Bekir Berk'in Türkiye'den hicreti siyasi tuzaktı
Bekir Berk'in dostları ve arkadaşları vefat yıldönümünde biraraya geldi
Risale Haber-Haber Merkezi
Elif Sönmezışık'ın haberi:
Türkiye’de geçmiş yıllarda tutuklanmış binlerce inançlı insanın dâvâsına girerek beraat kararları alan efsane avukat Bekir Berk, vefatının 20. yılında ESKADER tarafından görkemli bir törenle yâd edildi. Cağaloğlu’ndaki Timaş Kitapkahve’de gerçekleşen ve büyük ilgi gören toplantıda, Türkiye’nin tanınmış aydınları ve yazarları Berk’le ilgili hâtıralarını anlattılar.
Türkiye’de hukukçuların yıldızı olarak bilinen tanınmış avukat yazar Bekir Berk için düzenlenen anma toplantısı muhteşem bir fikir şölenine dönüştü. Tanınmış yazar ve aydınlardan Mehmed Fırıncı, Mehmet Şevket Eygi, Hekimoğlu İsmail, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Osman Akkuşak, İhsan Atasoy, Safa Mürsel, Dursun Gürlek, Sabahattin Aksakal, İslâm Yaşar, İbrahim Ünlü ve Mehmet Cemal Çiftçigüzeli Berk’le ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirdiler. Hâtıralarını anlatan konuşmacılar, dinleyicilere zaman zaman duygulu anlar yaşattılar.
BEKİR BERK'İN HASTANEDE YAPTIĞI DUA
Toplantıyı, ESKADER Başkanı Mehmet Nuri Yardım yönetti. Bekir Berk’i anma toplantısını, oğlu Mustafa Zübeyir Berk ile bir yıl öncesinden tasarladıklarını belirten Mehmet Nuri Yardım, 20. yılında Berk’i anmanın daha anlamlı olduğunu kaydetti. “Mazlumları, masumları savunan efsane avukat Bekir Berk’i Anadolu’da duymayan yoktur. Davası uğruna şehir şehir Anadolu’yu çantasında kefeni ile gezdi. Her ne olursa olsun ölümden korkusuz oluşunu kefenini yanında taşımasıyla gösterdi. Sadece Nur talebelerinin savunucusu olmadı. Necip Fazıl ve Peyami Safa başta olmak üzere muhafazakâr ve milli değerleri önemseyen kalemlerin de savunuculuğunu yaptı.” diyerek Bekir Berk’in rahatsızlığı yüzünden hastanede bulunduğu bir sırada şu duayı ettiğini dinleyicilere aktardı:
“Ey Everest Tepesi’ndeki çiçeğe rengini veren Rabbim, ey deniz dibindeki canlılara rızkını veren Allah’ım, kardeşlere yetişebilmem için ne olur bana iki yıl ömür ver.” Bu duasıyla dahi ne kadar vefakâr olduğunun görülebildiğini belirtti.
Bu günün büyüklerinden Bekir Berk’i dinleyebildikleri için salonda bulunan herkesin çok şanslı olduğunu belirten Yardım, “Bugün Ayasofya’nın açılması söz konusu. Açıldığında başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere Bekir Berk’in de aralarında bulunduğu bir çok şahsiyetin ruhu şad olacaktır” dedi.
CESARETLİ VE NEZAKETLİ BİR SAVAŞÇI
İlk sözü alan konuşmacı Avukat Sefa Mürsel, dava arkadaşı Bekir Berk’i mağduriyetler ve mahrumiyetler dönemindeki bir savaşçı olarak anlatırken cesareti ve entelektüel kişiliği ile Bekir Berk’in çok özel bir yeri olduğunu vurguladı. Bediüzzaman’ın Bekir Berk’e olan güvenini açığa imza atacak kadar ileri bir noktaya taşıdığını belirten Mürsel, sözlerine şöyle devam etti:
“Bekir Berk hakkında anlatılanlar bizi hayret içinde bırakırdı. Tanışıklığım 1970’lere dayanır. İnsani ve medeni ilişkilerde cesareti kadar nezaketi ile de dikkat çekiyordu. Hastanede vefat etmeden evvel gelen ziyaretçileri, onun dindar insanların avukatı olduğunun şuurundaydı.
Hastayken hayattan kopmamış, yaralı bir aslan gibiydi. 90’larda vefatına kadar hareketli bir iletişimimiz oldu. Berlin duvarının yıkılışında bizzat bulunarak oradan bir taş getirmişti. Böylece ‘utanç duvarı’nın yıkılmasında dahi katkısı bulunmuş oldu.
