Nasuhi GÜNGÖR

Nasuhi GÜNGÖR

Bediüzzaman’la barışmak

Bir dönemin başlangıcı ya da işaret taşı kabul edilen konuşma metinleri vardır.

Belki zamanın akışı izin vermiyor. Belki de kafa yormak işimize gelmediği için bunları öylesine okuyup geçiyoruz.

Oysa tarihe ışık tutan ve yakın geleceğe dair işaretler taşıyan bazı metinler, daha fazla konuşulmayı hak ediyor.

***

Sözgelimi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’nun (USAK) yeni binasının açılış töreninde yaptığı konuşma. Bu metni Cumhurbaşkanı’nın TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmayla birlikte okursak, Türkiye’nin yakın geleceğine önemli notların düşüldüğünü görebiliriz.

Bir başka önemli metin, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın AK Parti kongresinde yaptığı konuşmaydı. Ne yazık ki gündelik siyaset ve açılım üzerinden devam eden seviyesiz tartışmalar, bu metin üzerinde konuşmamıza izin vermedi.

Erdoğan, konuşmasında geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran, ama hali hazırda bir şekilde ‘yasaklı’ sayılan isimlerden bahsetti. Onlar olmadan tarihimizin eksik kalacağını vurguladı.

Bu isimlerden birisi de Bediüzzaman Said Nursi’ydi.

***

Şu soru üzerinde biraz düşünelim.
Acaba Üstad’ın dev eseri Risale-i Nur’un çok sayıda yayınevi tarafından yüzbinlere varan tirajlarla yayınlanması, hakkında kitaplar, makaleler yazılması ya da sempozyumlar düzenlenmesi; kendisiyle ilgili ‘yasaklı’ algısının tümüyle ortadan kalktığı anlamına geliyor mu?

Talebeleri, onunla gönül bağı olan insanlar ve kendilerini bir şekilde Üstad’ın takipçisi sayanlar alınmasın. Ama bırakın devlet nezdinde varlığını sürdüren ‘yok sayma’ eğilimini; acaba Üstad’ı baş tacı ettiğini söyleyenler onun hayatı üzerinden cesur bir tartışma ve muhasebeye hazır mı?

Böyle bir değerlendirme için bize ışık tutacak pek çok kaynak var. Ama bizzat Risale-i Nurlarda yer alan metin ve anlatımlar, hem geçtiğimiz yüzyılın kritik dönemlerini, hem de bugüne yansımalarını anlamamıza yetecek kadar zengin.

Bu yönde bir anlama çabasına Üstad’ın Meclis’e hitaben yazdığı ‘Mebuslara Beyanname’ başlıklı konuşmayla başlamak mümkün. (19 Ocak 1923)

O konuşma sonrasında Üstad’ın hayatına bakıldığında gördüğümüz manzara can yakıcıdır. Yaşadığı akıl almaz çile, çektiği eziyetler ve birilerinin kendisine bir kabri çok görecek kadar duyduğu öfke.

Buraya kadar tamam. Ancak Üstad’ın yukarıda bahsettiğim konuşmasında durduğu yer ve onu Meclis’in açılışında Ankara’ya getiren şartları ve düşünce dünyasını da soğukkanlılıkla konuşmanın tam zamanıdır.

Genelde bu bu konuşma üzerinden Bediüzzaman’la Mustafa Kemal arasında geçen tartışmalara atıfta bulunanlar daha fazladır. Ancak ‘Mebuslara Beyanname’ metnindeki ifadeler ve öneriler, çok daha geniş bir çerçevede konuşulmayı hak ediyor.

***

Dün Hürriyet’te Ertuğrul Özkök’ün ‘G18’de Bediüzzaman Oturuyor’ başlıklı yazısını, bu alanda yeni bir tartışma/barışma/kabul döneminin başladığına dair önemli bir işaret sayıyorum.

Özkök’ün yazısı, her ne kadar meselenin kafasını gözünü yaran tuhaflıklar taşısa da, sözgelimi Üstad’ın sinemaya duyduğu ilginin aktarılması, birilerinin ‘zamanın ruhu’nu okuma konusunda geç de olsa uyandığını gösteriyor.

***

Bu konular elbette ideolojik değer yüklemelerden bağımsızlaştığı ölçüde daha rahat anlaşılabilir. 

Reha Çamuroğlu gibi değerli bir tarihçi, ‘Sözü hak, ama niyeti batıl’ deyişini hatırlatan bir ‘İttihat-Terakki’ değerlendirmesi yaparsa, işimizin ne kadar zor olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Star

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum