım cemaatlere Risale-i Nur'ları okuyup açıklıyordu. O kadar mutlu oluyorlardı ki "Haydi artık evlerinize gidin, dünya işleri de lazım" demese oradan ayrılmak istemiyorlardı. Şahide Anne'nin bir diğer özelliği şairliği idi. Yazdığı şiirler, ilahi haline getirilip dilden dile geziyordu.
Bir süre sonra eşinin tayini Bolvadin'e çıkmış, "Emirdağ'ı değil, ömür dağıdır, Said-i Nursi'nin mesken bağıdır" dediği Emirdağ'dan ayrılmak Şahide Anne'ye çok zor gelmişti. Böylece Medrese-i Nuriyye Bolvadin'e taşındı. Bediüzzaman hazretleri, zaman zaman Emirdağ'dan Isparta'ya gidiyordu. Bu yolculukları sırasında mutlaka Bolvadin'e uğrar, arabasından inmeden yolda Şahide Anne'yle görüşür, ona vazifelerini bildirirdi.
Örnek bir Müslüman hanım olan Şahide Anne'yi çocukları, aileyi birleştirici vasfı ile anmaktalar. Akrabaları arasında dayanışmayı sağlayan etkisine vurgu yapmaktalar. Çocukları çok sevip sevindirdiğini. Dini hikâyeler anlatıp hediyeler aldığını. En iyi yiyeceklerini misafire çıkarttığını. Sabrını, fedakârlığını, mütevazılığini, hep kendisinde kusur bulduğunu. Tebliğ ve irşat çalışmalarındaki metodu da yapıcı idi. Sözleriyle kimseleri incitmez, kimsenin kusurunu, günahını yüzüne vurmazdı. Her kültür düzeyindeki kadınlarla diyalogu kusursuzdu. Hitap ederken herkesin seviyesine göre konuşurdu. Bilgili ve iyi bir hatipti. Ancak gururu hiç sevmez, kendini diğer insanlardan daha günahkâr görürdü. İkna kabiliyeti yüksekti. Kırgınları barıştırır, sinirlileri sakinleştirirdi. Onu tebliğde başarılı kılan insan sevgisiydi. Gündüzünü insanlara ayırır, nafile ibadetlerini gece yapardı. Sabah namazından sonra, evinin küçük balkonunda güneş doğana kadar Kur'an okur ve zikir yapardı.
Şahide Anne belki de şair babadan taşıdığı genlerle pek çok şiir kaleme aldı. Bu şiirlerin çoğu, kadınların dilinde ilahi olarak dolaşmaktadır. Bediüzzaman da, Anne'nin bir şiirini "İmana fedakârane hizmet eden bir hanımın manzumesidir" ifadesiyle takdim ederek, "Hanımlar Rehberi" adlı kitabına koymuştur.*
O makûs dönemde, dinin ölümüne bir baskı gördüğünü anımsayarak, kadınların evlerinde İslam'ı diri tutma çabasına verdikleri katkı kuşkusuz çok önemli. Kur'an öğreten hocaların sakallarından sürüklendikleri bir zaman diliminde, dere kenarında saatlerce çamaşır yıkayan kadınların tokaç sesleri arasına sakladıkları Kur'an'ı hıfz çalışmalarını minnetle anmaktayız. Yaptığı faaliyetlerle topluma yön gösteren bu değerli hanımefendiyi, Şahide Anne'yi rahmetle anmaktayız.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.