Bu âyet Cennetin lezaizini göstermekle mü'minlerin kalblerini tatmin etmiştir

Bu âyet Cennetin lezaizini göstermekle mü'minlerin kalblerini tatmin etmiştir

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

﴾ وَبَشِّرِ الَّذِينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلانْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هٰذَا الَّذِى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فِيهَۤا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ 1 ﴿

Yani, "İman eden ve iyi işler işleyen mü'minlere beşaret ver ki, altında nehirler akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden bir meyve yedikleri zaman, 'Bu, bundan evvel yediğimiz meyvedir' derler. Biribirine benzer bir surette rızıkları getirilip verilir. Ve o Cennetlerde, onlar için temiz kadınlar vardır. Ve onlar, o Cennetlerde de daimî bir şekilde kalacaklardır."

Arkadaş! Bu âyetin, evvelâ mâkabliyle olan irtibatından bahsedeceğiz. Şöyle ki:

Bu âyetin geçen âyetlerle mütefavit çok irtibatları vardır. Yani, mezkûr cümlelere doğru bu âyetten uzanıp giden muhtelif hatlar vardır. Bakınız, Kur'ân-ı Kerimin bu âyetle işaret ettiği netice, imanla amel-i sâlihin semeresi, sûrenin başında mü'minlere yaptığı medh ü senâya bakıyor.

Ve yine sûrenin başında, kâfir ve münafıklara yaptığı zem ve tahkirlerden sonra tuttukları yolun onları ebedî bir şekavete sevk edeceğini beyan etmiştir. Bu âyetle, tasrih ettiği saadet-i ebediyenin nurunu göstererek, onların bu büyük nimetleri kaybettiklerinden çektikleri hasretleri tezyid ve arttırmıştır.

Ve yine يَۤا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا 2 ile emrettiği, bir kısım dünya lezzetlerinin terkine bâis olan ibadetten neş'et eden zahmet ve meşakkatlere karşı, bu âyetle Cennetin kapısını açarak, Cennetin lezaizini göstermekle mü'minlerin kalblerini tatmin ve temin etmiştir.

Ve yine, teklifin esası ve imanın birinci rüknü olan tevhidi, evvelce ispat etmiştir. Bu âyette dahi tevhidin semeresini ve rahmetin ünvanını Cennet ve saadet-i ebediye ile göstermiştir.

Ve yine, yukarıda nübüvvet-i Muhammediye (a.s.m.) اِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ 3 ilâ âhir, âyetiyle işaret edilen i'câz ile ispat edilmiştir. Burada da, tebşir ve inzar gibi nübüvvet vazifelerine lisan-ı Kur'ân ile işaret edilmiştir.

Ve yine, yukarıda i'âd ve inzar, yani tahvif ve tehditler yapılmıştır. Burada da vaadler, rağbetler, beşaretler yapılmıştır. Bunların arasındaki münasebet, tezâdî bir münasebettir.

Ve yine, nefsin, vicdanın ve aklın hükümlerine itaatlerini devam ettiren tergib ve terhib, yani ümit ve korku hisleri lâzımdır. Bu hislerin vücut bulup devam etmeleri ancak, tergib ve terhib, yani ümitlendirmek ve korkutmakla olur. Tergib ve terhibin devamı, ancak vicdanda mevcut tahrik edici bir emrin vücuduyla olur. İşte bu âyetle, tergib hissi uyandırılmıştır. Evvelki âyetlerle de, terhib hissi tahrik edilmiştir. Bu itibarla, aralarında tezâdî bir münasebet vardır.

Ve yine, geçen âyetlerde âhiretin bir şıkkına, yani Cehenneme işaret yapılmıştır. Bu âyette, ikinci şıkkı olan Cennetten haber verilmiştir. Bu itibarla, âhiretin her iki şıkkı da zikredilmiş bulunuyor.

Dipnot-1: Bakara Sûresi, 2:25.
Dipnot-2: "Ey insanlar, ibadet edin." Bakara Sûresi, 2:21.
Dipnot-3: "Eğer bir şüpheye düşüyorsanız.." Bakara Sûresi, 2:23.

Bediüzzaman Said Nursi
İşârâtü'l-İ'câz