Cennetin hürriyeti ve hürriyetin cenneti

Bu yazı “Cennette özgür irade var mı?” sorusuna kısaca verilen cevabın açılımıdır
“Onlara orada/cennette ne isterlerse var...”(1) 
“Rab’lerine karşı gelmekten sakınanlar ise bölük bölük cennete sevk olunurlar. Nihayet oraya varıp da kapıları açılınca cennet bekçileri “Selâm olsun sizlere, ne mutlu size! Haydi, ebedî kalmak üzere, giriniz oraya!” derler. Onlar şöyle karşılık verirler: “Hamd-ü senalar olsun o Allah’a ki sözünde durdu ve dilediğimiz yerinde oturacağımız şekilde bizi cennete yerleştirdi. Çalışanların mükafatları ne güzelmiş!”(2)  mealindeki ayetlerde insanların cennette özgür iradeye sahip olduklarına işaret edilmektedir.

Cennetin en lezzetli olan yönlerinden biri de insanın hür bir mekânda, özgür iradesiyle bir hayat tarzını yaşamasıdır. İnsanlar, dünyada nefsin esaretinden, insî ve cinnî şeytanların vesayetinden kurtulduğu nispette, hürriyetin tadına varacak, yalnız Allah’a kul olacak, kulların kulluğundan kurtulacak ve hürriyet diyarı olan cennete gireceklerdir.

Bu dünyada –yalnız Allah’a kul olmak suretiyle-gerçek hürriyeti tercih edenler, öbür dünyada da hür olacaklar. Burada Allah’a kulluk yapma şuurundan yoksun olup başkalarına kul, köle olanlar, orada da esarette kalmaya devam edeceklerdir. Çünkü, “el-cezau min cinsi’l-amel” kaidesi gereğince ceza, mükâfat yapılan işlerin cinsinden olacaktır. Hür yaşamış olanlara hür bir hayat, tutsak olarak yaşamış olanlara da tutsak bir hayat verilecektir.

Demek ki, cehennem –imanı tutsak, vicdanı tutsak, irfanı tutsak insanların toplanacağı-bir esir kampı olduğu gibi, cennet de –imanı hür, vicdanı hür, irfanı hür  insanların ikamet edeceği-bir hürriyet diyarıdır. 

Dünyada yalnız Allah’a kul olup hürriyetin cennetine girenler, öte dünyada cennetin hürriyetine kavuşurlar. Aşağıdaki ayetlerde cennetin hürriyetine vurgu yapılmaktadır.

“Şüphesiz ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip, sonra dosdoğru yolda devam edenlerin üzerine melekler iner ve onlara şöyle derler: “Korkmayın ve üzülmeyin! Size vâd olunan cennetle sevinin! Biz dünya hayatında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Orada (cennette) sizin için canlarınızın çektiği ve istediğiniz her şey vardır.”(3)

“(O gün Allah, -dünyada iman hürriyetinin cennetine giren-takvâ sahiplerine şöyle hitap eder): “Ey  kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz de.. Onlar, âyetlerimize iman edip Müslüman olmuş kimseler idi. Siz ve eşleriniz sevinç ve neşe içinde (ağırlanmış olarak) cennete giriniz. Onların etrafında altından tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların istediği, gözlerin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz orada ebedî kalacaksınız. Ve işte yaptıklarınıza karşılık size mirâs olarak verilen cennet budur!”(4)


“Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam”(5)  diyen Bediüzzaman hazretlerine göre, varoluşumuzun sebebi olan hürriyetin insanlık onuruyla bağdaşan bir çizgiyle sınırlı olması gerekir. Ona göre “Derman hadden geçerse dert getirir, öldürür.”(6) 
Yani, bir ilaç normal dozajın sınırını aşarsa derman iken zehir olur. Bu sebeple, “hürriyet-i mutlak , vahşet-i mutlakadır, belki hayvanlıktır. Tahdid-i hürriyet dahi insaniyet nokta-i nazarından zarurîdir.”(7)

Bediüzzaman’a göre, hürriyetin hak ve hukuk dairesinde değerlendirilmesi şarttır. “hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve te’dibden başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şahane serbest olsun.”(8)  O halde, “Sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır.”(9)

Bediüzzaman, hürriyeti imanın bir özelliği olarak görür, ve imandan gelen şefkat ve vakarın başkasına tahakküm etmeye veya başkasının  tahakkümü altına girmeye engel olduğunu söylerken şu çarpıcı ifadelere yer verir: “Rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat'a hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye, o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tenezzül etmez. Bir bîçareye tahakküme dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet.”(10)

Sonuç itibariyle şunu söylemek mümkündür: Cennetteki özgür iradeye sunulacak hürriyet, Allah’a karşı saygısızlık içermeyen ve diğer insanların hak ve hukukunu çiğnememekle sınırlıdır. Bunun dışında insanın bütün arzuları yerine getirilecektir.
Her türlü zulüm ve tahakkümü reddeden hür bir dünyaya doğru…

DİPNOTLAR:
1-16/31, 25/16, 39/34, 50/35, 42/22.
2-39/ 73-74.
3-Fussilet, 41/30-31.
4-Zuhrüf, 43/68-72.
5-Tarihçe-i Hayat, Envar Neşriyat, s. 470.
6-Sözler, Envar Neşriyat, s. 718.
7-Hutbe-i Şamiye, Envar Neşriyat, s. 96.
8-Münazarat, Envar Neşriyat, s. 20.
9-Münazarat, Envar Neşriyat, s. 19.
10-Münazarat., Envar Neşriyat, s. 23.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.