Çağrı Merkezinde Hikaye Var
Recep Şükrü Güngör'ün yazısı.
Çağrı Merkezi kitabıyla ilgili düşüncelerimi söylemeden önce yazarı ile tanışıklığımızın tarihini kısaca anlatmak istiyorum.
Zekeriye Kantaş ile tanışmamız İstanbul’da Fatih Koleji’nde çalıştığımız yıllara dayanır. 2003’ün güz mevsimi idi. Kolejin Beylikdüzü kampüsünde on beş kadar edebiyat öğretmeninden biriydim. Zekeriye beyle orada başladı edebi sohbetlerimiz. Yazıya meyilli olduğunu, birikimli olduğunu gördükçe hayıflanıyordum. Neden yazmıyor, donanımını neden açığa çıkarmıyor diyordum. Şemsettin Yapar da orada idi. Şemsettin Yapar, gazetede dil yanlışları üzerine bir dönem yazdığını, daha sonra bıraktığını söyleyince ona yapıştım. Yazmalısın, yazmazsan seninle konuşmam dedim. Biraz naz, biraz zorlama, biraz arkadaşlığın verdiği cesaretle zorlama… Şimdi Şemsettin Bey hikaye yolunda epeyce yol aldı. Sadece o mu? Onunla beraber ben de u yolda yürüdüm ve bir hikaye kurmaya çalıştım. Ne kadar yol aldığımı eleştirmenler biliyor. Ama o günler iyi ki de onlara “Hikaye yazmazsanız konuşmam” demişim. Demesem de yazarlardı belki ama biraz geç kalabilirlerdi. Benimki, olanı harekete geçirmek oldu.
Beni hikaye yolunda yalnız bırakmadıkları için sonsuz teşekkür ederim her iki yazarımıza da.
Zekeriye Kantaş da işte o dönemde okul dergisi olarak çıkan Yansıma’da Dürümcü Vosvos isimli hikayesini yayımlamıştı. Bu arada ülkemizde ne çok yansıma dergisi çıktığını fark ettim. Birçok yazarın özgeçmişinde bir yansıma dergisi var. Süleyman isimli yetenekli bir öğrenci vardı son sınıfta. Dergi daha çok o idare ediyordu. Kantaş’ın hikaye yolu o zaman başladı. Sonra genel müdür yardımcılığı yaptı. İşlerin yoğunluğu ile ara verdi. Orhan Okay hocamızdan aruz dersleri almaya Çemberlitaş’a gidiş gelişler sırasında hikaye üzerine çokça konuştuk. Yeniden alevlendi Zekeriye hocanın hikaye yazma şevki.
Dilindeki kıvraklığı gördükçe yazmalısın dedim.
Hiçbir hikayeci için kıskançlık göstermedim. Hepsini dergiye, edebiyat alemine taşımaya çalıştım. Sen yazma dediğim olmadı. Yazman gerektiğine inanıyorsan yazmalısın dediğim çok oldu.
Bunca özel bilgiyi niye yazdım? Kantaş’ın hikayeleri üzerine çalışacak araştırmacıya ön bilgi olsun istedim. Yazarın kişisel tarihi de bilinirse eseri daha iyi anlaşılır diye düşündüm. Yazarın hayatı ile eseri tam olarak birbirinden ayrılmaz diye böyle yaptım. Doğru ise tebessümler size, yanlış ise azar bana.
Zekeriye hoca’ya yazması için ısrar ettim. Sebebi, dili iyi kullanması idi. Vosvos hikayesinde bir arabayı konuşturması nesne hikayecisi olabileceği kanaati oluşturmuştu bende. Sonra kömür sobasını, filps radyoyu ve saati yazdı. Saat demeye de kızar tabi onun adı var: Serkisof. Eşyayı konuşturarak hikaye yazan ve bu alanda temeyyüz etmiş bir isim yoktu. Niyetim sadece onu yazsın ve orada kalsın şeklinde değildi. Oradan hareketle hikaye anlatması gerektiği idi. Şükürler olsun şimdi Çağrı Merkezi isimli ilk kitabı okura ulaştı. Zekariya hoca, yazdıkça hikayeler birikti ve damlalar göl oldu. Az yazdı, her yazdığı işe yaradı.
Çağrı merkezi kitabı Kantaş’ın ilk kitabı. Deyimler, terimler, tabirler yerli yerince. Zekice buluşlar okuru hayrette bırakacak kadar güzel. Gülmece unsuru ayrıca hemen her hikayede var. Güldürürken düşündürmeyi başarılı bir şekilde hikayelere yedirmiş.
Dili sade, akıcı. Kelimeleri zengin. Takılıp kalmazsınız. Asla bir kekrelik duymazsınız. Şiir okuyor, ne olduğu belli bir metin okuyor havasına kapılmazsınız. Basbayağı bir olay okudunuzun bilince okursunuz bu eseri. Hikayede şiirselliğe karşı olanlar, alın size şiirden arındırılmış bir hikaye. Şiirsel değilse kötü mü? Elbette değil. Bir tarz bu. Kantaş’ın şiirle arasının çok iyi olduğunu bilirim. Hikayesine şiiri karıştırmadığını söylemeye çalışıyorum.
Çağrı Merkezi’nde on altı hikaye var. Kısa hikayeler… Bir çırpıda okunacak ama tadı uzun süre dimağda kalacak hikayeler.
Kantaş’ın kahramanları daha çok memurlar ve meslek sahibi kimseler. Abanoz’da kereste ustası Kadir ile bölük komutanı, Taksitçi Ramazan, çağrı merkezi görevlisi Toygar, şoför, müezzin, öğretmen…
Çağrı Merkezi kitabı için gözlem hikayeleri diyemeyiz ama yazarın iyi gözlem yaptığını da söylemek gerekir. Kurgusallığı belli olan hikayelerle gözlemlendiği belli olan hikayeler iç içe. Bu durum yazarı için bir başarıdır. Hem gözlemlediklerinden hem de hayal dünyasından yararlanarak kaleme alıyor hikayelerini.
Kantaş, kim gibi yazıyor? Ondan önce onun gibi yazan kim var? Memur hayatını anlatmada Memduh Şevket var. Çevre gözlemlemede Sait faik var. Manevi dünyayı hikaye atmosferinde anlatma başarısı gösteren Mustafa Kutlu, Sadık Yalsızuçanlar, Rasim Özdenören, Hüseyin Su var. Aslında Zekeriya hocanın beslendiği bütün hikayeciler var. Lakin, ona tıpatıp uyan bir başka yazar yok. Kendine has bir tarz oluşturdu ve bu alanda yeni bir yol açtı. Yeni hikayelerle, kitaplarla o yolda yürürse peşinden sürüklenecek hem iyi bir okur hem de yazar grubu olacaktır.