Bediüzzaman’la görüşen Son Şahitlerden Hafız Abdullah Tekin vefat etti
İnna lillâhi ve inna ileyhi raciun
RİSALEHABER
Konya Ereğli'sinden Bediüzzaman Said Nursi hazretlerine ziyaretleri olan Rahmi Erdem'in dayısı Hafız Abdullah Tekin ağabey vefat etti.
Abdullah ağabey hizmet hatıralarını Ömer Özcan’ın Ağabeyler Anlatıyor kitabında anlatmıştı.
Hâfız Abdullah Tekin 1933 Konya-Bozkır doğumludur. Abdullah Tekin’in en önemli iki hatırası, Bediüzzaman Hazretlerinin 1952 İstanbul Gençlik Rehberi Mahkemesi sırasında Hz. Üstad’a çok yakın mesafede bulunması ve daha sonraki yıllarda Isparta’da yaptığı bir ziyarettir. Abdullah Tekin hocamız, Bediüzzaman’ı, en son olarak, Konya’ya ziyaretleri sırasında bir kere daha görüyor.
GENÇLİK REHBERİ MAHKEMESİNDE ÜSTAD’A ÇOK YAKINDIM
Bediüzzaman Hazretlerini ilk defa, 1952 senesinde, İstanbul’da, Gençlik Rehberi Mahkemesinde gördüm. O zaman İstanbul Çamlıca’da Arapça okuyordum.
Bediüzzaman’ın İstanbul’a geldiğini duydum. Onu görmeyi çok istiyordum. Birkaç arkadaşla gittik mahkemeye. Mahşerî bir kalabalık vardı. Tramvaylar falan durmuştu, geçecek yer yoktu. Polisler “Bediüzzaman’ı sevenler yol versin” dediler. Birden bire cemaat ayrıldı, yol açıldı, Bediüzzaman’a yol verdi kalabalık. İlk defa orada gördüm Üstad’ı. Üstad iki ağabeyin kollarındaydı. Bir ara “Bu kalabalık nedir?” dedi. O ağabeyler “Üstadım sizin mahkemeniz, bu kalabalık ondan” dediler. “Acayip, acayip” dedi. Ben Üstad’a çok yakındım, bunu duyabildim.
Sonra mahkeme başladı. Abdurrahman Şeref Laç ve diğer avukatlar müdafaaya başladılar. Onlar müdafaa ederlerken savcı da ayet ve hadis ile cevap vermeye çalışıyordu.
Bediüzzaman Hazretleri “yoruldunuz yavrularım, müsaade” dedi. Bir başladı konuşmaya, konuştu, konuştu… Sanki adliye binasında başka hiçbir ses yoktu. Bir ara Savcı “İlminiz ne kadar?” dedi. Bediüzzaman “Yarım ümmiyim” dedi. “Senin ümmiliğin böyle ise, âlimliğin nasıl acaba” dedi. “Arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir akıtır” dedi Üstad. Ben salonda da çok yakındım Üstad’a. Yazılacak çok şeyler vardı, ama ihmal ettik işte. Hatırladıklarım bunlar.
ÜSTAD BANA YENİ HARFLERLE BASTIRILAN SÖZLER’İ GÖSTERDİ
Askerliğim 1956’da bitince, büyük bir şevk ve aşk içerisinde Üstad’ı ziyaret için doğru Isparta’ya gittim. Rüşdü Çakın ağabeyin adresi vardı bende. Onun boyacı dükkânı vardı, oraya vardım. Rüşdü Çakın ağabey saatlerce konuştu. Ben isterdim ki hiç yanından kalkmayayım. Nasıl hoşlanıyordum konuşmalarından tarif edemem, yanından kalkmak istemezdim hiç. Risalelerden ve Üstad’dan anlatıyordu hep.
