Budizm ve Mecûsi Literatüründe Hz. Peygamber’e (asm) İşâretler

Sanat ve dinler tarihinde Hz. Peygamber (asm)-6

Hind Dünyası’nda Hz. Peygamber (asm) ve Buda’nın bu konudaki ihbârı

Budizm’i bütün benliğiyle benimseyip iyi derecede anlayan yazar Paul Carus’un net olarak bildirdiği üzere Budizm, monoteist (Tek-tanrılı) bir dindir. Buda ise bu dinin muallimi ve üstadıdır. Budizm’in temel prensiplerinden biri de Metteya isimli “Gelecek Buda”yı beklemek ve onun elinde kemale yükselmektir.

Buda, vefat edeceğini talebelerine duyurur ve ölüm döşeğinde Metteya konusuna dair beyanlarda bulunur. Bu safhadaki konuşmaları en yakın talebesi Ananda merkezli olarak şu şekilde cereyan eder:

5-Kutlu Olan (Buda) kardeşleri çağırıp sordu: “Ey kardeşler! Nerede Ananda?”

6-Ve kardeşlerden biri gidip Ananda’yı çağırdı. Ve Ananda gelip Kutlu Olan’a şöyle dedi: “Hikmetin yokluğundan derin karanlık hüküm sürüyordu; duyu sahibi yaratıkların âlemi ışık yokluğundan el yordamıyla yürüyordu, derken Tathagata[1] hikmet fenerini yaktı, şimdiyse daha onu dışarı çıkarmadan gene sönecek.

7-Ve saygıdeğer Ananda yanına otururken Kutlu Olan ona şöyle dedi:

8-“Yeter Ananda! Üzülme, ağlama! Sizlere daha önceleri de muhtelif vesilelerle söylemedim mi, bize en yakın ve en değerli bütün şeylerden ayrılmamız ve onları terk etmemiz, onların kendi bünyeleri gereğidir?

9-Ahmak insan ‘benlik’ fikrini anlar, akıllı insan ise ‘benlik’ fikrinin üzerine inşa edeceği hiçbir zemin olmadığını görür ve böylece dünya hakkında doğru bir fikre sahip olur ve şu sonuca varır ki; dertle biriktirilen bütün bileşikler tekrar dağılacak fakat gerçek kalacaktır.

10-Ne diye bu etten bedeni muhafaza edeyim. Mademki Mükemmel Yasa’nın bedeni yaşamını sürdürecek! Kararımı verdim; amacımı gerçekleştirdikten ve bana verilen işi yaptıktan sonra, dinlenmek istiyorum.

11-Ananda uzun zamandan beri hiç değişmeyen ve ölçülemeyen bir sevginin düşünce ve fiilleriyle bana çok yakınlık gösterdin. İyi ettin Ananda! Gayretinde samimi ol ve sen de yakında büyük kötülüklerden, şehvetten, bencilikten, hileden ve cehaletten kurtulacaksın!

12-Ve Ananda gözyaşlarını silerek Kutlu Olan’a dedi ki: “Sen gidince bize kim öğretecek?”

13-Ve Kutlu Olan şöyle cevapladı: Ben dünyaya gelmiş olan ilk Buda değilim, sonuncu da olmayacağım. Zamanın gelince başka bir Buda, bir Kutlu Olan, bir yüce Aydınlanmış Olan, davranışında hikmet dolu, hayırlı, evreni tanıyan, insanların mukayese kabul etmez bir öncüsü, meleklerin ve fânilerin bir üstadı dünyaya gelecek. Sizlere, benim öğrettiğim aynı sonsuz gerçekleri açıklayacak. Ruhen ve şeklen kökeninde şerefli, zirvesinde şerefli, amacında şerefli dinini vaz’ edecek. Benim şimdi açıkladığım gibi tamamen mükemmel ve saf bir dindar hayat açıklayacak!

14-Ananda sordu: “Onu nasıl tanıyacağız?”

