18. Lem’a üzerinden Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a saldıranlar

Çok uzun bir süre önce, I. Meclis’te elinde Kur’an, koltuğu altında hadis kitaplarıyla dolaşıp insanlara ahkam kesen genç bir mebusun, M. Kemal’in iplerini tamamen ele geçirdiği II. Meclis döneminde rakı masalarında sarhoş olup Allah’a ve dine hakaretler etme hikayesini okumuştum. Tam hatırlamıyorum ama Hasan Hüseyin Ceylan’in “Cumhuriyet Dönemi Din Devlet İlişkileri” başlıklı 3 ciltlik çalışması olabilir.

Kimilerin bu genç mebus gibi sapıttığı, kimi alimlerin evlerinde inzivaya çekildiği, kimisinin asıldığı, kimisinin çareyi memleketi terketmekte bulduğu şiddetli bir dönemde, manevi alanda yapılan tahribata karşı mücadele eden sayısı pek az insan kalmıştı. Üstad Bediüzzaman Said Nursi ve bir avuç kahraman talebesi, İslam dinini Anadolu’nun bağrından söküp atma operasyonuna karşı mücadele edenlerin başında geliyordu. Birçoğu rahatını, bazısı hayatını feda ederek zor şartlarda mücadele eden elleri öpülesi insanlardı bunlar.

Bugünün rahat ortamda yaşayıp dünün zor şartlarında mücadele eden Üstad Bediüzzaman’a saldıranlara bakınca, rahat dönemde mücahitlik yapıp şartlar zorlaşınca içki masalarında dini değerlere saldıran o zavallıyı hatırlıyorum. Bunlar da o dönemde yaşasaydı, herhalde onun gibi içki masalarında zil zurna zillet içinde yaşayacaklardı.

Bir müddet önce (Fehmi İlkay Çeçen'in yazdığı) “Nurculara 18. Lema Hakkında Sorular...” başlıklı bir yazıyla karşılaştım. Bunun daha sonra videosunu da yapmışlar. Yazının en başında “bu sorular bana yazdırıldı” diyerek aklınca dalga geçiyor. Yazının sonunda da “Aslında tüm bu soruların cevaplarını biliyoruz” diyerek küstahlığını sergiliyor. “Said Nursi - eğer kendisi yazdıysa - büyük bir küfür işlemiştir. Allah’a, Cebrail’e, Hz. Ali’ye ve Hz. Muhammed’e iftira atmaktadır. Bize göre Nurcular birilerine beddua edip karalayacaklarına bu küfürden kendilerini kurtarsalar çok iyi olacak” ilavesiyle cehaletini gösteriyor.

Gayri ciddi ve küstahça sordukları soruları tek tek cevaplayıp bunların ve onları “tetikçi” olarak sahaya süren Abdülaziz Bayındır’ın içinde debelendikleri cehalet bataklığını göstermek mecburiyeti doğdu. Sorular onlardan gelse de muhatabımız onlar veya arkalarındaki “ulema-is su” değil, onların iftira ve yalanlarıyla şüpheye düşenler veya düşme ihtimali olanlardır.

OKUMADIKLARI İÇİN BİR TEK SAYFAYA ÖNCE SAYFALAR SONRA KİTAP DİYOR

Soru 1: 18. Lema’da geçtiği gibi Cebrail’in Hz. Ali’ye yazılı sayfalar halinde “Geçmişin ve geleceğin sırları”nı verdiğine iman ediyor musunuz?

Cevap 1: Bu soruları soran genç, yazıda “sayfalar” derken videoda “kitap” diyor. "Allah geleceği/gaybı bilmez" diyerek Allah'ı (cc) tanımadığını gösteren ve bu cehaletiyle maskara olan Abdülaziz Bayındır'ın takipçisi (daha doğrusu, tetikçisi).

