Serdar ABDULKADİR
Dejenerasyon, Yozlaşma, Sosyal Yozlaşma
Fizikte yozlaşma, sistemi karakterize eden bazı fiziksel niceliklerin, örneğin enerjinin değerinin, sistemin farklı durumları için aynı olması gerçeğinden oluşur; bu tür durumların sayısına yozlaşma çokluğu denir. Dejenerasyon, nesnenin (sistemin) belirli bir simetrisini gösterir ve dış etkilerle ortadan kaldırılır.
Tıpta, nesilden nesile artan klanın (aile, kabile) bozulması.
Doğal bilimsel anlamda, bir türün, hayvan ırkının veya bitki çeşidinin, doğuştan gelen doğurganlık ve üretkenlik düzeyleri, varoluş koşullarındaki değişikliklere esnek uyum sağlama gibi önemli özelliklerini kaybetmesi.
Biyolojide, bir hastalığın hücreler veya hücre grupları üzerindeki etkisini, bunların işlevlerini bozmasını ve aşırı durumlarda ölüme yol açmasını tanımlamak için kullanılan bir terim. Ayrıca biyolojide, bir türün (taksa) doğal doğurganlık ve üretkenlik seviyeleri, yaşam koşullarındaki değişikliklere esnek uyum sağlama vb. gibi organizmaların yaşayabilirliğinin göstergeleri olan önemli nitelikleri kaybetmesi.
Değerli özelliklerin kaybı, bozulma. Organizmaların yapısının önceki nesillere göre bozulması, daha yüksek fiziksel veya zihinsel özelliklerin, niteliklerin kaybı; dejenerasyondur.
Yozlaşma, organizasyonun kalıtsal aktarımla meydana gelen normal tipten acı verici bir sapmasını ifade eder. Bu kavram teorik olarak tüm canlılara uygulanabilse de pratikte esas olarak insan ırkına uygulanmaktadır.
Post-endüstriyel tüketim toplumlarını yozlaşmaya ve kültürel ve medeni kimliklerin kaybolmasına götüren bir kısır döngü kuruldu.
Toplumlar yozlaşmakta, yozlaştırılmaktadır.
Bireyin benliğine hapsedildiği, insanların kurmaca hayatlarda uyutulduğu bir toplum elbette yozlaşmaya muhtaç olacaktır.
Toplumsal yozlaşmanın ilk ve en popüler nedeni kültürel aktarımdır. Kültürel aktarım dolaylı ve dolaysız yollarla toplumsal yozlaşmaya neden olabilir.
Kültür aktarımı ve kültür ihracatı, hayatımızı etkileyen en kapsamlı kitle iletişim araçlarıdır.
Yozlaşma kavramı, derin bir toplumsal değişim ve hızla değişen bir kişisel kimlik duygusu dönemi olan Avrupa aydınlanması ve sanayi devrimi sırasında ortaya çıktı. Birkaç etki söz konusuydu.
Yozlaşmış bir insan, insani özelliklerini, insani özünü kaybetmiş, insani değerlerden uzaklaşmış, bozulmuş, çürümüş insan demektir. Yozlaşmış toplumu da böyle tanımlayabiliriz.
Bireysel düzeyde hırslar, hasetler, çıkarlar, bencilikler, sınırsız arzular, eğitimsiz-kültürsüz kalmak, düşünememek, sorgulamamak, farkında olmamak, farkında olmak istememek, sürü üyesi olmak gibi nedenler sıralanabilir.
İnsanın olduğu her yerde ve zamanda yozlaşma kuşkusuz var. Ancak bazı dönemlerde ve toplumlarda daha çok, bazılarında ise az. Bu farklılık neden? Genel olarak uygarlıkların gerileme ve çöküş dönemlerinde yozlaşma artar. Örneğin, antik uygarlıklar, Roma Uygarlığı ya da diğer bazı uygarlıklar bu açıdan ilginç veriler sunar.
Genel olarak, her uygarlığın ve toplumun gerileyiş ve çöküş dönemleri aynı zamanda yozlaşmanın ciddi oranda arttığı süreçler olarak dikkati çeker. Hangisinin neden, hangisinin sonuç olduğu tartışılır. Çöküş ve yozlaşma belki de birbirini besleyen, birbirinin nedeni ve sonucu olan olgulardır.