15-Kutlu Olan şöyle dedi: “Şefkat Olan” anlamına gelen “Metteyya” diye bilinecek.[2]

Buda’nın gerçek ismi Siddhartha Gotama’dır. İsmi zannedilen Sakyamûni, Sakya’lı Bilge anlamında lakabıdır. Buda kelimesi ise, Bodisattawa kelimesinin kısaltılmış halidir. Ki manası özü (sattwa) aydınlanmaya (nûra) dönüşen kimse demektir. Bu manada, Buda lafzı, kendisi Hakikat ve Hakk nuruna ererek insanları Allah’a götüren kişi, peygamber olarak da algılanabilir. Buda’nın metinde vurguladığı Kutlu Olan, Aydınlanmış Olan ifadeleri vahiy sürecini açar. Nefs-i emmaresini tezkiye edip onu hayra ayna kılan kişi Kutlu Olan’dır. Hakk nuruna erişir. Risalet feyizleri alır. Enâniyetini (benlik) tenzih edip temizleyen ve birre ayna kılan kişi Aydınlanmış Olan’dır. Hakikat nuruna erişir. Nübüvvet feyizleri alır. Bu açıdan bakıldığında Siddhartha Gotama, kendinin ne ilk ne de son peygamber olduğunu ve kendisinden sonra Metteyya (Şefkat Olan) diye bir peygamberin geleceğini haber veriyor.

Tarif ettiği sıfatları ve din özelliklerini taşıyan, Metteyya ünvanını bihakkın üzerinde bulunduran ve dini, Budizm’in yayılma sahası olan Hindistan ve civarına, peygamberliğinin başlangıcından sonra 60-70 yıl için ciddi derecede yayılan tek peygamber Hz. Muhammed’dir (ASM). Kur’an’da vurgulandığı üzere Cenab-ı Hakk, kendi Raûf (Çok Acıyan) ve Rahîm (Sonsuz Şefkat Eden) isimlerini ona verir, Onda tam manasıyla göründüğünü ifade eder.[3] Hz. Muhammed, Rahman-ı Rahîm olan Allah’ın (CC) “Rahmeten li’l-Âlemîn” (Âlemlere ve Her Biri Bir Âlem olan İnsanlara Merhamet) olarak gönderdiği nebisi ve elçisidir.[4]

Hind dünyasında Brahmanizm ve Budizm, Çin dünyasında Konfüçyanizm ve Taoizm, Orta Doğu dinlerinden mana ve içerik olarak Musevilik ve İseviliğin izdüşümü mahiyetindedirler. Hinduizm ise, Brahmanizm ve Budizm’in mezcedilmesi ile zuhur eden senkretik bir dindir. Hinduizm’de 10 Avatar kültü bulunmakta ve Hindular, Buda’yı 9. Avatar kabul etmektedirler. Sanskritçede Avatar, peygamber demektir. Bu manada Buda’dan önce 8 peygamberin Hindistan’a geldiği ve Buda’dan sonra beklenen bir peygamber olduğu Hinduizm’in temel unsurlarından biridir.

Bu manada bakılınca saf Budist kültürde, Hz. Peygamber (ASM) bir buda olarak, “Metteya” ismiyle; Hindu kültüründe ise “10. Avatar” olarak beklenmektedir. Kendisine ait, resimsel veya ikonik bir “Beklenen Buda” ve “10. Avatar” imajinasyonu var olup olmadığı bilinmemekte fakat yazılı bilgi olarak kendisine dair bilgilerin varlığı kesin olarak bilinmektedir. Büyük Buda heykeli gibi Buda merkezli heykel ve resimler, Budist ve Hindu sanatında kendine yer bulmasına rağmen…

Mecûsi Literatür ve Avesta’da Hz. Peygamber’e (ASM) İşâretler

Ortadoğu dinlerinden birisi ve tarihi kökeni eski olan bir din Mecûsîliktir. Hz. Peygamber’in Hecer Mecûsilerinden cizye alması da gösterir ki, Mecûsiler, Ehl-i Kitap semavi bir dindirler.[5] Çünkü Tevbe suresi, 29. Âyete göre cizye, yalnızca Ehl-i Kitap’tan alınan bir vergidir.