Hicaz’dan Türkiye’ye dönüşünde hiç gitmemiş gibi hemen buradaki faaliyetlere adapte oldu ve hasta haliyle çalıştı. Risaleleri düşmanlarına müdafaa noktasında hep öncüydü.”
Berk’in vefatından yaklaşık on gün sonra notlarını incelediklerini belirten Safa Mürsel, 1961 senesine ait faaliyet takvimini unutamadığını belirtirken ihtilal sonrasındaki yoğun adli trafiğe yetişmesinin inanılacak gibi olmadığını belirtti.
DERMANSIZ DERDİN ŞEHİDİ
Sonrasında söz alan Hekimoğlu İsmail, Bekir Berk’in şoförlüğünü yapması münasebetiyle Bekir Berk ile epey zaman geçirdiğini dile getirirken birlikte yaşadıkları bir dizi Erzurum hâtırasını nakletti. Çantasını taşıdığını, arabasını kullandığını ve her türlü hizmetini yerine getirdiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti:
“Her yere arabayla giderdik. İki de bir de ‘Sür!’ diye bağırırdı. Kaza tehlikesinden korkardım. Bu korkumu dile getirdiğimde; ‘Biz Kur’an’ın şakirtleri / Pür imanlı ve zindeyiz. / Bu yoldan dönmeyiz asla. / Peygamberin izindeyiz’ dizelerini marş şeklinde söylerdi.
O derece hızlı giderdik ki frene basmazdım, arabanın hızını vites değiştirerek ayarlardım. ‘Sür!’ derken yumruklardı beni ama o yumruklar acıtmazdı, şefkat yumruğu gibiydi. Bunları destan şeklinde anlatmam mümkün değil, bana kaç yumruk vurdu, onu da saymam mümkün değil.
Bir çok fakir fukara bölgeye bu şekilde gittik. Ben inanıyorum ki şehit gitti.Çünkü dermansız dertten giden şehit olur. O zamanlar onun derdinin dermanı yoktu.” diyen Hekimoğlu İsmail, o dönemdeki eşinin Balıkesirli bir eczacının kızı olduğunu, bir gün Bekir Berk’e “Ben senden memnunum ama müvekkillerinden para almıyorsun ve evde de yoksun. Sana mani olmak istemem.” deyince bir celsede boşandıklarını belirtti.
Mehmet Nuri Yardım, Türkiye’yi baştan başa dolaşan bir avukat ve onun şoförü Hekimoğlu İsmail’i konu eden unutulmaz bir film çıkabileceğini ifade etti. Yardım ayrıca, dostlarının ve tanıyanların dilinden kaleme alınacak yazı ve hâtıralarla bir “Bekir Berk Anma Kitabı” hazırlanması gerektiğini söyledi.
“DURUŞMADA KEFENİNİ ÇIKARDI VE MEYDAN OKUDU”
Bekir Berk hakkında kitap yazan İhsan Atasoy ise, Bekir Berk gibi şahsiyetleri diğerlerinden ayıranın hamiyetleri olduğunu belirterek tek başına bütün davayı kucaklamak gibi bir sorumluluk üstlendiğini dile getirdi.
Ayasofya’nın açılmasının hep rüyası olduğunu, hatta mezuniyetinden hemen sonra Menderes’e yazdığı açık mektupta bu dileğini arz ettiğini, laikliğe karşı olduğu gerekçesi ile mahkemeye verildiğini, ilk duruşmasında kendini savunduğunu ve beraat ettiğini anlatan Atasoy, böyle şahsiyetlerin dünyaya bir kere geldiğini kaydetti ve şunları söyledi:
“Onun İslâm ve iman davasını küçümseyenlere karşı durmak gibi bir görev bilinci vardı. Beraat ikinci hedefti. Asıl hedef mahkeme kürsüsünde doğruyu anlatmaktı. Peşin hükümlü bir hakim veya savcı ile karşılaştığında bir yanardağa dönüşür ve öyle sonuç alırdı. Yassıada’da iki milletvekilinin savunmasında müthiş çıkışlar yapınca azledildi.
Bunun rövanşı ise Ankara’da bir temyiz duruşmasında gerçekleşti. Çantasından kefenini çıkardı ve meydan okudu. Onun tek ücreti içeride aylarca yatmış insanların ailelerine kavuşma anındaki gözyaşlarıydı.”
Sözü alan Mehmed Fırıncı, Bekir Berk’in çok şefkatli ve merhametli olduğunu vurgulayarak bir meseleyi görür görmez konu hakkında hemen bir makale kaleme aldığını ve mutlaka bir basın organında yayımlanmasını sağladığını belirtti. “Beni de beraberinde uyutmazdı. Sabah namazına dek yapılacak işler biterdi. Namazdan sonra kısa bir istirahat eder ve yola çıkardı.Bir mareşale hukuk birinci sınıf öğrencisiyken meydan okumuş ve onun adalete bakışını sorgulamıştı.”