Bu soruları derlemek için saatlerini harcayan bu genç, zahmet edip 18. Lem’a’ya baksaydı orada “sayfalar” veya “kitap”tan değil tek bir sayfadan bahsedildiğini görebilirdi. Üzerinde 6 isim (İsm-i Azam) yazılı TEK bir sayfa… Ama onun ve akıl hocası Bayındır’ın bir tek gayesi var; o da Bediüzzaman’ı ve Risale-i Nur’u çürütmek. Bediüzzaman’ı çürüteyim derken çürüklüklerini ifşa ediyorlar.

Yukarıda bahsi geçen yazı/sorular ve video aslında 2009’da Bayındır’a ait Süleymaniye Vakfı’nın internet sahifesindeki “Onsekizinci Lem'a” başlıklı bir yazıya dayanıyor. Risale-i Nur’dan yapılan alıntıda “sayfa” ifadesi geçtiği halde (“bir sayfada yazılı İsm-i Âzam…”) not/sorular bölümünde “kitap” ifadesi kullanıyor Bayındır (“Cebrail aleyhisselam Ali radiyellahu anh’a bir kitap getirdiyse, onun da nebi olması gerekir.”) Kin gözlerini kör etmiş. Kör etmekle kalmamış, ahmaklaştırmış.

HZ. CEBRAİL, TEK SAHİFEYİ HZ. PEYGAMBER’E (ASM), HZ. PEYGAMBER DE İMAM ALİ’YE VERMİŞ

Soru 2: Allah’ın meleği Cebrail neden Hz. Muhammed’e (asm) değil de, Hz. Ali’ye vahiy getirsin? Size göre Hz. Ali Peygamber mi?

Cevap 2: İmam Ali (kerremAllahu veche) tarafından kaleme alınan ve 18. Lem’a’da bahsi geçen Ercuze Kasidesi, Şeyh Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi’nin (1813-1893) Mecmuatü’l-Ahzab isimli üç ciltlik eserinin 582-597 sahifelerinde bulunmaktadır. Kasidenin tamamının aslı ve Türkçe çevirisi internette mevcuttur.

Hz. Ali, üzerinde 6 İsm-i Âzam’in (Ferd, Hay, Kayyum, Hakem, Adl, ve Kuddüs) yazılı bulunduğu sahifenin kendisine verilişi hakkında şunu yazar (sayfa 24):

“Allah Teâlâ’nın bana gönderdiği bir hediyedir
Onu Cebrâil aleyhisselâm Muhtar’a (Hz. Peygamber’e) getirdi.”

Demek Hz. Cebrail, üzerinde 6 İsm-i Âzam bulunan TEK bir sahifeyi (sahifeler değil, kitap hiç değil!) Hz. Peygamber’e (asm) getirmiş. Birkaç sayfalık 18 Lem’a’yı bile okumaktan aciz birisinin bu kadar araştırma yapıp Hz. Ali’nin sözkonusu kasidesini bulmasını bekleyemeyiz. Haydi bu genç cahil, hocası Bayındır da mı araştırma yapamamış? Gençteki kindarlık hocasından gelme. Dertleri hakikati ortaya çıkartmak değil ki araştırma yapsınlar!

Soru 3: Meleklerin nebi olmayan kimselere yazılı vahiy getirdiği Kur’an’ın neresinde yazıyor? "Yazmıyor" diyorsanız öyleyse Allah’ın nebilerine vermediği yazılı vahyi Hz. Ali nasıl aldı? Bu durumda tüm nebilerden üstün olmuyor mu?

Cevap 3: Aslında yukarıda verilen iki cevaptan sonra İbni Hibbân gibi “ahmağa verilecek en güzel cevap ancak sükuttur” diyerek yazıyı burada kesmem gerekiyor ancak muhatabımız bu ahmaklar olmadığı için cevaplamaya devam edeceğiz.

Bu sorunun cevabı, ikinci soruya verilen cevapta saklıdır. Yani, Hz. Cebrail, sözkonusu tek sahifeyi direk Hz. Peygamber’e (asm) getirmiş. Hz. Peygamber de onu İmam Ali’ye vermiş.

