Cemaati marjinal göstermeye hakkımız yok
karabaşoğlu, Dumanlı'nın yazısındaki "cemaat" kavramı ile ilgili ifadelerini değerlendirdi
Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar Metin Karabaşoğlu, Zaman gazetesi yazarı Ekrem Dumanlı'nın "Cemaat değil, camia" yazısındaki "cemaat" kavramı ile ilgili ifadelerini değerlendirdi. Karabaşoğlu, "cemaatler her zaman ve bugün, bir toplumun vazgeçilmezleridir, olmazsa olmazlarıdırlar" dedi.
Karabaşoğlu'nun Facebook sayfasından şu değerlendirmede bulundu:
"Ekrem Dumanlı'nın dün yazmış olduğu ve içinde çok sorunlar barındıran yazısının en önemli iki sorununa vurguda bulunmamız gerekiyor. Ta ki, 'cemaat'lere bühtana kimse cesaretlenmesin.
1.Yazı, 'cemaat' olmak sanki problemli birşey imiş gibi, biz 'cemaat' değiliz, 'camia'yız ana fikri üzerine yazılmış. Cemaati 'marjinallik'le özdeşleştiren bir akıl var bu ana fikirde, umarım 'ortak akıl' da Ekrem Dumanlı gibi düşünmeye kalkışmaz. Cemaatler her zaman ve bugün, bir toplumun vazgeçilmezleridir, olmazsa olmazlarıdırlar. Bunca cemaat var, hepsinin de bir anlamı, bir karşılığı var; onlar, 'marjinal'liği değil, bilakis hepsinin beraberce varlığıyla toplumun ana gövdesini temsil ediyorlar. Ama dikkat edelim, tek başına değil, 'hepsinin beraberce varlığı'yla.
Dolayısıyla, 'cemaat'lerin varlığı değildir sorun. 'Cemaat'se 'cemaat' olarak kalmamasıdır. (Kaldı ki, 'cemaat' kavramına kendisi üzerinden olumsuz bir mana yüklenen 'marjinal' kavramını da her açıdan olumsuzlamamak gerekir. Böyle bir durum, yeni düşüncelerin gelişimine engel olur. Çünkü hemen her yeni fikir ilk ortaya çıktığında 'marjinal' olarak algılanır; süreç içinde, aldığı eleştirileri de dikkate alarak kendini geliştirir. Dolayısıyla, 'marjinal' kavramını büsbütün olumsuz gören bir yaklaşım, yeni düşüncelerin gelişimini bastırıcı bir rol oynama gibi bir riskle yüzyüzedir.)
2.'Cemaat' kelimesine marjinallikle özdeşleştiren Dumanlı, "biz camiayız, bütün toplumu temsil ediyoruz" anlamına gelen sözler ediyor. Bu sözlerden ben ürktüm. Çünkü, Kemalizmin 'imtiyazsız, kaynaşmış bir kitleyiz' sözünü akla getiriyor; başka otoriter zihniyet kalıplarını da... Siyaset biliminde yerleşik bir tabir vardır; 'korporatizm.' Korporatist ideolojiler, kendilerinin bütün bir toplumu temsil ettikleri iddiasından beslenirler. Dolayısıyla, zaten toplumun ortalama görüşünü ve ortak aklını kendilerinin temsil ediyor oldukları zannı veya iddiasıyla toplumun içindeki farklı görüşlere karşı kapalı bir tutum gösterir ve demokrasinin gelişimine engel olur, otoriter bir zihniyet oluşumuna yol açarlar. "İmtiyazsız, kaynaşmış bir kitleyiz" diyen Kemalistlerin Türkiye toplumuna seksen yıldır yaşattıkları ortada. Ekrem Dumanlı Beyin bütün toplumu temsil ediyoruz anlamında konuşurken kasdının böyle bir şey olmadığını düşünüyorum. Ama böyle bir söylem böyle bir anlama da gelebileceği veya böyle bir anlama çekilebileceği için, bu söylemin kullanılmamasının daha yerinde, isabetli ve hikmetli olacaktır kanaatindeyim.
HZ. PEYGAMBERİN HABER VERDİĞİ CEMAAT MANASI
Cemaat kelimesinin Peygamber Efendimizin (asm) Hadis-i Şerifinde geçtiğine dikkat çeken Karabaşoğlu, cemaat kavramına marjinallik atfetmeye kimsenin hakkı olmadığını vurguladı.
Karabaşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ve hiye'l-cemâa." Bu ifade hadiste geçiyor. Ehl-i kitabın yetmişiki fırkaya bölündüğünü,
ümmetin ise yetmişüç fırkaya bölüneceğini haber verdikten sonra, 'kurtulan' yegane grubu "bu da, cemaattir" diye ifade ediyor Peygamber Aleyhissalatu Vesselam. Cemaat, buradan da anlaşıldığı gibi, 'azınlık' ve 'ayrıksı'lığı değil, farklı şeritlerden yürüyor olmakla birlikte ümmet idrakinin muhafazası manasını içeriyor.
Dolayısıyla, 'biz cemaat değiliz, camiayız" gibi kelime değişikliklerine, böylece hadislere yer etmiş o güzelim, o 'toplayıcı/cem edici' kelimeye 'marjinallik' atfetmeye asla mahal yok, buna hakkımız da yok. Bilakis, Hz. Peygamberin haber verdiği 'cemaat' manasının herkese, bütün mü'minlere mal olması için gayret göstermeye ihtiyacımız var."
EKREM DUMANLI NE DEMİŞTİ?
Zaman gazetesi yazarı Ekrem Dumanlı, "Cemaat değil, camia" başlıklı yazısında şunları yazmıştı:
Cemaat meselesi madem bu kadar çok tartışılıyor; müsaadenizle mevzua mütevazı bir katkıda bulunmak isterim.
Çünkü ezbere konuşuluyor çoğu kez. Haksızlık da yapılıyor. Cemaat diye bahsedilen kişilerin his dünyası da kültür atmosferi de bilinmiyor. Bazen işin içine çilesizlik, gamsızlık, ıstırapsızlık da karışıyor. Hal böyle olunca en yakın daireden insanlar bile savrulup gidebiliyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi'den ilham alarak hizmet eden, o hizmetlere fiilen ya da ruhen destek verenlere cemaat demek büyük haksızlık. Hem o geniş kitleyi daraltıyor hem de toplumun bütün katmanlarında var olan vicdanî oluşumu görmezden geliyor. Bahsi geçen topluluğa "cemaat" demek yanlış. Olsa olsa "camia" demek gerekiyor. Camia sözünü yanılmıyorsam ilk kez Hadi Uluengin, Hürriyet'te kullandı. Doğru bir yaklaşımdı. Belki aklınıza gelir, cemaat dense ne değişir, camia dense ne değişir? Klasik sivil toplum örgütlerini de aşarak, dünyanın dört bir yanında teveccühe mazhar olmuş, büyük bir camiaya, cemaat deyip onlara marjinal bir grup muamelesi yapmak, tahmin edilemeyecek kadar çok sayıda insanın incitilmesidir. Kısaca, camiaya dair bazı özellikleri sıralayalım:
1. Gönüllüler hareketi, dar bir kitle ya da dışa kapalı bir zümre değildir. Toplumun ta kendisidir. Ne yazık ki insanlara "cemaat" diyerek onları marjinalize etmek isteyenler çoğunlukla dar bir zümredir ve "cemaat" nitelemesi onlara daha çok yakışmaktadır. Camia, toplumun genelinde hüsnü kabul gören yapıdır. Bu nedenle her siyasî gruptan, her sosyal zümreden destekçisi bulunmaktadır. Yeryüzünün bütün kültürleriyle diyalog haline geçmiş, sahip olduğu insanî değerlerle her kesimin gönlünde sempati uyandırmış bir kitle, dar manasıyla "cemaat" değil, kuşatıcı ve kucaklayıcı yapısıyla bir "camia"dır ve onun merkez üssü ma'şeri vicdandır. O vicdana kulak vermeyenler, "cemaatin gücü"nü Kaf Dağı'nın eteklerinde arıyorlar. Nafile bir arayış o.
2. Cemaat diye bahsedilen kitlenin içinde Türkiye'nin her kesiminden, en eğitimli insanları da bulunmaktadır. Doktor, mühendis, asker, gazeteci, öğretmen, esnaf, savcı, emniyetçi, iş adamları... Her meslek grubundan insanın "hizmet"e değer vermesi, ona belli bir oranda sahip çıkması onları "cemaat üyesi" yapmaz. İnsanların mesleklerini icra ederken verdiği kararlar ile ne "cemaat"in ilgisi vardır ne camianın. Emir-komuta zincirine bağlı olmayan bu topluluğun paylaşım alanı engin bir ufku, zengin bir çalışma sahasını işaretlemektedir. Bu sivil yapıya ne zorla üye olunur; ne de istifa dilekçesiyle yollar ayrılır. Gönül bağına çizilecek bir hudut daha keşfedilmedi; hiçbir zaman keşfedilemeyecek.
