M. Maruf ÖZÜLKÜ
Bu sinir harbini kim kazanacak?
Meşrutiyeti İslamiyet adına alkışlayan Üstad, hem Meşrutiyet taraftarlarına hem de muhafazakarlık adına, devlet-millet bekası adına karşı çıkanlara da çağrıda bulunmuştu.
“Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal” tesbitiyle çağı ve gidişatı doğru okuyan Bediüzzaman, adalet, meşveret ve kuvvetin kanunda oluşu özellikleriyle İslamın murat ettiği ilkelerin hayata geçeceğini dile getirir. Hulefayı Raşidin dönemine vurgu yapar.
Sonra, efkar-ı amme, meyl-i millet gibi kavramları kullanır.
Meşrutiyetin sefahet ve keyfi küfri olmadığını belirten Üstad, İttihat ve Terakki’yi milletin değerlerini yaşatarak, ruh-i asliyi rencide etmeden meşrutiyeti ibka etmeye çağırır.
Azınlıklar meselesinde de önemli dersler verir. Azınlıkların memur olmasının tehlike olmadığını çünkü meşrutiyette memuriyetin millete hizmetkarlık olduğunu dile getirir. Herkese hakkının rüşvet olarak değil hak olarak verilmesini isteyen Said Nursi, Ermenilerin en küçük bir unsurunun dahi düşmanlıkla yok edilemeyeceğini öyleyse musalaha etmek gerektiğini kaydeder.
Sonra…
Cumhuriyetin kurulurken Ankara’da TBMM’de “Bu inkılab-ı azimin temel taşları sağlam olsa gerek” der. Savaşta elde edilen muzafferiyetin manevi donanımlarla taçlandırılmasını aksi halde zaferin içinin boşalacağını söyler. Söyler ama dinletemez.
Aradan geçen zaman zarfında ülkeye düzen dayatanlar ile düzene hakkıyla mana veremeyen halk arasında soğuk harp süregelir.
Halk, demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkmaya başladığında dayatmacılar, oyunbozanlık yapmaya yeltenirler.
Batılılaşma diyerek geldikleri süreçte, Avrupa Birliği kriterlerine vardıklarında çark ederler. Çünkü Batılılaşma halkı efendi yapma ve dayatmaların son bulması anlamına gelmektedir artık. Böyle olduğu içindir ki, 28 Şubat paşaları, AB yerine, İran ve Rusya ile işbirliğini önereceklerdi. Yani diyorlardı ki: Batılılaşmayalım, Doğululaşalım…
Ülkede bugün de bir sinir harbi var…
Milletin seçtikleri ile seçkinler arasında bir asırdır süren çatışma biteceği yerde daha da kızışıyor.
Bir taraftan milletin iktidarı, bir taraftan da devletin iktidarı…
Kimi iktidar, kimi muktedir…
Harbin seccal olduğunu bu örnekte de yaşıyoruz. Son gelişmeler hem umutlandırıyor hem kaygılandırıyor.
Hak, hukuk adalet yazılı kayıtlarda durduğu gibi durmuyor. Güçler karanlıkta birbirine çelme atıyor. Düşenler bir daha bir daha ayaklanıyor.
Dünyanın her yerinde gayrimeşru sayılan müdahale teşebbüsünu meşru gösteren çevreler hala iş tutuyor.
Darbe istemenin de düşünce özgürlüğü olduğunu iddia eden ilginç kişilikler de var.
Ülkede daha önce hiç darbe olmamış gibi…
Bunu yapanların şimdiki soruşturmaya konu olan metodu izleyerek bunu gerçekleştirdikleri bilinmiyormuş gibi…
Kazılarda ortaya çıkan mühimmat sıradan bir vaka imiş gibi…
Mahkeme kararları üzerinde komplo girişimleri normal bir şeymiş gibi…
Devlet adına iş görenlerin devletin diğer organlarıyla savaşması alışılmış bir şeymiş gibi…
Evet, işi pişkinliğe vuran, medya ve siyaset çevreleri var.
Bu ülkeyi ve burada nelerin nasıl oluştuğunu bilen herkes teyakkuz halindedir.
Milleti tahkir etmeye, milletin sırtında kambur olmaya, milletin hayatını ve geleceğini tehdit etmeye ya da tahdit etmeye kimsenin hakkı ve imtiyazı olamaz-olmamalıdır.
Herkesin mertçe buna tavır koyması lazım.
İktidarda kim olursa olsun bu tavrı sergilemek lazım.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.