Mecûsiliğin kutsal kitabı Avesta’dır. “Yasna” adı verilen surelerden oluşur. Yasnalar ise “Hâ” denilen âyetlerden meydana gelir. 29 yasna orijinal haliyle günümüze ulaşmış, diğer sureler savaşlar ve göçler esnasında kaybolmuştur. Büyük İskender’in kasden Avesta metinlerini yaktığı Mecûsi terminolojide ifade edilir. Bütün bunlara rağmen Mecûsi kutsal metinlerinde Hz. Peygamber’e (ASM) özellikleriyle beraber işaret eden kısımlar bulunmaktadır.

45. Yasna’da uzunca şöyle anlatılır:

1. Hâ: (Taraftarlara): Evet, açıklıkla konuşacağım. Siz uzaktan bilgiyi araştıranlar, siz yakından bilgiyi araştıranlar, kulak verin şimdi. Dinleyin hepiniz bu emirleri. Çünkü onları açıktırlar, unutma!...

6. Hâ: Şimdi ben, her şeyden Büyük Olan’dan bahsedeceğim, övgüler ona ey Hakikat! O ki, canlılar için Erdemli Ruh’u vasıtasıyla fayda sağlar. Mazda Ahura dinlemelidir, ki onun ihtişamlı parlaklığında (huzurunda) İyi Düşünce ile görüşmüştüm. O bana kendisine ait en iyi niyetlerini bildirmelidir.”

7. Hâ: Çünkü şu yaşayanlar, şu yaşamış olanlar ve yaşayacak olanlar Ondan, yani özen gösteren Biri vasıtasıyla gelecek olan kurtuluşun peşinden koşacaklardır. Onunla şu mü’minlerin ruhları ölümsüzlük (ebediyet) kazanarak kudretli olacaklardır. Şu kederler ise Yalan’a sapmış olanı devamlı bir tarzda kuşatacaktır. Bu şeyleri dahi, Mazda Ahura kendi Hâkimiyeti sebebiyle yarattı.

8. Hâ: Ben ibadetsel övgülerle Onu bizden yana çevirmeye çalışacağım. Çünkü, Bilinçli bir şekilde Hakikat vasıtasıyla aldığım vahiysel bir görüntü ile Mazda Ahura’yı[6] gördüm. Onun köklerini İyi Ruh’tan alan sözlerin ve eylemlerin Efendisi olduğunu öğrendim. Evet, bırak Onun ihtişamını Şarkılar Evine (Cennet’e) koyalım.

9. Hâ: Ben, Onu İyi Düşüncem ile memnun etmeye çalışacağım. O ki bizi erdemli olan ve erdemli olmayan arasında seçim yapmak için serbest bıraktı. İyi Düşünce’nin, Hakikat ile iyi ilişkisi sonucunda sürülerimizin ve insanlarımızın gelişmesi için, Efendimiz –ki O kendi hâkimiyetinde bilgedir– bizi etkililik (fiiliyat) içine soksun, bize etkililik ruhu versin.

10. Hâ: Ben Onu, Dindarlık dualarımla ululamaya çalışacağım. Onu ululayacağım yani bir Efendi’yi ki, Kendi Ruhu’nda Bilge olarak ünlenmiştir. Bunun için O, Kendi Öz Hakikati ve İyi Düşünce’si vasıtasıyla, Tamlık[7] ve Ölümsüzlük’ün Kendi Hakimiyeti altında ve Hakikat’ten dayanıklılık ve ebediliğin Onun evine ait olacağı vaadini almıştı.

