Mustafa ÖZCAN
Çerkez Ethem’in çağına tanıklığı ve gizli ifsat komiteleri
Çerkez Ethem’in evrak-ı metrukesi veya natamam hatıratı Derin Tarih dergisi tarafından neşredildi ve promosyon olarak okurlarına dağıtıldı. Bir adet de benim nasibime düştü. Bir solukta okudum. Çocukluk yıllarımda bazen asker emeklileriyle karşı karşıya geldim ve aralarındaki sohbetlere kulak misafiri oldum. İstifade ettim. Zannederim 1973 senesi Sakarya Devlet Hastanesinden hatırlıyor olmalıyım: Söz konusu asker emeklileri aralarında Çerkez Ethem vakasını tartışıyorlardı. Aynı yıllarda Almanya’da Doktor Rıza Nur’un Hayat ve Hatıratım kitabını edinmiş ve bir solukta okumuştum. Kitabı elimden bırakamamıştım. Orada da Çerkez Ethem’den epeyce bahis vardı ve Yeşil Ordu’nun Ankara’da kızıl nümayişler yaptığı ifade ediliyordu. Kuvayı Milliye hareketinin redif veya milis gücü olarak teşekkül eden Kuvayı Seyyare (mobil güçler) Çerkez Ethem tarafından orada burada baş gösteren isyanları bastırmak ve asayişi temin için istihdam ediliyordu. Lakin bir de ideolojik vasıflı başka bir ordu daha vardır. Buna Yeşil Ordu denilmekte ve bir de ilaveten Yeşil Ordu Cemiyeti bulunmaktadır. Bunlar arasındaki münasebet karışıktır ve iltibasa medar olmaktadır.
Bununla birlikte Çerkez Ethem’in hatıratına göz gezdirdiğinizde Rıza Nur’un yazdığı gibi Rus taraftarı olduğu anlaşılmaktadır. En azından ilk bakışta böyle. Ruslara meftun olduğu söylenebilir. Bu yönüyle yine Kafkas kökenli olan ve İstanbul’da eğitim gördükten sonra imparatorluğun dağılması üzerine asli memleketi Mısır’a avdet eden Aziz Ali Mısri Paşa ile Çerkez Ethem’in kaderleri arasında benzerlikler yakalanabilir.
Aziz Ali Mısri Paşa, Hür Subaylar hareketinin teorisyenidir. Enver Sedat, el Bahsu Ani’z Zat adlı otobiyografisinde Aziz Ali Mısri Paşa’nın Hür Subaylar olarak kendilerini eğittiğine ve yetiştirdiğine temas eder. Satı Husri veya Aziz Ali Mısri gibiler imparatorluğun dağılmasından sonra yeni Arap idarecilerini yetiştiren veya yeni dönemde Arap alemine tecrübelerini aktaran Osmanlı bürokratları arasındadırlar. İkinci Cihan Harbinin ardından Almanya’dan kaçanların ABD’de bazı kurumları kurmaları ve deneyimlerini aktarmaları gibi. Aziz Ali Mısri Paşa 1952 darbesinden sonra Moskova’ya büyükelçi olarak atanır. Esasında darbe sonrasında General Necip veya Nasır yerine pekala cumhurbaşkanı da yapılabilirdi. Bununla birlikte boynuz kulağı geçmiş ve ikinciler tarafından birinci kuşak sahne dışına itilmiştir. Kemalist kadroların İttihatçıların yerini alması gibi.
Çerkez Ethem hatıratında inkilapları tasvip etmiyor. Osmanlı imparatorluğunun tasfiye sürecini de tasvip etmiyor. Birçok eleştirileri var. Elbette Mustafa Kemal, İsmet İnönü ile tarih önünde hesaplaşmaya çalışıyor. Kalemini keskin ettiği isimlerden birisi de Doktor Rıza Nur. Anlaşıldığı kadarıyla Rıza Nur sadece Mustafa Kemal’in değil aynı zamanda Çerkez Ethem’in de hasımlarından birisi.
Hatırat boyunca en calibi dikkat meselelerden birisi hariçte olduğu halde hatıratını yayınlatacak yayıncı bulamamasıdır. Bunun nedenini, izahını Kemalist kadroların dışarıdaki takibatları ve engellemelerine bağlıyor. Lakin meseleyi sadece bununla izah etmek Kemalist kadroların ellerinin her yere uzandığını gösterir. Bu hiç şüphesiz abartılı bir yaklaşımdır. Çerkez Ethem bunu ayrıca paylaşımcı dünya düzenine bağlar. Kısaca, uluslararası sistem bu tarz kitapların intişarına izin vermez. Bazı hassas meselelerin gizli kapaklı kalmasına amirdir. Bu veya benzeri kitaplarla aynı paralelde olan İngiliz arşivleri, üzerlerinden zaman sınırlaması kalktığı halde yayınlanmayabiliyor. Bu da ihtiva ettikleri hassas materyalle alakalıdır. Bazı sistemlere kasıtsız bir biçimde olsa dahi zarar verebilir. Dolayısıyla meseleyi yatırmak ve unutmaya terk etmek gerekir.
Birinci Dünya Savaşından sonra kurulan dünya düzeni veya müstevli devletler, hürriyet veya özgürlük nakaratıyla veya adına da olsa gelişigüzel kitapların veya belgelerin yayınlanmasına izin vermezler. Bunun somut örneklerinden birisi bizzat Çerkez Ethem’in Hatıratıdır. Kitabında, Bediüzzaman’ın tespitleriyle örtüşen yerler, benzerlikler veya benzer izler keşfettim. Onlardan birisi de gizli ifsat komiteleri, zındıka komiteleri ifadesine benzer ‘gizli mefsedet erbabı’ deyimidir (S: 7, 28).
Başta söylediğimiz gibi Hatırat natamam. ‘Devamı var’ diye not düşmesine rağmen hatırat oradan öteye geçemiyor. Evet! Son devir şahsiyetlerini karşılaştırmalı tarih içinde mukabele etmeliyiz. İfsat komiteleri noktasında Bediüzzaman ile Çerkez Ethem’in tespitleri birebir örtüşmektedir. Mesela bir ifadesinde Bediüzzaman şöyle demektedir: "Kökü Ecnebide Kendisi Burada Bulunan Zındıka Komitesi." Bediüzzaman bu zındıka komitesinin ecnebilerle ve yabancılarla karanlık ilişkilerini şöyle deşifre etmektedir:
Şimdi Kur'ân, İslâmiyet ve bu vatan zararına üç cereyan var:
Birincisi: Komünist, dinsizlik cereyanı. Bu cereyan, yüzde otuz, kırk adama zarar verebilir.
İkincisi: Eskiden beri müstemlekâtların Türklerle alâkalarını kesmek için, Türkiye dâiresinde dinsizliği neşretmek için, ifsat komitesi namında bir komite. Bu da yüzde on, yirmi adamı bozabilir.
Üçüncüsü: Garplılaşmak ve Hıristiyanlara benzemek ve bir nevi Purutluk mezhebini İslâmlar içinde yerleştirmeye çalışan ve dinde hissesi olmayan bir kısım siyasîler heyetidir. Bu cereyan yüzde, belki binde birisini Kur'ân ve İslâmiyet aleyhine çevirebilir.( Emirdağ Lâhikası (2) - Mektup No: 130).
Burada ikinci maddede Müslümanlar arasında bağlantıyı kesmek isteyen İngilizlerin veya Fransızların marifeti anlatılmaktadır. Ecnebilerle onların taşeronlarının bağlantılarının gizli kapaklı kalması için bu tarz kitaplar üzerine sansür uygulanmıştır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.