Kaside’nin Türkçe çevirisinin 25. sahifesinde bununla ilgili şu bilgiler mevcut:

“O anda Beşir (Hz. Peygamber) aleyhisselâm beni çağırdı
Ve buyurdu ki; “Senin basîr olan Rabbin şu müjdeyi verdi

Sana öyle tılsım hediye etti ki, onunla düşmanlar
Kahr olup zehr olur. Öyleyse o Hâdiye (Allah’a) şükür et.

Bunun üzerine kucağıma sahife düştü
Onun yazısı şerefli bir dâire şeklinde idi

Cebrâil aleyhisselâm dedi ki; “Yâ Ali! Onu al
Çünkü o Yüce Rabbinin sekinesidir.

Seni korktuğun kötülükten korur
Düşmanla karşılaşınca onları zayıflatır.

Sesini iştim fakat hayalini (kendisini) göremedim
Fakat bana gök kuşağına benzer olarak göründü.”

Soru 4: Cebrail getirdiği yazılı sayfaları kimden aldı? Eğer Allah’tan aldıysa, Allah ne diye kâinatın sırlarını Hz. Ali’ye yollasın? Hangi nebi bu bilgilere sahipti?

Cevap 4: Bu sorunun cevabı da bir önceki cevaplarda mevcut. Soruyu soran arkadaş “sayfalar” ifadesini kullanmakta ısrar ediyor. Sebebi de, Efendimiz’den (asm) önceki Peygamberlere getirilen “sahifeler” arasında bir bağlantı kurmak. Böylece “Said Nursi ve Nurcular Hz. Ali’nin Peygamber olduğunu iddia ediyor” iftirasını bilinç altına sokmaya çalışıyor aklınca. Nitekim, yedinci soruda “Nurcular Hz. Ali için peygamber diyorlar” iftirası atıyor.

Soru 5: “Verilenler vahiy değil ilhamdır” diyorsanız, öyleyse bize Allah hangi insana yazılı ilhamda bulunmuş bunu kanıtlayın. Allah birine ilham etmek isterse ona Cebrail’i yollayıp kâinatın tüm sırlarını sayfalar halinde mi veriyor?

Cevap 5: Kaside’nin Türkçe çevirisinin 24. sahifesinde açıkça ifade edildiği gibi, Hz. Cebrail’in Hz. Peygamber’e (asm) getirdiği, O’nun da Hz. Ali’ye verdiği bir kitap değil, tek bir sahifedir. Bir müjdedir, bir hediyedir.

İDDİA ETTİKLERİ YALAN NE 18. LEM’A’DA, NE RİSALE-İ NUR’DA NE DE ERCUZE KASİDESİ’NDE VAR

Soru 6: Hz. Muhammed’e gelen vahiyde evrenin sırları yok ama Hz. Ali’ye gelen yazılı sayfalarda peygamberimize verilmeyen bilgiler de var. Bu nasıl bir ilhamdı ki, hiçbir nebiye nasip olmamış?!

Cevap 6: “Hz. Ali’ye gelen yazılı sayfalarda peygamberimize verilmeyen bilgiler var” iddiası ne 18. Lem’a’da, ne Risale-i Nur’un herhangi bir yerinde ne de Ercuze Kasidesi’nde var. Kinden gözleriyle birlikte vicdanları de körleşmiş ahmakların iftirası.

Türkçe kasidenin 20. sahifesinde şunu yazar İmam Ali:

“Ey bana soru soran, “Bana ne sorarsan sor
Benim ilmim mirastır ve ledünnidir.”

Burada kullanılan “mirastır”dan kasıt Peygamber Efendimiz’den (asm) öğrendiği ilimdir.

“Ledünni”den kasıt, Cenab-ı Allah tarafından kendisine ihsan edilen keşfî ilimdir. Malum, Peygamber Efendimiz (asm), İmam Ali’nin ilmi hakkında “Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır. İlmi isteyen kimse kapıdan girmelidir” demektedir (Tirmizi).

Hz. Ali, 7. sahifede Hz. Peygamber (asm) hakkında şunu yazar:

“Olmuş ve olacak şeylerin bilgisi
Göğsünde toplanmış ve sırlanmıştır.”

