Vehbi KARAKAŞ
Bunca ‘Allahuekber’ dedirtecek olay varken…
Yatsı namazını kılmak için terasa çıktım. Niyet ettim. Tekbir almak için ellerimi kaldırdım. Allahuekber diyecektim, ama bir türlü diyemiyordum.
-Neden?
-Allahuekber dedirtecek harikulade işleri ve icraatları hayalime alıp sonra Allahuekber demek istiyordum. Ama ne mümkün?
Nihayet zerrelerden, kürelere, mikro âlemden makro âleme kadar muntazam kâinatı, kâinat dolusu intizamlı, düzenli işleri ve eylemleri düşündüm. Kâinattaki muhteşem, mükemmel ve muntazam bütün hikmetli fiil ve eylemleri aklımın ve hayalimin ortasına koydum. Tam o an kâinat çapında, kâinatla beraber Allahuekber dedim.
Böylece namaza girmiş bulunuyordum. O kadar ahenkli, güzel ve intizamlı olaylar ve işler vardı ki gözümün önünde her bir olay için bir Allahuekber demek geliyordu içimden. Bedenime akciğer denilen bir organın konulması, bedenimin dışında akciğere uygun havanın yaratılması, akciğerle hava arasında teması sağlaması için nefes borusunun icad edilmesi Allahuekber dedirtecek sayısız eylem ve olaylardan sadece bir tanesiydi.
Böyle bir mekanizma kurulmasaydı, benim yaşamam mümkün değildi. Onun için bir kere Allahuekber deyip geçemiyordum. İstiyordum ki çepeçevre kuşatıldığım bu sayısız muntazam eylem ve olayların her biri için ayrı bir Allahuekber diyeyim.
Savaş yoktu, deprem yoktu, dolu yağmıyordu, kasırga ve hortum da yoktu. Allahuekber demem için illa da bunların mı olması gerekiyordu? Tabii ki hayır. Öyleyse insanlar neden kâinattaki bu ahengi, bu muhteşem ve mükemmel nizamı ve intizamı düşünüp te bu nizamın kurucusunu anmak niyetiyle Allahuekber demiyorlardı da Suriye’de olduğu gibi başlarından bomba yağdığı zaman veya bomba yağdırdıkları zaman Allahuekber diyorlardı, neden?
İşte bu nizamı ve intizamı, bu intizamdaki rahmeti, nimeti, keremi, ihsanı ve iyiliği görmeyenlere inat, yatsı namazı için teşebbüse geçtiğim vakit içim kaynıyordu. Gözlerim yağmur damlalarını akıtan bulutlara dönmüştü. Sema denilen yıldızlarla yaldızlanmış muhteşem bir kubbenin altındaydım. Mehtaplı, sükûnet içinde bir gece. Serin, ılık, tatlı meltemsi bir hava. Havayı teneffüs eden sinemdeki akciğerler. Sağlıklı, ehsan-i takvimde yaratılmış bir beden, o bedene takılmış paha biçilmez cihazlar…Eller, ayaklar, diller, dudaklar, gözler, kulaklar, saçlar, kaşlar… Bedenimin üstünde bir baş ve başa yerleştirilen akıl…Saysız kere Allahuekber dedirtecek çapta ve heybette olaylar, harikalar ve mucizeler…
Bedenimizdeki kanlar, kanın suhuletle akıp gitmesi için bedenin her tarafına döşenmiş damarlar, kanı o damarlara pompalayan kalp, bedenimize lazım olan sıvıları ve maddeleri alıp zararlı olanları dışarı atan bağırsaklar-böbrekler, bedenimize döşenmiş olan yemek boruları, nefes boruları, atık madde boruları. İçine giren yemekleri eriten, öğüten mide, öğütülen-eritilen maddeleri vücudun en ücra köşesine şaşırmadan ve üşenmeden taşıyan alyuvarlar, vücudumuzu zararlı düşmanlara karşı savunan ve bedende açılan bir yarayı tedavi eden akyuvarlar ve daha adını sayamadığım cevherlerden kıymetli cihazlar…
Bedenim bir mucize, bedenimdeki hayatım başka bir mucize, ruhum bambaşka bir mucize.
Otun süte, çiçeğin bala, gübrenin güle, çamurun nara, toprağın elmaya dönüşmesi.. Kara topraktan türlü türlü şekilde, türlü türlü tatda, türlü türlü kokuda, türlü türlü renkte, desende, türlü türlü vitaminleri taşıyan meyvelerin gelmesi, gelenlerin içinde topraktan bir eserin bulunmaması, Validelerin sinesinden sütün gelmesi, süte kan, idrar ve benzeri şeylerden bir şeyin, karışmamış olması… Yerin altından, dağların böğründen içme sularının fışkırması, çamurdan, ve sair maddelerden bir şeyin o suya karışmamış olması… Allahuekber dedirtecek sayısız olaylardan sadece birkaç tanesi.
Vay insanoğlu vay! Vay İslam âlemi vay!
Bunca Allahuekber dedirtecek olay varken ne yazık ki insanoğlu sadece başından bombalar yağdığı, hortuma ve depreme yakalandığı veya garip bir kaza ile karşılaştığı zaman Allahuekber diyor, kelime-i şehadet getiriyor ve Allah’ı hatırlıyor. Böyle anlarda da Allah demek, Allah’a kaçmak güzel. Ama ondan daha güzel olan her an Allah demek, Allahuekber demektir. Çünkü her an Allahuekber dedirtecek tatlı, intizamlı mucize olaylarla iç içeyiz.
Düşündüm… Keşke insanlık ve İslam âlemi, kâinattaki kusursuz ahenk, mükemmel ve muhteşem intizam karşısında Allahuekber deseydi, namazını vaktinde, tadil-i erkân ve huşu ile kılsaydı; belki bu gün savaşlarla, depremlerle ve türlü türlü musibetlerle sarsılmaz, derin yaralar almazdı.
Galiba biz, depremsiz ve savaşsız geçen günlerdeki güzelliklerden, hüsn-ü bizzatlardan dolayı hayretimizi ve Allah’a olan hayranlığımızı Allahuekberlerle dile getirmediğimiz içindir ki savaşlarla, bombalarla, musibet, hastalık ve kaza gibi hüsn-ü bilgayrlarla Allahuekber demeye mecbur bırakılıyoruz. Her halde
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,
Tekdirle uslanmayanın hakkı kötektir.
Bu olsa gerek.
Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: “Allahuekber” diyerek haksız yere insanlar öldürülemez. Çünkü her şeyden üstün ve büyük olan Allah’ın haksız yere insanların öldürülmesine rızası yoktur.
Alah bizi hikmetli ve merhametli icraatından, lütuf ve güzelliklerinden dolayı kendisine vurulup aşkla, sevda ile Allahuekber diyenlerden eylesin. Allah ne güzel uyarıyor ve buyuruyor:
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ
“Rabbinin hükmüne (ve emirlerine) sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında da O'nun huzuruna çık, her an onun huzurunda olduğunu bil.” (Tur, 52/48-49)
Yani sen sana düşeni yap. Seni korumak, kollamak bizim işimiz. Tevekkülle, huşu ile bana yönel ve Allahuekber, de. İki dünyadan geç. Seni hiç unutmayan, her an koruması altında tutan Rabbini sen de unutma. Beş vakit namazınla da Onu hiç unutmadığını isbat ve ilan et.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.