Rüşdü ağabey: “Sabah namazından sonra, Üstad, Arapça İşârat-ül İ’caz’dan bize ders veriyor, tam öğle vaktine kadar bu ders devam ediyordu” dedi. Üstad’ın anlattıklarını bana anlatıyordu. Rüşdü Çakın ağabey, şunu da söyledi: “Sabah namazından sonra Üstad’ımız İşârat-ül İ’caz’dan bize ders yaparken, biz hiç durmadan ağlardık. Göz damarlarımız şimdi kurudu, o yaş nereden gelirdi bilemezdik. Tam öğle vaktine kadar ders devam ederdi” dedi. İzahlı ders yaparmış Üstad.
O tarihlerde, önümüze bir adam düşecek de bizi götürecek; bu mümkün değildi, çok sıkı kontrol vardı. Üstad’ın kapısının önünde bir jip dolusu polis orada duruyormuş. Rüşdü abi bana, Ulu Caminin altından git diye evi tarif etti. Yolda baktım, başında bere, elinde bir sepet, uzun boylu birisi… Başını bir kaldırdı, epeyce mesafe vardı aramızda, yanıma geldi, hiç bakmadan bana, konuşmadan, sokağı dön kapısını çal dedi. Bu abinin Tâhirî Mutlu olduğunu sonradan öğrendim.
Kapıyı çaldım. Ceylan ağabey çıktı, bunu da sonradan öğrendim. “Nerden geliyorsun?” dedi “Diyarbekir, Kayalar ağabeyin ordan” dedim. “Peki, kardeşim soralım” dedi. Üstad’a sormuşlar, bizi içeriye aldılar. Üstad şimdiki karyolanın üzerinde yatıyordu. Ama sesi çıkmıyordu. Ben kapıdan ayağımı içeri atarken eliyle şöyle gel işareti yaptı. Hemen vardım elini öptüm, O da benim başımı eğdi, gözlerimden, alnımdan öptü. “Hafız mısın?” dedi. “Hafızım” dedim. “Talebelerinize Risale-i Nur’u göstereceksiniz, onlara okuyacaksınız” dedi. Ama sesi çıkmıyordu, Ceylan ağabey onun dudaklarının kıpırdamasından bize naklediyordu. Sonra Ankara baskısı büyük Sözler’i, Said Özdemir ve Atıf Ural’ın yeni harflerle bastıkları Sözler kitabını “gördün mü?” diye bana uzattılar. Onların isimleri vardı ilk sayfada. Sözler’i aldı. Koydum oraya. Herhalde yarım saat kadar kaldım yanında, diğer ağabeyler de vardı orada. Çok heyecanlı olduğumdan etrafa bakamadım, sadece Ceylan ve Zübeyir ağabeyi hatırlıyorum şimdi.
ÜSTAD’IN KONYA’YA GELİŞİ
Bediüzzaman Hazretleri “Konya’da dersane açın geleceğim” diye haber göndermişti. Konya bayram içerisindeydi. Kapı Camisinin yanında bir dersane tutuldu. Herhalde 1959 senesinde olacak. Üstad Hazretleri geldi, dersaneye girdi, birkaç dakika oturdu, hemen çıktı. Sonra Mustafa Kırıkçı ağabeyin evine gitti. Orada iki saat kadar istirahat etti. Mustafa kırıkçı abi, ne kadar fikri varsa hepsini Üstad’la konuşur, naklederdi. Üstad “arabayı hazırlayın gideceğiz” deyince “Üstad’ım sen bize bunca zamandır ‘Konya’da dersane açın Konya’ya geleceğim, orda kalacağım diyordun, şimdi gideceğim diyorsun?” “Emir öyle kardeşim” dedi Üstad. Biz hep etrafındaydık. Konya’dan ayrıldı.
Üstad’ın Mevlana Hazretlerine ziyareti sırasında da oradaydım. Hatta polisler mani oluyordu. O kalabalıkta, Mustafa Kırıkçı abi, Üstad’la görüşmek için elini herhalde şöyle kaldırdı, bunu tam göremedim, bir polis, yüzü yukarı düşmüştü.
Bir daha Bediüzzaman Hazretlerini göremedim. Vefat ettiğinde cenazesine de gidemedim. Çünkü Ereğli’de hatimle teravih kıldırıyordum o sırada, cemaati bırakıp gidemedim. Ama gitmediğimden dolayı hala içimden bir yangın var.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.