Yani bizim açımızdan “geçmis ve gelecek” olan zaman diliminde olmuş veya olacak herşeyi bilen Cenab-ı Allah, bu bilgileri Hz. Peygamber’e de öğretmiş. Hz. Peygamber de bu bilgileri (hepsini veya bir kısmını) İmam Ali’ye aktarmış.

21. sahifede, Hz. Ali (ledünni) ve Hz. Peygamber’den (miras) aldığı ilime dayanarak şunları der:

“İstersen geçmiş zamanlardan sor
İstersen gelecek zamanlardan sor

Onların bütün haberleri (bilgileri) benim yanımda açıktır
Fakat bazı zaman onların sırları ifşâ olabilir.”

Ardından, kendisine verilen ilmin dürbünüyle Abbasi Devleti’nin yıkılışını haber verir:

“Dokuz ilmi, Farslıların hesabına göre
İsyanların olduğu dokuz karndan sonra

Farslar (Fürs, yani doğu kavimleri) Araplara galip gelecek
Onları köpeklerin öldürüldüğü gibi öldürecekler.”

Bu iki beyitin 18. Lem’a’daki açıklaması şöyledir:

"Dokuz karn sonra (Fürs), yani akvam-ı Şarkiye, Â'râb üzerine hücum edecek, galebe edip Â'râbı hayvan gibi kesecek. Öyle müthiş fitneler ve karanlıktı musibetler ki: en karanlıklı gecelerden daha ziyade karanlık olacak. İşte Hazret-i Ali’nin bir keramet-i bahiresi ki kendinden beş yüz (500) sene sonra gelen ve Arab Devlet-i Abbasiyesini mahveden ve hadsiz kütüb-i islâmiyeyi nehr-i Fırat'a döken ve Â'râbı gayet zalimane katleden Hülagû vakıa-i meşhuresini haber veriyor. Çünkü meşhur olan tam kırk sene değil o zamanın istilahınca ağleb-i ömür olan altmış seneden ibarettir. Çünki bir devir altmış senede değişir. Bu suretle İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın hicretten 30 sene sonra Kûfe'de yazdığı bu Ercüze'deki 9 defa 60, otuza ilâve edilse 570 oluyor ki Cengiz'in ve Hülagû'nun hücum ve tahribat zamanıdır."

İmam Ali’nin 40. beyitte haber verdiği bir diğer olay da, Türkiye’de İslam harflerinin kaldırılıp yerine latin harflerinin kabulüdür. 1928’deki alfabenin değiştirilmesi İslam ile yoğrulan geçmişimiz tamamen silinmiş, gelecek nesillerin geçmişle bağı tamamen kopartılmış oldu. Bir anlamda herşey sıfırlanmış oldu. Bütün alimler bir gecede “cahil” edildi; eserlerin çoğu trenlerle dışarıya satıldı, kalanlar da, okuyabilen olmadığı için kütüphanelerde çürümekte. Bu açıdan, Moğolların kütüphaneleri nehre dökerek İslam’a verdiği zarar harf devriminin verdiği zararın yanında devede kulak kalır.

“Bir takım Acem harfleri ki satır satır yazdırılmıştır
Zengin fakir onunla gecelettirilmiştir.”

Bu beytin 18. Lem’a’daki izahı da su şekildedir:

Yani, “On dördüncü asr-ı Muhammedîde (a.s.m.) bin üç yüz kırk dokuz (1349) ve Rûmice bin üç yüz kırk yedide (1347) Arabî hurufunu terk edip, ecnebî ve acemî hurufuna İslâm içinde başlanacak. Hem umum, hem fakir ve zengin emir ve işçi, çoluk ve çocuk gece dersleri ile o hurufu cebren öğrenecekler.” Çünkü bir nüshada “bate”dir; “bate” ise gece çalışmasıdır. “Bitte” ise kat’i ve cebri ifade ediyor: “ehrufu ucmin” fıkrasındaki “ucmin” ise o zamanın ıstılahınca Arabın gayri, Lâtince ve Frengî huruf demektir.”

