Himmet UÇ
Bilim Tarihi ve Atom /zerre
Bediüzzaman felsefe tarihinin en sorunlu bahsini ben/ene risalesinde anlatır. Asırlardır, dini, felsefi, psikolojik, patolojik sayısız ahvalin nedeni olarak bu kelime üzerinde durur. Çok büyük bir taramadan sonra böyle bir isim seçmiştir. Bu insan Berlin’de doğsaydı düşünce ve bilim, felsefe tarihi onun için nice başyapıtlar yazardı. Ama o helaket ve felaket asrının adamı Doğu Anadolu’da gariban bir coğrafyada bir tepenin kıyısındaki evde hayata gözlerini açmış.
Ene/ben risalesi kadar zerre/atom risalesi de özel olarak taranmış ve bilim tarihinin en büyük sorunu olan atom konusunu ele almış. Atom konusu milattan önce beşyüzlü yıllarda, Demokritos isimli filozofla düşünce tarihine girmiş. O günden bugüne çok yönlü ifsadın, karartmanın kaynağı olmuş. 2600 yıldır onunla Halik-i Kainatın varlığı yaratıp yönetmesi olan asil eylemi rahnedar etmede kullanılmış. Klasik tevhid mücadelesi kılıçların gölgesinde cereyan etmiş asırlarca, “ahir zamanda harpler harflerle olacaktır" diyen mürebbi-i evvel Nebiyyi Zişan (asm) Efendimizin tesbiti mucibince Bediüzzaman harbi harflerle yapmıştır. Öyle bir savaşki bir veya iki günün içine sığan klasik savaş telakkisinin dışında 2600 yıllık bir savaş ve hala devam ediyor.
Demokritos ve benzerleri yaratılış gerçeğini atomun hareketine bağlarlar. Atomları bunlar ezeli ve ebedi olarak kabul ederler. Evrenin ve yaratılışın belli bir maksada göre değil de mekanik bir düzen olduğun kabul ederler. Mekanik düzenin zorunlu olduğunu ifade ederler. Aristo Demokritos’un kabul etmediği gaye ve maksad, diğer tabirle hikmeti kabul eder. Varlığın birbiri içinde hikmetler ile meydana geldiğini kabul eder.
Daha sonra Wittgensitein mantıkçı atomculuğu savunur. Ona göre dünya birbirinden bağımsız sayısız olgudan bu olguların her biri de yalın nesnelerin birbirileriyle değişik konbinasyonlar yoluyla girdikleri ilişkilerden oluşmaktadır. Burada Demokritos’un sadece harekete bağladığı varlık bilimi mantıki bir nedene bağlamıştır. Ancak atomun mantıki hareketi konusunda atomun dışında bir neden konusunda bir şey söylemez. Varlıkların bağımsızlıkları içinde birbirleri ile mantıki birliktelikleri Allah’ı zorunlu kılar, filozof Allah’ı kabul eder ama bu bahse girmez.
Russell mantıksal atomculuğu kabul eder ama maksad fikrine girmez çünkü o inayet delilini ve tasarımı kabul etmez. Bunlar arasında en makulu Leibniz’in fikridir o zerrenin atomun metafiziksel olduğunu kabul eder. Leibniz varlıkları zorunlu olmayan olguların bütününün varlığını olanaklı kılan bir yeter nedenin olması gerektiğini bunun da Allah dediğimiz kendi varlığının nedeni olan zorunlu bir varlık olduğunu söylemiştir.
Ona göre Tanrı kusursuzdur ve mutlak iyidir.. O Tanrı kusursuzdur ve dünyayı olanaklı dünyalar içinde en güzel şekilde yaratmıştır. Evrenin sabit bir düzeninin varlığını ama sürekli denetlendiğini öne sürer. Bediüzzaman’ın Zerre/atom risalesi menfi-müsbet atom konusundaki bütün görüşleri etüd ettiğini ve fikirlerini ayrıntılı olarak ortaya koyduğunu gösterir. Üçbinyıla yakındır, insanlığı şaşırtan bu yorumu müsbet şekilde tedavi eder. İslam düşüncesi böyle bir taramadan sonra atomun iradi ve tasarıma dayanan bileşenlerini anlatmamış bu Bediüzzaman’ın bilim tarihi açısından büyük bir seçici ve ayıklayıcı olduğunu gösterir.
İlkçağ atomcululuğunda atomun hareketi bir mantık ve tasarıma girmez, sapar düşer ve sonuçta eşya ve nesneler oluşur, gibi mantıksız iddialar öne sürer. Bediüzzaman anlatır. “Tahavvülat-ı Zerrat Nakkaş-ı Ezelinin kalem-i kudreti, kitabı kainatta yazdığı ayat-ı tekviniyetin hengamındaki ihtizazatı ve cevelanıdır. Yoksa maddiyyun ve tabiiyyunların tevehhüm ettikleri gibi tesadüf oyuncağı ve karışık ve manasız bir hareket değildir."