Yozlaşma, hele de toplumsal düzeydeyse, sadece yozlaşmış bireylere değil herkese zarar verir; son aşamada bir toplumu çürütür.
Toplumsal yozlaşmayı engellemek için sosyal adaletin tesis edilmesi gerekmektedir.
Toplum içerisinde değer karmaşası oluşması ve zamanla faydacılığın her şeyin önüne geçmesi de etik kurallarının uygulanmasını etkiler. Bu durumu kısaca toplumsal yozlaşma olarak adlandırıyoruz.
Kişisel toplumsal düzeydeki çatışmada, toplumsal değerlerden farklı değerlere sahip kişiler toplumun değer sistemine karşı geldiklerinde etik çatışma içinde kendilerini bulurlar. Ayrıca ülkeler arasında değer farklılıklarından dolayı da etik çatışmalar ortaya çıkabilir.
Bir toplumda geçerli olan etik değerler başka toplumlarda kabul görmeyebilir. Çalışmak için Almanya’ya giden Türk ailelerinin özellikle, gençleri ile yaşadıkları sorunlar buna örnek olarak verilebilir.
Toplumsal yozlaşmanın çeşitli nedenleri vardır.
- Kamu yapısından kaynaklanan nedenler.
- Ekonomik yapıdan kaynaklanan nedenler.
- Siyasal yapıdan kaynaklanan nedenler.
- Bürokratik yapıdan kaynaklanan nedenler.
- Toplumsal yapıdan kaynaklanana nedenler.
- Tarihsel nedenler.
Ekonomik yapıdan kaynaklanan nedenler, bir toplumun yozlaşmasında en önemli unsurlardan biridir. Bir ülkede ekonominin kötüye gidişi toplumu ve doğal olarak fertleri etkiler. Bu etkilenme zamanla yoksullaşmayı getirebilir. Bu da eğitim başta olmak üzere birçok alanı etkiler.
Fiziksel ve ruhsal anlamda sağlıklı insanlar yetişmesi güçleşeceğinden ahlaki yozlaşmanın altyapısı oluşabilir.
Siyasal yapılardan kaynaklanan nedenler, bir ülkedeki siyasal yapı da toplumsal yozlaşmada önemli bir etken olabilir. Toplumun farklı kesimlerinin siyasi alanda kendini ifade edememesi, siyasetin dar bir kesimin elinde kalarak kişisel çıkarlara alet edilmesi, siyasal kayırmacılık, rüşvet yozlaşmaya neden olabilir.
Her yöneticinin tarafsız davranması ve politik yöneticilere tarafsız bilgi sunması gerekmektedir. Yöneticinin politize olması durumunda görev yaptığı kurum politik bir görünüm kazanacak, yönetici astları, yöneticiden çok politikayı araç olarak göreceklerdir. Sonunda yönetim ile politika, karşılıklı yüklenme ve ödeme çemberi içine girmiş olacak, böylece politik ilişki ve kayırma, yönetimsel yeterliliğe üstün tutulacaktır.
Öykü bu ya, bir gün ateş, su ve ahlâk, bir yerde bir araya gelmişler, tanışmışlar. Birbirlerini sevmiş olacaklar ki, hoş bir sohbete dalmışlar.
Güzel sohbet uzadıkça uzamış. Nihayet, sohbetin bir yerinde gelecekle ilgili bir tedbir düşüncesiyle kendilerini tanıtmaya başlamışlar. Söze önce ateş başlamış, “Ben ateşim” demiş. “Ben, aşığım; kimi zaman karanlıklarda, kimi zaman soğuklarda ısınma nedeniyim. Ben ateşim; kimi zaman güneşim, kimi zaman bir kor parçasıyım. Hem çok iyiyim hem de çok kötü. İnsanlara iyiliğim çoktur. Benden istifade ederler. Ancak hoşuma gitmediğinde, sinirlendiğimde, önüme ne gelirse yakar giderim. Hatta yangın olurum, insanları ansızın yakalarım” demiş ve eklemiş: “Benimle aranızı iyi tutun...”