İlginçtir, latin harflerinin kabulünden bahseden beyitten hemen sonra Deccal’dan bahseder:

“De ki gözüktü vakit gözüktü hem yaklaştı.
Deccali bekleyin, kim yalan derse azmıştır.”

RİSALE-İ NUR’U OKUSA, BU KADAR SAÇMALAYARAK GÜLÜNÇ DURUMA DÜŞMEYECEKLERDİ

Soru 7: Risalelerde, Hz. Ali’ye sayfaların verildiği hurefesi “Gulat-ı Şia”nın iddiası ile örtüşmektedir, onlar şöyle derler: “Aslında vahiy Ali’ye gelecekti ancak Cebrail yanlışlıkla Muhammed’e verdi.” Şimdi siz de onlar gibi mi iman ediyorsunuz?

Cevap 7: Risale-i Nur’u okusa, Bediüzzaman’ı tanısa bu kadar saçmalayarak kendilerini gülünç duruma düşürmeyeceklerdi bunlar. Bırakın Risale-i Nur’u okumak, birkaç sayfalık 18. Lema’yi bile bile okumaktan acizdirler. Belki de “okursam, kindarlığım zarar görür” diye korkuyorlar. İmam Ali, bu gibi cahiller için “İnsan cahil olduğu şeyin düşmanıdır” der. İnsanın bilmediğini bilmesi fazilettir.

Bilmediğini bilmemesi ise cehalettir. Bunlarınkisi kine dayalı zır cehalettir. Bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar. Risalelerden az biraz haberdar olan, Bediüzzaman’ı zerre kadar tanıyan bir insan bu tür gereksiz sorular sormaz. Bu tür sorular, bu gibi gereksiz insanların ürünü.

“Benim hakaik-i imaniyede hususi üstadım, İmam-ı Ali’dir (r.a.)” diyen Bediüzzaman, "gerçi manen ben Hz. Ali'nin (r.a.) bir veled-i manevisi hükmünde, ondan hakikat dersini aldım. Ve Âl-i Muhammed Aleyhisselam'ın bir manada hakiki Nur şakirtlerine şamil olmasından ben de Âl-i Beyt'ten sayılırım" ifadeleriyle kendisini Hz. Ali'nin manevi bir evladı ve Al-i Beyt'in bir ferdi olarak gorur. Ama “aslında vahiy Ali’ye gelecekti ancak Cebrail yanlışlıkla Muhammed’e verdi” gibi bir saçmalığa inanmaz.

Risale-i Nur Külliyati’nın Lem’alar adlı eserinin “Dördüncü Lem’a” bölümünde hilafet konusunda Ehl-i Sünnet’in “Hazret-i Ali Hulefâ-i Erbaanın dördüncüsüdür. Hazret-i Sıddık daha efdaldir ve hilâfete daha müstehak idi ki, en evvel o geçti” inancıyla Şîalarin “Hak Hazret-i Ali’nin idi. Ona haksızlık edildi. Umumundan en efdal Hazret-i Ali’dir” inancını kıyasladıktan ve detaylı cevap verdikten sonra şu sonuca varır: “Ehl-i Sünnet ve Cemaatin dâvâsı haktır.”

Halifelik konusunda “Ehl-i Sünnet ve Cemaatin dâvâsı haktır” diyen Bediüzzaman’a Gulat-ı Şia iftirası atmak ancak kindar ahmaklara yakışır.

O DÖNEMDE MAHREM/GİZLİ TUTULMASI ANLAŞILIR BİR DURUMDUR

Soru 8: Madem “18. Lema” bu kadar masum ve sakıncası yoksa neden baş kısmına “Mahremdir herkese gösterilemez” yazıyorsunuz ve sonraki baskılarınızdan komple çıkarıyorsunuz? Deşifre olma korkusu mu taşıyorsunuz?