3. Camia'nın kapısı herkese açıktır. Hatta camianın aktif destekçileri onlarca yıldır anlamsız bir şekilde düşmanlık yapanlarla bile diyaloğa girmekten çekinmez. Diyaloğu oportünist bir yaklaşımla çıkar gözeterek yapmaz. Samimidir. İnsanların makul eleştirilerinin olabileceğini ta baştan kabul etmiştir. Hatta bir kısım yanlış anlamalardan bizzat kendilerinin sorumlu olabileceğini de düşünür. Yapılan tenkitleri ortak akıl vasıtasıyla değerlendirir, aynaya bakmaktan korkmaz ve her şeye rağmen hiçbir ferde ya da gruba karşı iletişim yollarını tıkamaz. Siz gönlü bu kadar geniş, tahammül gücü bu kadar derin bir topluluğa "cemaat" deyip marjinal bir grup muamelesi yaparsanız camia sizi inandırıcı bulmaz.
4. Camia, her siyasî eğilime saygıyla bakar. Onun savunduğu ilkeler 'daha çok demokrasi', 'daha çok özgürlük', 'daha çok şeffaflık'tır. Sivil toplum şuuru ile anti demokratik bütün oluşumlara karşı onurlu bir duruş sergiler. Bu çerçeve camiayı bazen bir partiye yakın gösterirken bir diğerinden de uzaklaştırır. Bu, mutlak bir angajman değil; temel hak ve özgürlükleri garanti altına alan ufuk birliğinin tabii bir sonucudur. Yakınlaşma ve uzaklaşma sürecinde bile blok halde bir yapıya eklemlenme söz konusu olamaz. Tam da bu nedenle her siyasî partiden (miktarı değişken de olsa) sempatizanı vardır ve olmalıdır da.
5. Camia'nın hizmet felsefesi "müspet hareket etmek" üzerine kuruludur. Asla hiçbir kimse için kötülük beslemez, intikam duygusu taşımaz. Hukuka saygılıdır, demokrasinin en güçlü destekçisidir. Kırıp dökmek, acıtıp incitmek, kendisine karşı yapılanlara misliyle cevap vermek gibi bir üslubu ve yaklaşımı yoktur. Onun muhalefet anlayışı Soğuk Savaş döneminden kalma yıkıcı, bölücü, ayrıştırıcı, incitici karşıtlık üzerine kurulu değildir. "Şöyle yapılsa daha iyi olur", "Şu şekilde hareket edilse daha isabetli hareket edilmiş olur" gibi yol gösterici üslup nedeniyle her kesimden saygıyı hak eder; çünkü hakperestlik ve kadirşinaslık öyle gerektirir.
6. Camia, toplumsal değişim ve dönüşümün vicdanıdır. Tam da bu sebeple sosyal yönelişlerin paralelinde yer almıştır hep. Statükonun ondan rahatsız olmasının sebebi, değişim ve dönüşümün yanında yer almasındandır. Ancak değişim süreçlerinin 'fitne' ve 'anarşi'den sakınarak yapılması gerektiğine inanır. Ne pahasına olursa olsun kurulu düzeni temelden sarsma yerine; tabii bir değişimi ve makul bir dönüşümü arzu eder. O sürece etki eden her çevreyle medenî ilişki içindedir; ancak ibrenin daima daha katılımcı ve demokratik bir hedefi işaretlemesi gerektiğini asla unutmaz. Bu nedenle aynı ufka odaklanmış farklı kesimlerden çok sayıda dost, arkadaş, sempatizan kazanır. O geniş dairenin karşıtlık üretmesine bile izin vermemek için sosyal barışın altını her fırsatta çizer.
7. Camiayı bugünlere taşıyan evrensel değerler olduğu kadar; o maksat uğruna gösterdiği hasbîlik, fedakârlık, diğergamlık ve adanmışlık duygusudur. Hizmet ehli hiçbir dünyevî beklenti içine giremez. On binlerce kilometre uzaklıktaki bir ülkeye hizmet için gidenler de; en vitrin görevleri ifa edenler de ev sahibi, mal mülk sahibi olmayı hedeflemez. Servet düşmanı değildirler; o yüzden de hizmetler çok sayıda işadamı ve esnafın gönlüne taht kurmuştur. Bu duruma rağmen bu kitlenin paradan puldan, şandan şöhretten, makamdan mansıptan uzak yaşaması, ma'şeri vicdanda yankılandığı için değişik kesimlerin kalbinde dalga dalga iz bırakmaktadır. "Kendisi için yaşayan başkası için yaşayamaz" düşüncesinin oluşturduğu samimi atmosfer binlerce defa test edilmiş; tek işi hizmet olan gönüllüler bu çetin sınavdan alnının akıyla çıkmıştır.
