Ali HAKKOYMAZ
Beni hırpalıyorlar, anne!
Gözlerimi, gönlümü lime lime ediyorlar. Ellerimde ne varsa almak için uğraşıyorlar. Bunca zaman devşirdiklerimi... Gözlerimin, kulaklarımın, adımlarımın keyfini kaçırıyorlar. Naylon çağlarına çağırıyorlar beni. Naylon, sahte, sanal, yalan... Öylesine allayıp pullayıp...
***
Aynı renk.... aynı ton... Aynı ses... Aynı yol... Aynı bakış... Aynı hutbe... Aynı hizada adamlar... Aynı meydan... Aynı yıllar... Aynı törenler... Aynı evler... Aynı şehirler... Yemekler, sofralar, sohbetler aynı... Aynı hocalar... Aynı üniversiteler... Aynı dersler... Sıkıldım, anne!
***
Ne işim var; beni göstermeyen aynaların karşısında! Kendileri "saadet"in adını bile bilmiyor. Sahte gülücüklere teslim oluyorlar. (Kendime) kurmak istediğim dünyama da karışıyorlar. Parayı pulu, hürriyeti bana çok görüyorlar.
***
Mevsimleri unuttum, anne! Karı kışı, kardan adamı, ayçiçeklerinin keyfini, gelinciklerin inceliğini, sonbahar vedalarının hüznünü, yaz gölgelerini...
Kârı, zararı, kararı, yaşamanın her köşebaşındaki cilvelerini... Kararsızlığın bile o ince, aradaki gelgitine izin yok! Paranın o dayanılmaz ağırlığı mı hafifliği mi... Her yerde para... Unutulan "insan yanlarımız"ın çığlığının bastırılışı, bastırılışı... Üstüme üstüme geliyorlar, anne!
***
Kocaman baharlarımı elimden alıp bir demet kokusuz çiçek veriyorlar!
Kocaman kocaman binalar yapıyorlar; misafir çağırmıyorlar!
Hızlı arabaları var, uçakları, trenleri... birbirlerine gidip gelmiyorlar!
Çarşılar çok kalabalık. Tüneller kazıyorlar durmadan; güneşten kaçıyorlar. Hapishane, hastane yaptırıyorlar. Hepsi tıklım tıklım dolu.
***
Ekmeklerin kokusunu çalmışlar; meyvelerin tadını... Her şeyi fena örseliyorlar. Dokunulmamış şeylerin özlemi içindeyim, anne! Bir de yalan söylüyorlar. Birbirlerinin gözlerinin içine baka baka... Bakıyorlar da görmüyorlar, anne! Herkes birbirini sıkıştırıyor. Acele acele gidip geliyorlar. Ne işleri var; bilmiyorum. Bir işleri de yok; olsa görürüm herhalde! Asfalt, beton, ilaçlar, top, tüfek, bomba... Her köşebaşında paradan bile para kazanan bankalar... Yollarda sarhoş izleri... Nezaketsizlik... Ümitsizlik... Cehalet... Fukaralalık... Kavga... Sevgisizlik... Seviyesizlik... Ah ki ah kelimesizlik... Kelimesizlik... Kelimesizlik...
***
Halbuki mevsimler renk renk gülüyor; görmüyorlar, anne!
Bulutlar, rüzgâr, sabahlar, akşamlar, sessiz geceler... Hayretsiz yaşıyorlar, anne! Hayret ediyorum.
***
Her köşebaşında gürültü... Gevşek bakışlardan bıktım, anne! Haberler, manşetler o kadar geveze ki... Hep aynı... Hep yavan... Haber olmayan haberler... Bunlar muhbir, mütecessis... Akıllarıyla kalplerinin arası açık. Ekmeği fırından ya hamur çıkarıyorlar ya kömür... "Vasat"ın değil; "ifsat"ın peşindeler. "İhbar" ediyorum, anne!
***
Korkutmakla, ürkütmekle uğraşıyorlar. Durmadan arzularımı kamçılıyorlar. "Üç günlük" derdin ya dünya; ölümü akıllarına getirmek istemiyorlar.
Dün nerde?
Yarın hani?
Bugün; elimizde olan! O da şu an. O da hemen uzaklaşan.
Vakit var mı katlı binalara!
***
"Maç, kaç kaç?" derken öyle bir dikkat kesiliyorlar ki... Öyle bir kendilerinden geçiyorlar ki...
Kalplerini ne kadar üzdüklerini bir bilseler.... Bir kalpleri olduğunu unutuyorlar.
***
İnsanlar birbirlerine ne kadar benziyor; niye ayrı isimler alıyorlar, anne?!...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.