Jones, Batı Felsefesi Tarihi isimli eserinin birinci cildinde 43 sahifede atomculuğu anlatır. Orada ayrıntılı olarak bu bahislere girer. Demokritos’un bir cümlesini alıyorum tam bir felsefi komedi, Bediüzaman’ın haklılığını gösterir. “Gül kırmızı görünüyor, kokular hoş geliyor deriz, bu duyumlanan gül hiç kuşku yok ki gerçek değildir, çünkü yalnızca atomlar ve boşluk gerçektir. Gülü duyumladığımız mekan içinde orada atomlar birbiri ile çarpışmakta ve birbirlerini oraya buraya fırlatmakta ve böylelikle belli bir şekillenme oluşturmakdadır.” (Jones 136) Bunun tenkidi sayfalar alır. Bu yüzden Bediüzzaman onların telakkisini “tesadüf oyuncağı, karışık, manasız” olarak niteler. Başka bir yerde bir komedi ifade daha var: "Lahananın rengi gerçek mekan içerisinde orada var değildir.” (jones 139)
İstanbul’a araba ile gitmenin kolaylığını illa terkedip seke seke gitmek isterler, gel ne söylersen söyle bu yüzden Bediüzzaman bunlara kızar ve “Bu herifler" der. Jones atomcuların sapma fikrini kabul etmez eleştirir. “Sapma psikolojik bir kavram olarak tam bir belirlenimsizliktir, düpedüz raslantıdır, oysa ki özgür seçim özel türden bir nedensellik içerir.” (149) Yani atomun sapmalarla varlığı meydana getirmesini sahici bulmaz.
Bediüzzaman’ın ne olduğunu söylemek bana düşmez ama ne kadar büyük bir bilim adamı, filozof, bilim tarihçisi, felsefe tarihçisi, tevhid yorumcusu daha birçok şey. Bu yüzden bazan “siz kime hizmet ettiğinizi bilmiyorsunuz” der. Teslimiyetci bir büyüklük başka nerede olduğunu görmek başka yanlış söylemiyorum inşallah. Hala onu karalamaya çalışan ve inkar etmeye çalışan bir sürü mahlukat var. Ali Emiri Efendi Hazretleri Osmanlı padişahlarının adını duyunca ayağı kalkar otururmuş. Ya Bediüzzaman için bütün kimler kimler ayağı kalkın demek ütopya mı yani.
Bediüzzaman bu komedilere mantıklı cevaplar verir. “Havanın her bir zerresi her bir zihayatın cismine herbir çiçeğin herbir meyvesine, herbir yaprağın binasına girip işleyebilir. Halbuki onların teşkilatları (yani yapı ve fizyolojileri) ayrı ayrı tarzdadır. (745) Başka başka nizamatı var.. bir Kadir-i Mutlak, Alim-i Külli şeyin emri ve izniyle havlve kuvvetiyle o vazifeler gördürülür. (746)
Şu cümlesi bu atomcuların, tabiatcı yani natüralistlerin, metaryalistlerin fikirlerini darmadağın eder. “Herbir zerrede Vacib ül Vücud’un vücuduna ve vahdetine iki şahid-i sadık vardır. Evet zerre acz ve cümudiyle beraber şuurkarane büyük vazifeleri yapmakla, büyük yükleri kaldırmakla, Vacib ül Vücud’un vücuduna kati şehadet ettiği gibi, harekatında nizamat-ı umumiyeye Tevfik-i hareket edip(uygun hareket edip, umumi düzene )her girdiği yerde ona mahsus nizamatı müraat etmekle her yerde kendi vatanı gibi yerleşmesiyle Vacib ül Vücud’un vahdetine ve mülk ve melekutun maliki olan Zatın ehadiyetine şehadet eder.“ (750)
Zerrenin atomun arkasında neler var. “Kanun-ı Rububiyet, Kanun-ı Kerem, Kanun-ı Cemal, Kanun-ı Rahmet, Kanun-ı Hikmet, Kanun-ı Adl, Kanun-ı ihata-i ilmi.” (756) Atomları terbiye eden görevlerine göre, sonra onlarla insanlara ikram etmek isteyen bir ilahın varlığının gerekliliği, merhamet sahibinin kanunu, çünkü varlık merhamet için de yaratılmış. Sonra zerreler bir gaye için bir araya gelir, sonra mizan ve estetik ve denge ile ölçülü olarak bir araya gelirler, sonra bütün varlığı gören biri yarattığı herşeyi umumi düzene uygun yaratır. Atomcular bütün bunlara uyduruk bir devinim ve sapma ile neden bulurlar. Marks’ın gidip bu atomnazariyesini doktora tezi olarak yapması Bediüzzaman’ın ise bu nazariyeyi ayrıntılı olarak dejenere bulup eleştirmesi nasıl birbirine mukabil iki güç olduklarını gösterir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.