8. Camianın geniş kitleler tarafından bu kadar takdir edilmesinin bir sebebi de hem öncü fertlerin hem de kurumsal yapılarının istiğna esasına dayanması ve tam bağımsızlığı adeta kıskançlık seviyesinde korumasıdır. Bağımsızlığın bedeli ağır olur çoğu zaman. Sosyal hayatta geniş yansımaları olan bir camiayı kendisine tam teslim görmek isteyen vesayetçi güçler (bu çoğu kez uluslararası arenaya da yansır) camianın bağımsız ve müstağni durumundan hoşnut olmaz. Hatta rahatsız bile olurlar. Oysa camianın herhangi bir yere dayanması sadece kendi bağımsızlığını zedelemez; aynı zamanda dayanak noktası dışındaki sempati dairesini parçalar. Camia buna geçit vermediği için camia olarak kalır. Bu durumdan rahatsızlık duyanlar birbirine zıt, birbirini tekzip eden yakıştırmalarda bulunur. Ne var ki o tip suçlamalar toplum vicdanına çarpar ve anlamsız hale gelir.
9. Doğrudur; "cemaat" çoğu kez "tek tip" insan yetiştirebilir; ancak camianın böyle bir lüksü yoktur. Zaten bu kadar eğitimli ve yaygın bir kitlenin "tek tip insan" olmayı kabullenmesi mümkün değildir. Camia içinde her tip adam bulunur. Birbirine zıt insanların (ve kitlelerin) bir camia ile az-çok temas halinde olması, o camianın geniş bir gök kubbe altında gayret sarf etmesi nedeniyledir. O kucaklayıcı tavır olmasa, bu kadar değişik sosyal yapı ve siyasi oluşum kendine bu camiada bir yer bulamaz.
10. Camia, şartlar ne kadar zor olursa olsun, asla şiddete sıcak bakmaz. Onun gücü gönüllere hitap etmesi, en amansız düşmanlık yapanlara bile kötülükle mukabele etmemesidir. Kara propaganda ve komplo teorileriyle bu gerçekliği aşmaya çalışanlar tek bir somut delil getirememiş, sadece uç iddialarda bulunmuşlardır. Camia, barışçı ve sivil mahiyeti ile gönüllere hitap eder. Herkesin konumuna saygı gösterir; kendi duruşunu olağanüstü şartlarda bile bozmaz. "İncinsen de incitme" esasına bağlı bu kitle, çok zulme maruz kalırsa (ki belli dönemlerde böyle acılar yaşanmıştır) meseleyi Allah'a havale eder. Vicdan sahibi herkesin göklerin kapısını zorlayacak o durumdan çok sakınması gerekir... Çatışmacı kültürden bu kadar uzak, farklılıklara bu kadar saygılı, sosyal barışa bu kadar tutkun bir kitlenin toplumdan kopuk ve marjinal bir yapı gibi sunulması kasıtlı bir davranış değilse yetersiz bilginin bir sonucudur.
11. Camia, bir değerler manzumesine gönülden sevdalıdır. Güncel olayların paletleri altında ezilmektense; çağıyla hesaplaşmayı tercih eder. Bu tercih ortaya konurken tahlil ve terkip yolunu seçer. Mevlânâ metoduyla pergelin bir ucunu öz kaynaklarında sabit tutar; diğeriyle yeryüzünü dolaşır. Yani bir yönüyle yerel, diğer yönüyle evrenseldir. Kendi değerlerinden taviz vermeyen yapılar bazen kendi kutsalını dar bir çerçevede yorumlayabilir. Hal böyle olunca o topluluk hem sosyal yelpazenin çok küçük bir bölümüne hitap eder; hem de o kutsalları yaşatma ideali daha marjinal ve sert bir söyleme dönüşebilir. Oysa bahsi geçen camia, hem kendi kutsalını yaşamayı hem de başkalarının kutsallarına saygı duymayı (sadece hamasî söylemlerle değil) hayatın kendi pratiğinde ispat ediyor. Bu haliyle hem kendini marjinalize etmiyor hem de kendini karşıt görenlerin izolasyon politikasına boyun eğmiyor.
Kitlelerin kıymeti, vicdanlarda bıraktığı derin izle ölçülür. Fethullah Gülen Hocaefendi ve onun hizmet felsefesine sempatiyle bakanlar, ortak akıl ve müşterek vicdanın sahiplenmesi ile, dünyanın dört bir yanında hiçbir karşılık beklemeksizin hizmet etmektedir. Bu kadar geniş bir dairede takdire şayan bulunmuş bir kitlenin paranoyalar sonucunda "öcü" gibi gösterilmesi büyük bir vebaldir. Bunu kasıtlı yapanlar tarih huzurunda da, Mahkeme-i Kübra'da da mahcup olacaktır. Ancak camia, böyle bir mahcubiyetin yaşanmaması için bile dua eden gönül erlerinden oluşmaktadır.