"Cemaattendir" deyip hırsız korunursa...

"Cemaattendir" deyip hırsız korunursa...

İnsanın olduğu her yerde yanlışlıklar olabilir.Yapılan açık yolsuzluklara, bizim cemaattendir dersek Allah mutlaka bir sille vurur.

Taha Akyol'un yazısı:

İslami kesim ve yolsuzluk

Kılıçdaroğlu ile Fırat arasındaki tartışmayı İslami kesimler de izledi, onların da kafalarında soru işaretleri oluştu tabii.

Birçok kimse kendi gözlemleriyle de yolsuzluk sorununu fark ediyor. Kaç on bin kişi 'İslami' denilen şirketlere veya hayır kurumlarına para yatırdı?! Elbette bunların hepsinin yolsuzluk olduğu söylenemez. Ama şirketi yönetmeyi "profesyonel"e değil de "ihvan"a bırakırsanız, modern şeffaflık ve denetim mekanizmaları yerine "ihvan"a güvenirseniz bu mazarratlar ortaya çıkıyor!
Hatta "ihvan"ı kayırmak bir yolsuzluk kapısıdır!
Böyle bir süreçte, İslami kesimin saygın yazarlarının tepki göstermesi önemlidir.

İslami kesimden eleştiriler
Bu yazarlardan Ali Bulaç, "Maalesef çok sayıda yolsuzluk var... Deniz Feneri olayı hepimize öğretici olmalı" diyor, "Yeni Şafak'ın bazı yazarlarının yaptığı gibi" Alman Mahkemesi'ni suçlamanın saçma olduğunu belirtiyor. "Bizim kabiledendir, bizim cemaattendir dersek Allah mutlaka bir sille vurur" diye uyarıyor.

Rasim Özdenören, "Erbakan nasıl bunun sonuçlarına katlandıysa bunlar da katlanacak" diyor. İhsan Eliaçık, "namaz ve başörtüsü dışında İslam şartı yokmuş gibi" davrananları "Yetim hakkı yiyeni Allah affetmez" diye uyarıyor.

Abdurrahman Dilipak, yolsuzlukların korunmasını eleştirirken, Lord Acton'u çağrıştıran şu sözü söylüyor:
"İktidar, servet ve şöhret fitneye dönüşür!"
Lord Acton "İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır" demişti.
Türkiye'den bir İslamcıyla İngiliz tarihinden bir liberalin aynı sonuca varması gösteriyor ki, temelde "insan" sorunu vardır. Çözüm de gücün sınırlanmasıdır, şeffaflık, kayıt, denetim gibi modern ve demokratik işlevlerdir.

Kazanç hırsı
Saygın bir fıkıh bilgi olan Prof. Hayreddin Karaman, medya boykotunu destekleyen bir yazı yazdı. Bunun üzerine, İslami kesimden bazı okuyucular "Özeleştiri de yapılsın" diyerek Karaman'a şunları yazmışlar:

"Dini kullanarak rant sağlayanlar... Daha düne kadar cebinde para bulamayan kişiler jeeplere binmeye başladılar... İktidar ve yerel yönetimlerdeki yolsuzluk diz boyu... Cemaatlerin, vakıfların hesapları düzgün tutulmuyor... Kazanç hırsı yüzünden dinimiz ruhsuzlaşıyor." (Yeni Şafak, 28 Eylül 2008)

Sosyolog Max Weber de ticarete dalan sofu Protestan tarikatlarının başardığı büyük ekonomik dinamizmi anlatırken, bu 'dünyevileşme' yüzünden eski ruhaniyetin, "büyü"nün kaybolduğunu, dünyanın artık ticari akılcılığın "demir kafes"ine girdiğini yazmıştı, hüzünlü bir dille.

Aynı çalkantılı süreci yaşıyoruz! İrtica evhamı eski ve boş bir paranoyadır. Türkiye zenginleşirken geleneksel değerlerin içi boşalıyor!
Ama bugün artık hiç kimse "ıslah-ı nefs" diye fukaralığı tavsiye edemez!

Çok büyük iki sorun var: Ticari kazanç iyidir ama dürüstlük için "dindarlık" yeterli değildir, "vergi kaydı, makbuz, denetim, şeffaflık, işletmecilik" gibi modern işlevler zorunludur. Devlet etkin denetimlerle bu yasal çerçeveyi güçlendirmelidir.

İkincisi, geleneksel köy ve mahalle ekonomisinden devraldığımız eski "ticari ahlak" çağımızda yetersizdir, hem kısıtları hem boşlukları çoktur! Çağdaş piyasa ekonomisinin ahlakı, hukuku ve denetim kurumları güçlendirilmeli, dini kitaplar da dindarlara bu ahlakı anlatmalıdır.

Milliyet