Hasan TANRIVERDİ
Benim gözümle “Bediüzzaman’ın memleketi Bitlis”-1
Uzun zamandır Bitlis’e gitmek ve Üstad Bediüzzaman’ın yaşadığı, ilim tahsil ettiği, hatta savaştığı mübarek vatan topraklarını ziyaret etmek bir ukde olarak içimde duruyordu. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Güroymak yerine (Norşin) kelimesini kullanması, ardından Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın “Bitlisli Said Nursi’siz bu ülkenin maneviyatı eksik kalır” cümlesi Türkiye’nin gündemini asrın müceddidi Bediüzzaman Hazretlerine çevirdi. Benim de, içimdeki Bitlis ateşini körükledi. Bir vesile ile kendimi Bitlis’te buldum.
Üstadın, “Daha sonra doğduğum yer olan Bitlis ve Van’a giderek mağaralara kapandım. Ruhi ve vicdani hazzımla baş başa kaldım” yani “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” düsturuyla kendi ruh alemime daldım” dediği Bitlis’i, geniş Muş ovasının ardından, dağların arasında, vadi içinde görünce gözlerim yaşardı. Kolay değil, 17 saatlik yolculuğun ardından Üstadımın doğup büyüdüğü, yaşadığı topraklara giriyordum.
Bitlis’e varınca başka bir dünyaya geldiğimi sandım. Çünkü, şehri, sokakları, insanları, konuşma ve tavırları farklıydı. Tabiri caizse burası başka bir dünya idi. Bu şehirde, hem geçmiş, hem de bugün birlikte yaşanıyordu.
1915 yılında Bitlis’in nüfusu 60 bin olduğu, Rus ve Ermeni baskınlarından sonra, bu nüfusun 10 bine indiği söyleniyor. O günlerde yaşanan mezalimin arkasından, Bitlis’te sadece beş minare ayakta kalabilmiş. İnsanlar, acılarını türkülere dökmüşler:
“Bitlis’te beş minare, beri gel canan beri gel”
“Yüreğim dolu yare, beri gel canan beri gel” diyerek yüreklerinde yanan hasret ateşlerini, acılarını hep canlı tutmuşlar ve yeni nesillere gururla taşımışlar.
Bitlis’te, gözlerim her sokakta Üstadı aradı, her köşe başında durup, sanki onu görebilir miyim heyecanı ile etrafa baktım. Kendisi yoktu, ama ruhu buradaydı. Kime sorsanız onu “Seyda” diye tanıyordu. Başbakan çok haklıydı. Gerçekten Said Nursi’siz Türkiye’nin maneviyatı eksik kalırdı.
Şehrin, vadi içinde olması nedeniyle ilk dikkati çeken meşhur dik merdivenleri göze batıyor. Daha sonra burada yaşayan güzel insanların, tabii beslenme ve merdivenler nedeniyle kilo sıkıntısını yaşamadıkları kanaati bende oluştu.
Bitlis’in taşı toprağı altın değil belki, ama havası iman kokuyor demek abartma olmasa gerek. Her karşılaştığınız insan size daha önce tanıyormuşsunuz hissini veriyor. Selâmdan sora hemen kaynaşmamız hiçte zor değil.
Bitlisli değerli ilahiyatçı hocam Muhammet Sani Bey, bana ziyaretlerimde mihmandarlık yaptı. Her gittiğimiz yerde, bu beldede emeği geçtiğini ve hatırı sayılır bir itibarı olduğunu fark etmemek imkansız. Tavrında ve davranışlarında, Bitlis kültürünün ince nezaketi ve asilliği görülüyor.
Bitlis’in her tarafından adeta bal fışkırıyor. Köyü, şehri, yaylası, çarşısı, pazarı her tarafı bal kokuyor. İkinci büyük ürün ise ceviz. Bu iki ürünü Bitlisli ihraç ederek önemli bir geçim kaynağı elde ediyor. Merkezdeki birçok eski medrese ve kümbet ziyaretinin ardından ilçeleri de ziyaret etme imkanı bulduk.
(FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYINIZ)
Yazımızın ikinci bölümünde bu güzel beldenin, güzelliklerini ve Üstad Said Nursi’nin izlerini anlatmaya devam edeceğiz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.