Cevap 8: Müfteri, bu soruyla sanki Nurcular 18. Lem’a’yi saklamışlar da kendisi arayıp bulmuş, Bediüzzaman’ı ve Risale-i Nur’u deşifre etmiş havasına girmiş. Oysa, öyle tahmin ediyorum ki, 18. Lem’a’nın bir sayfasını dahi okumamıştır. O ifade, 18. Lem’a’nın neşri zamanında konmuştur. Kur’an başta olmak üzere her türlü İslami eserlerin “yakalanır da yakılır” korkusu ve endişesiyle toprağa gömüldüğü bir dönem için sıradan bir nottur o. Müfteri daha genç yaşta, tarih okumamış, tek parti döneminin zulümlerini bilmiyor. Hocası Bayındır da Bediüzzaman ve Risale-i Nur’la savaşmaktan fırsat bulup cumhuriyet dönemini öğretmemiş. Bayındır’ın kendisi 28 Şubat’ın zalimlerinden olan Kemal Gürüz ve Kemal Alemdaroğlu döneminde parlatıldı; belki de Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a savaş açmanın mükâfatı olarak…

Bazı risalelerin “mahremliği/gizliliği” konusuna gelince… Risale-i Nur’un ekserisi imani konular üzerine yazılmıştır; gayesi, kalplerdeki Allah’a imanı muhafaza etmek ve zayıf imanı kuvvetlendirmektir. Allah’a imanı kaybeden bir insan ne meleklere, ne peygamberlere ne kitaplara ne de ahirete inanır. Onun için risaleler bu konulara ağırlık vermektedir. Bunun yanında, bazen siyasi konular da yazılmıştır; Süfyanizm’in, Deccalizm’in ve Mehdiyetin konu edindiği 5. Şua gibi; Süfyanizm’in rükünlerinin açıklandığı Sırr-ı İnna Ateyna gibi vs. 18. Lem’ada da harf inkılabı gibi hassas konular işleniyor; bu inkılâbın dehşetine dikkatler çekiliyor. Dolayısıyla, o dönemde mahrem/gizli tutulması anlaşılır bir durumdur. Gerçi fazla uzun bir süre “mahrem/gizli” kalmadı. Bugün isteyen kolaylıkla okuyabilir. Hatta isterse 5. Şua’yı da okuyabilir. En mahrem eserlerden olan Sırr-ı İnnâ A’taynâ 2016’da Mustafa Armağan tarafından Derin Tarih ile beraber hediye olarak dağıtıldı. Bu iftiraları atan genç ve akıl hocası için “okusun” diyemiyorum çünkü okuma alışkanlıkları yok.

Soru 9: Risaleler bu asırda en güçlü Kur’an tefsiri olarak yazdırılmadı mı? Öyleyse neden 18. Lema ısrarla gizleniyor? Hz. Ali’ye verilen sayfalarda Said Nursi’den bahsediyor da, herkes bunları anlayamaz diye mi gizleniyor?

Cevap 9: Risale-i Nur, dönemin hücumlarına sed olan, bulaştırılmaya çalışılan dinsizlik hastalığına çare olan en tesirli Kur’an tefsiridir. Hücumlar ve dinsizlik hastalığı bitmiş değil, dolayısıyla Risale-i Nur’un önemi artarak devam ediyor. 18. Lem’a, biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, yazıldığı dönemde siyasi baskı ihtimalinden dolayı gizli tutuldu, çok geçmeden de ortaya çıktı zaten. 18. Lem’a’yı okuyan çok istifade eder. İstifade etmek herkese nasip olmuyor. Bu gibi dindar geçinen kindarların istifade etmesi çok zor zira okumaktan korkuyorlar. Allah vergisi olan ilim dürbünüyle Abbasi Devleti’nin yıkılışını gören İmam Ali, İslam’a büyük bir darbe vurmak amacıyla yapılan harf inkilabını da görmüş; bu dehşetli tahribata karşı bir avuç fedaisiyle mücadele eden talebesi Bediüzzaman’ı kasidesine yüklediği manevi mesajlarla desteklemiş, alkışlamıştır. Apaçık yazılanları anlamaktan aciz olan bu materyalist zevat, gizli/şifreli manevi mesajları hiç anlamaz.

CEHALET Mİ, KISKANÇLIK MI, AHMAKLIK MI?