“HASSASİYETLERİ OLAN BİR İNSANDI”
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ise Bekir Berk gibi isimlerin unutulmaması gerektiğini, onları fert fert tanımanın genel tarih bilgisinden çok daha faydalı olduğunu, şimdilerde şehirlerin darmadağın oluşundan anlatmanın ve ulaştırmanın daha da zorlaştığını anlattı ve Bekir Berk’e dair şunları kaydetti:
“Tanışmamız 1950 senesinde oldu. Ankara ve İstanbul’daki milliyetçi dernekler bir araya gelmeye karar verdiler. Sait Bilgiç, Emin Bilgiç, Saadettin Bilgiç bize önderlik yaparken İstanbul’a Rüstem Paşa Medresesi’ne geldik. Suut Kemal Yetkin gibi isimler de medresedeydi.
Toplantıda bu kişiler olduğu halde bir genç dikkati çekti. Uzun boyluydu ve düzgün bir takım elbisesi vardı. O dönemde öğrenciler arasında salaş giyinmek yaygınlaştığı halde bundan etkilenmemişti. İnsanları kısa cümlelerle etkiliyordu. Ancak bu görünüşünün altında bir ‘ağabey’ tavrı olduğu belliydi.
Sonradan bu müşfikliğini daha çok gördüm. Toplantıda Milliyetçiler Derneği kuruldu. Bekir Bey, o tarihî toplantıda bulundu ve konuştu ama derneğe üye olmamıştır. Hassasiyetleri olan bir insandı. Bu nedenle olmadığını düşünüyorum. İstisna kişilerden biridir. Komünizmle Mücadele dergisini çıkarırdı. Yazıları ise son derece öğreticiydi. Bu dergiyi benim gibi gençler dağıtırdı.”
Yalçıntaş, o dönemde en güzel devir ile en kötü devirin yan yana olduğunu, Bediüzzaman’ın ve Kur’ân’ı savunanların hapse girdikleri bir dönem olduğunu kaydettikten sonra Bekir Berk’in Risale mağdurlarının yılmaz savunucusu olduğunu ve birlikte geçirdikleri Hicaz günlerinde ne kadar yıprandığını anlattı.
GİZLENEN SEYYİDLİK NİŞANI
Mehmet Şevket Eygi, Bekir Berk’in hizmet uğruna bütün varlığını vakfettiğine ve Bediüzzaman Hazretlerinin prensiplerini hayatına uyguladığına dikkat çekerek hapse atılan Nurcuların hizmetine Hızır gibi yetiştiğini anlattı.
Kanunen bir karar var ise ikinci kez aynı meseleden dava açılmamasına rağmen Risalelere karşı bin kere tekrarlandığını Bekir Berk’in de bu yüzden kendisini harcadığını belirten Eygi, o zamanların 60 ihtilalından sonra Sivas ve Erzincan bölgesinde, toplama kampları gibi kamplarda Müslümanların toplanarak çalıştırıldığına şahit olunan bir devir olduğunu dile getirdi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Bu gibi insanlar, dünyada hizmetlerinin karşılığını istemezlerdi. Bir takım eski mücahitlerin müteahhit olduğu, o ilk günkü heyecanların yok olduğu bir zamanı yaşıyoruz. Hayır için karşılık beklemenin sakıncaları var. Bugün Kur’ân ve camii hizmetkârlarının zengin olduğunu görüyoruz.
Başka işlerden para kazanılabilir ama bu işlerden kazanılmaz. Bekir Bey bu konuda bir hizmet kahramanıdır. Hukuk öğrencilerinin bugün bunu idrak etmesi çok önemli. İhlasın bir takım dış şartları vardır. Bunlara riayet edilmesi lâzım… Hem baba, hem anne tarafından seyyid olduğunu çok sonra öğrendim. Babası ayrıca Medine Kadısı imiş.
Kirada otururdu ve tek geliri olan maaşının her ay kırkta birini zekat niyetiyle sadaka olarak verirdi. Bekir Berk has bir hizmetkârdır. Bu ise ücretsiz hizmet ettiği anlamına gelir.”
İSTANBUL HATIRASI
Ardından söz alan İslâm Yaşar, evinde bulunan Risaleler yüzünden dava edilmesi ile birlikte Bekir Berk ile tanıştıklarını anlattı. Bir ziyaretinde kendisine İstanbul’u gezme tavsiyesinde bulunduğunu, bu tavsiyeye uyarak İstanbul’u karış karış gezdiğini ve böylece İstanbul yazıları yazmaya başladığını belirten Yaşar, bu yazıların Bekir Berk tarafından Hicaz’da program yaptığı radyoda okunduğunu ve bunun kendisi için çok güzel bir hâtıra olduğunu vurguladı. İslâm Yaşar’ın İstanbul’a dair kitaplaştırılmış eserleri bulunuyor.