11. Hâ: (Ahura Mazda’ya): O insan ki, böylesi Hakikatli bir yoldadır. Daevalar’a ve böyle bir kişi (Zarathuştra’ya) karşı çıkmaya devam eden ölümlülere –ki bunlar bu kişiye inananların dışındaki insanlardır– karşı koymuştu. Böyle biri, kendisinin erdemli kavrayışından dolayı (Seninkiler’e) bir müttefik, bir kardeş ya da bir babadır ey Mazda. O, Ev’in Efendisi, bizi kurtaracak olan Soaşyant’tır.[8]

Âyetlere dikkat edilirse Soaşyant isimli gelecek olan Peygamber’den haber veriliyor. Ve onun ana özelliği “Ev’in Efendisi” olarak gösteriliyor. Bu ev, sıradan bir ev olamaz. Çünkü tanınmayan bir şey veya kişi eğer tanıtılacaksa, tanınan bir şey ve kişi ile ilişkilendirilerek anlatılır. Eğer tanıtılacak kişi, çok önemliyse bu durumda çok bilinen bir nesne veya kişi ile bağlantılandırılarak anlatılması dil mantığı açısından zaruridir. Bu manada Allah’ın Evi olarak bilinen, Orta Doğu dinleri açısından da meşhur olan yer Kâbe-i Mükerreme’dir. Sıradan bir insan evi değildir. Bu açıdan Zarathuştra’nın (Zerdüşt) “Ev’in Efendisi” olarak tanıttığı Soaşyant, “Kâ’benin Efendisi” olan Hz. Muhammed’dir (ASM). Dinler tarihinin ve dünya tarihinin net gösterdiği üzere…

Avesta Hz. Peygamber’i (SAV) Soaşyant adıyla “özen gösteren biri”, “imanlılara kardeş ve bir baba”, “Erdemli Ruh sahibi”, “Yaratılanlar içinde en Büyük Olan”, “Tamlık ve Ölümsüzlüğe Mazhar” gibi sıfatlarla tanıtıyor. Ki bu tabirlerin hemen hepsi doğrudan veya dolaylı Kur’anda Hz. Peygamber’e (ASM) ait olarak gösterilen sıfatlardır. Mesela “imanlılara bir baba”, Ahzab suresi 6. Ayette söz konusu edilir.

Avesta’yı filolojik ve tarihi kaynaklarla inceleyen ve irfan boyutuyla da ele alan M. Siraç Bilgin 11. Hâ hakkında şu değerlendirmede bulunur:

“Bu Hâ’da, kıyamete yakın bir zamana gelecek Soaşyant denilen peygamber tarif edilmektektedir. Bu Zarathuşracı (Mecûsî) düşüncenin en önemli kavramlarından biridir.”[9]

31. Yasna ise Soaşyant’ın ahlakî boyutunu anlatan çarpıcı ifadeler içerir:

14. Hâ: Sana ey Yaratıcı Efendim, şu gerçekten gelmiş olan ve gerçekten gelecek olan şeyler hakkındadır sorum: Yani Hesap günü geldiğinde, Ey Mazda, kayıtlarda hangi ödül veya cezalar şu imanlılara ve şu Yalan’a kapılmışlara biçilmiştir? Bu ödül veya cezalar hesap gününde nasıl ortaya çıkacaktır?

15. Hâ: Ben keza, kötü eylemleri olan bir Yalancı’nın hâkimiyetini yükseltecek olan birine hangi cezalar uygun görüldüğünü soruyorum, Sana ey Efendim! Sığırlara ve insanların uyandırılmış birer çiftçi olan kesimine zarar görecekleri hayattan daha iyi bir şeyi onlara vermeyecek olan öyle birine…

16. Hâ: Ben keza, evin, bölgenin ve ülkenin yönetimini Hakikat ile ilerletmeye pek istekli olan ve –ey Ahura Mazda, sana benzeyen– şu birinin nasıl olacağını, ne zaman ve hangi eylemlerle ortaya çıkacağını soruyorum.[10]