Soru 10: Ehl-i Sünnet kaynaklarının tamamına göre nebi olmayan birine Cebrail sayfa getirdi demek küfürdür. Peki, neden risalelerde bu küfür savunuluyor? Allah’ın elçisi olmayan birine sayfalar indirildi diyen kişinin hükmü nedir?

Cevap 10: Asıl sorulması gereken soru şudur: 18. Lem’a’da, Risale-i Nur’da, ve Ercuze Kasidesi’nde Hz. Cebrail’in İmam Ali’ye sayfalar getirdiği bilgisi/iddiası olmadığı halde bu yalanı ısrarla tekrarlamak bu zevatın cehaletinden mi, kıskançlığından mı, yoksa ahmaklığından mı kaynaklanıyor? Bu ahmaklık, bu gençlerin tabiatının bir parçası mı yoksa hocaları Bayındır’dan onlara geçen bir hastalık mıdır?

SAHİFEYİ HZ. ALİ’YE VEREN HZ. CEBRAİL DEĞİL HZ. PEYGAMBER’DİR

Soru 11: Allah’tan gelmediyse Cebrail’in kendisi mi uydurdu, Hz. Ali “bana sayfa verildi” diyerek yalan mı söylüyor yoksa Risalelerdeki 18. Lema’nın kendisi mi yalan ve uydurma?

Cevap 11: İmam Ali’nin “bana sayfa verildi” gibi bir ifadesi yok. 18. Lem’a’da geçen ifade şöyledir: “Sonra Hazret-i Cebrâîl’in, Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhissalâtü Vesselâm huzûr-u Nebevîde getirip ‘Sekîne’ nâmıyla bir sahîfede yazılı İsm-i A‘zam, Hazret-i Alî radıyallâhü anhın kucağına düşmüş.” Sahifeyi Hz. Ali’nin kucağına düşürenin Hz. Cebrail değil Hz. Peygamber (asm) olduğunu, yukarıda aktardığımız ama tekrarlamakta fayda gördüğümüz aşağıdaki bilgilerden anlıyoruz:

Türkçe tercümenin 24. sahifesinde:

“Allah Teâlâ’nın bana gönderdiği bir hediyedir
Onu Cebrâil aleyhisselâm Muhtar’a (Hz. Peygamber’e) getirdi.”

İmam Ali’nin “hediye” dediği şey “Sekine” isimli sahifedir (dikkat, sahifeler veya kitap değil). O sahifeyi Hz. Cebrail Hz. Muhtar’a (Hz. Peygamber’e) getirir. Muhtar (noktalı “ha” harfiyle) seçilmiş, seçkin anlamında, Hz. Peygamber (asm) için kullanılmış.

Ardından, 25. sahifede şunları okuyoruz:

“O anda Beşir aleyhisselâm beni çağırdı
Ve buyurdu ki; “Senin basîr olan Rabbin şu müjdeyi verdi

Sana öyle tılsım hediye etti ki, onunla düşmanlar
Kahr olup zehr olur. Öyleyse o Hâdiye şükür et.”

Bunun üzerine kucağıma sahife düştü
Onun yazısı şerefli bir dâire şeklinde idi.”

Hz. Ali, Hz. Peygamber (asm) ile konuştuğu esnada “kucağıma sahife düştü” diyor. Bütün bu bilgilere bakıldığında anlıyoruz ki, sahifeyi Hz. Ali’ye veren Hz. Cebrail değil Hz. Peygamber’dir. Aksi halde “Hz. Cebrail sahifeyi bana verdi” derdi.

Dolayısıyla, ne Hz. Cebrail ne de Hz. Ali uydurdu veya yalan söyledi, haşa. Bu konuda uydurma ve yalan varsa o da Bayındır’ın ve zelil tetikçilerinin utanmadan yazdıkları ve yaptıklarıdır. 18. Lem’a uydurma değil; olsa olsa 18. Lem’a’yı anlamak şöyle dursun, okumaktan bile aciz olan bu güruhun kıt akılları ve küflenmiş mantıklarıdır uydurma olan.

Bir sürü laga lugayla eleştirdiği eseri okumamış!