Sabahattin Aksakal, Bekir Berk ile enteresan hâtıraları bulunduğunu, dakik ve cömert bir insan olduğunu belirterek boş insanı sevmediğini ve işi olmayana muhakkak bir görev tayin ettiğini anlattı. Yollarda uyuyarak dinlenebildiğini de hatırlatan Aksakal, mevcut albümünden seçtiği fotoğrafları dinleyicilere gösterdi ve bir vazife aldığından imkânsız diye bir şey tanımadığını sözlerine ekledi.
BEKİR BERK DEMEK BEDİÜZZAMAN DEMEK
Avukat İbrahim Ünlü, sabahtan akşama hatta geç vakitlere dek birlikte Pierre Loti’deki bürosunda çalıştıklarını, fonda kahramanlık türküleri ve ilahilerle varken yazılarını yazdığını ve karşısında hâkimler ve savcılar varmışçasına zaman zaman celallenerek daktilo tuşlarına bastığını belirtti.
Ünlü, Pierre Loti’deki bürosunun neredeyse gizli, pek bilinmeyen bir yer olduğunu, hüzünlü, azimli ve gayretli son günlerini birlikte geçirdiklerini kaydetti.
Dursun Gürlek, Bekir Berk demenin Bediüzzaman demek olduğuna dikkat çekerek vefatına kadar kendisine kesintisiz bir hürmet beslediğini dile getirdi. Yeni İstiklal ve savunmalarından kendisini tanıdığını belirten Gürlek, Yeni İstiklal’deki yazılarını dikkat ve titizlikle takip ettiğini sözlerine ekledi.
“HİCRETİ SİYASİ BİR TUZAKTI”
Son konuşmacı olarak söz alan Mehmet Cemal Çiftçigüzeli, 15 yaşındayken Bekir Berk’in kendisinin avukatlığını üstlendiğini dolayısıyla 1960’larda kendisiyle tanıştığını belirtti ve sözlerine şöyle devam etti: “Risale-i Nur dışında da kitaplar okumaya meraklıydım. Okuduğum kitapları görünce çoğunu ya isterdi ya da ona da bir tane temin etmemi rica ederdi. Çok şıktı. Temiz giyinir ve temiz yerdi. Hicreti siyasi bir tuzaktı. Ama ölene kadar buna inanmadı. Yorgunluğu seviyordu. Ölene kadar birçok fotoğrafını çektim. İttihat gazetesine Yavuz Sultan Selim’in şiirini koyduran odur. Bekir Bey’in hizmetleri çoktur.”
Söz alan eşi Şükran Berk Hanımefendi, Bekir Berk’in sakin bir insan olduğunu belirterek düzgün, dakik, eşyalarının yerini değiştirmeyecek kadar titiz bir insan olduğunu anlattı. Misafir olarak odasına girdiklerini ve asla rahatsız etmediklerini ifade ederek ondan sürekli evde olmasını hiç beklemediklerini, buna hazırlıklı olduklarını, fikirlerini uygulaması esnasında hiçbir problem yaşamadıklarını kaydetti.
Son söz ise oğlu Mustafa Zübeyir Berk’indi. Zübeyir Berk, kendisi iki yaşındayken ahirete göçen babasını anlatan dostlarına ve dava arkadaşlarına teşekkür etti. Ona lâyık bir evlat olmayı Allah’tan dilediğini ve hizmete yönelmek için hazır olduğunu dile getirdi.
En sevdiği türkü olan “Ordu’nun Dereleri” İbrahim Güleç tarafından seslendirilirken dünyaca ünlü hâfız Bünyamin Topçuoğlu tarafından okunan Kur’ân tilavetinin ardından Ahmet Yüter, Bekir Berk için yazdığı manzum duasını okudu ve toplantı sonunda hatıra fotoğrafları çekildi. Toplantıya katılanlara Nesil Yayınları tarafından İhsan Atasoy’un kaleme aldığı Bekir Berk kitabı hediye edildi.
Üç saati aşkın sürede dikkatle takip edilen programı takip edenler arasında Osman Akkuşak, Üstün İnanç, Rasim Cinisli, Ahmet Vural, Şerif Aydemir, Fatma Yargıcı, Gül Şen, Belgin Dişçi, Nihat Çeçen, Recep Seyhan, Ali Çorbacı, Atilla Şahiner, Hüseyin Saka, Şenol Tonbaş, Kübra Durak, Ömer Yürekli, Zübeyir Karaağaç da vardı.
Eskader