Ateş sözlerini bitirince söze su başlamış. “Ben suyum… Bütün canlılar için hayat kaynağıyım. Varlığım bu kadar güzelken, yokluğum çok kötüdür. Ben olmazsam, hiçbir canlı yaşayamaz. Her hayatta ben varım. Benim olduğum yerde hayat vardır. Ancak benim de kızgınlığım kötüdür. Kızdığımda bazen sel olurum, bazen bir fırtınayla gelir, ne varsa yutarım” demiş ve eklemiş: “Benimle de aranızı iyi tutun…”
Sohbetin bu güzel ânında sıra ahlâka gelmiş. Ahlâk da konuşmaya başlamış: “Ben ahlâkım. Hayat düzeninde bambaşka bir yere sahibim. Varlığım, düzen ve intizamın adıdır. Ancak benim hiçbir kötülüğüm yoktur. Kimseyi de tehdit etmem, kimseye zarar vermem. Yangın olmam, sel olmam…”
Sohbet bu minval üzere devam ederken, ateşin aklına bir şey gelmiş ve hemen söze girmiş ve “Ben bu arkadaşlığı çok sevdim. Her ikiniz de çok değerlisiniz. Bu arkadaşlığın devam etmesini isterim. Birbirimizi kaybetmeyelim isterim. Hani olur da bir gün birbirimizi kaybedersek, nasıl buluşacağız?” diye sormuş. Bu soruyu önce su cevaplamış. “Beni kaybederseniz, bulmak çok kolay” demiş ve devam etmiş: “Bir yağmur gördüğünüzde sakın kaçmayın. O yağmura yaklaşın, ben mutlaka orada olurum ve beni bulursunuz.”
Sorunun sahibi ateş söz almış, “Beni de bulmak kolay” demiş ve eklemiş: “Bir duman gördüğünüzde, bir sıcaklık hissettiğinizde hemen yaklaşın. Ben orada olurum, beni bulursunuz.”
Ateş ve su, ahlâka dönmüş ve merakla sormuşlar: “Ahlâk, ya seni kaybettiğimizde nerede, nasıl buluruz?”
Ahlâk, derin bir suskunluktan sonra cevap vermiş. “Siz siz olun, sakın beni kaybetmeyin!” demiş ve eklemiş: “Beni bir defa kaybederseniz, bir daha kolay kolay bulamazsınız…”
Seçilmiş bazı alıntılar;
-" Yozlaşmış kelimesi, bir halk için kullanıldığında, o halkın artık eskisi gibi içsel bir değere sahip olmadığı anlamına gelir, çünkü damarlarında artık aynı kan yoktur, sürekli tağşişler yavaş yavaş o kanın kalitesini etkilemiştir. ...aslında, yozlaşmış bir zamanın insanı, tam anlamıyla yozlaşmış insan, ırksal bakış açısından, büyük çağların kahramanlarından farklı bir varlıktır... Sanırım şu sonuca varmakta haklıyım: insan ırkının tüm dallarında kanın geçmesine karşı gizli bir iticiliği olduğunu..." /Arthur de Gobineau (1855) İnsan Irklarının Eşitsizliği Üzerine Deneme.
-"Bir organizma herhangi bir tür zararlı etki altında zayıfladığında, onun halefleri türün sağlıklı, gelişme kapasitesine sahip normal tipine benzemeyecek, aksine tüm diğerleri gibi bu kapasiteye sahip olan yeni bir alt tür oluşturacaktır. Yavrularına sürekli artan bir derecede aktarmanın kendine özgü özellikleri, bunlar normal biçimden marazi sapmalar- gelişimdeki boşluklar, malformasyonlar ve zayıflıklar..." /Bénédict Morel (1857) Dejenerasyon Üzerine İnceleme.
-"...Bir türün besinini ve güvenliğini çok kolay elde etmesini sağlayan herhangi bir yeni koşul, yozlaşmaya yol açıyor gibi görünmektedir..." /Ray Lankester (1880) Dejenerasyon: Darwinizm'de Bir Bölüm.
-"Şu anda şiddetli bir zihinsel salgının, bir tür yozlaşma ve histerinin kara ölümünün ortasındayız ve her tarafta endişeyle sormamız doğaldır: 'Şimdi ne olacak?' " /Max Nordau (1892) Dejenerasyon.
-"Açıkça travma veya enfeksiyondan kaynaklanmayan herhangi bir semptomu bir yozlaşma belirtisi olarak kabul etmek moda haline geldi ... bu durumda," yozlaşma "atfının herhangi bir değeri olup olmadığı pekâlâ sorulabilir veya bilgimize her şeyi ekler..." /Sigmund Freud (1905) Cinsellik Teorisi Üzerine Üç Deneme.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.