Soru 12: Said Nursi 18. Lema’da “Cebrail, Hz. Ali’ye sayfa verdi ve içinde kâinatın tüm sırları vardı ayrıca Hz. Ali, Cebrail’in sesini işitti sayfaları aldı” demektedir. Bu iddiaların kaynağı nedir, Said Nursi hangi eserlerden istifade ederek yazmıştır? Yazmadıysa bunlar da mı yazdırıldı? Yoksa Cebrail olup biteni Said Nursi’ye haber mi verdi?

Cevap 12: 12 soruyla, bir sürü laga lugayla eleştirdiği eseri okumamış! Onun için, 18. Lem’a’yı kaleme alanın Üstad Said Nursi olmadığını bilmiyor. Üç yerde “üstadımız”, iki yerde de “hocamız” geçiyor; Üstad kendisi için mi bu ifadeleri kullanıyor? 18. Lem’a’yı kaleme alanlar, isimleri eserin en sonunda yazılı olan Risale-i Nur’un kahraman şakirtleridirler (Kürt Bekir, Âsım, Mustafa, Keçeci Mustafa, Ali, Süleyman, Rüşdü, Abdullâh, Husrev, Re’fet, Süleyman, Sabrî, Hulûsî, Babacan Mehmed Ali, Mes‘ud, Hüseyin, Gālib, Hâfız Ali, Küçük Lütfü, Zekâî, Abdülbâkî, Şamlı Hâfız Tevfîk, Ya‘kub Cemâl, vesâire...).

Kaynağını sorduğu iddiaları parçalara ayırıp bakalım: “Cebrail, Hz. Ali’ye sayfa verdi” iddiasi… 18. Lem’a’da böyle bir ifade/iddia yok. “(O sayfanın) içinde kâinatın tüm sırları vardı…” 18. Lem’a’da böyle bir iddia da yok. Hem, bir tek sayfaya kâinatın tüm sırları nasıl yerleşir? Daha önceki sorularda saçmaladığı gibi “kitap” deseydi “herhalde milyonlarca sayfalık bir kitaptı, küçük küçük yazılarla kâinatın tüm sırları yerleştirilmişti” diye tevil edilebilirdi ama yok öyle birşey. “Hz. Ali, Cebrail’in sesini işitti” iddiası/bilgisi doğrudur. “(Hz. Ali, Cebrail’den) sayfaları aldı” iddiası yanlıştır. Sayfalar Hz. Cebrail tarafından Hz. Peygamber’e (asm) veriliyor; ondan Hz. Ali’ye geçiyor. Biri hariç sıralanan iddiaların kaynağı bu cahil ukalaların işkembe-i kübralarıdır, kin ve garazlarıdır, kıskançlık ve takıntılarıdır.

“Yazmadıysa bunlar da mı yazdırıldı?” diye dalga geçiyor aklınca. Cenab-ı Allah’ın verdiği güç, bilgi, cüzî irade vesaire olmasaydı biz ne yazabilir ne de okuyabilirdik. Biraz materyalist takıldığımız için “yazdık”, “okuduk” diyoruz ama aslında “yazdırılıyoruz”, “okutturuluyoruz”. Yani, bize yazdıran da okutturan da Allah’tır (cc). Kolu felç olsa, beynine virüs girip işlevsiz bıraksa, yazmaya çalışsın bakalım yazabilecek mi? Gidip Bedir Savaşı ile ilgili Enfâl Süresi 17. ayete baksın; isterse hocasının mealinden okusun: “Onları öldüren siz değildiniz, onları öldüren Allah’tı. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı…”

Bütün izahattan sonra “Yoksa Cebrail olup biteni Said Nursi’ye haber mi verdi?” zırvası havada kalıyor. Bunu da onun terbiyesizliğine veriyorum. Bu kadar izahat karşısında “iftira attım, yalan söyledim, zırvaladım…” diye özür dilemeyecek, zırvasına devam edecektir çünkü bunların ar damarları arızalıdır.

Herşeye rağmen “Allah ıslah etsin bunları da hocalarını da” diye dua ediyorum. Dua edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
40 Yorum