Bu âyet de Tevbe suresinde bizzat Cenab-ı Hakk’ın kendi isimleri olan “Raûf ve Rahîm” isimleriyle Hz. Peygamber’i (ASM) nitelendirmesiyle birebir örtüşmektedir. Muhammed Aleyhissalatu vesselam, mu’cize ahlakıyla, İlâhî Ahlak olan Esma-yı Hüsna ve Sıfat-ı İlahiyenin tecellilerine parlak bir ayna olmuştur. Vahyin başlangıcında inen Kalem suresi, Hz. Peygamber’in hakikatli, muazzam ahlakını ve ilme tabi hayatını; ona tabi olmayan kişilerin ahlaksızlıkta adım adım ilerleyen çirkin ve hırçın yapısını madde madde sayarak Avesta’daki ihbarın doğruluğuna bir delil olur.

Mecûsi literatür, İran sanatında özellikle kaya oymacılığı ve taş işçiliğinde kendine çok yer bulmuştur. Eshat AYATA, telif ettiği “ Zerdüşt Avesta Bölümler” isimli kitapta birçok kaya figürleri fotoğrafı ile Mecûsi sanatını belgeler. Mecûsi kültürde Soaşyant adıyla Hz. Peygamber’e dair bir beklenti olmakla beraber, Mecûsi sanatında Soaşyant kültü ile ilgili figür, ikon, heykel var olup olmadığı şu an bilinmemekte, fakat akademik araştırmalar için ilgi çekici bir saha sunmaktadır.

Kim bilir Mecûsi bir rahibin (mûbed) oğlu olan Mâbih’i ailesinden kopartıp Medine’de Hz. Muhammed’in elinde Selman-ı Fârisi (RA) haline getiren ve Ehl-i Beyt-i Resul’den saydıran sır ondaki Soaşyant aşkı ve beklentisi idi.

[1] Tathagata, “mükemmel olan” anlamında Buda için kullanılan bir sıfattır. Kelimenin içindeki gata lafzı, Hind-Ari dilllerinde İngilizce’deki “gate” de olduğu gibi kapı anlamına gelir. Bu manada Tatha-gata, Hakikat ve Ebediyet Kapısı anlamına geliyor diye de anlaşılabilir. Ki bir insanın, insan-ı kâmil olduğunun alameti, kendisini Hakka ve Hakikate, erişmesi ve insanları da eriştirebilecek bir kalb selametine ve ruh saadetine erişmesidir.

[2] Paul CARUS, Buda’nın Öğretisi, Gerçek Sözleri, Metteyya Bölümü, s.300-301.

[3] Tevbe suresi, 128-129.

[4] Enbiya suresi, 107.

[5] Belâzuri, Fütuhu’L-Büldan.

[6] Ahura Mazda, varlığı mükemmel olan demektir. Mazda Ahura ise, mükemmel varlık demektir.

[7] Tamlık, tabiriyle Ehadiyet şeklinde bütün hakikatleri tam manasıyla kendi ruhunda cem’ etmek kastediliyor.

[8] M. Siraç BİLGİN, Gathalar, Doz yayınları, s.103-105.

[9] M. Siraç BİLGİN, Gathalar, Doz yayınları, s.107. Akademisyen Dr. Asiye TIĞLI, kitap haline getirilip basılan “Zerdüşt/Hayatı ve Öğretisi” isimli doktora tezinde Zarathuştra veya Zuhurahuştra isminin, süt sağan anlamına geldiğini ifade ederek, toplumsal yapı ve kişi isimleri bağlamında ele alındığında Mecûsiliğin geçmişinin eski olduğu sonucuna varır. Milat Öncesi’nde İran’da hüküm süren Medler ve Persler’in de Mecusiliği benimsemeleri gösterir ki Zerdüşt, M.Ö. 1500-600 yılları arasında bir dönemde yaşamıştır.

[10] M. Siraç BİLGİN, Gathalar, Doz yayınları, s.55.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum