Cuma hutbeleri sivilleşmeli!
Yeni Şafak yazarı Özcan: Cemaat ile İslamı buluşturması gereken camiler, devletin mesajlarının vatandaşlara ulaştırılmasına aracılık edemez
Gökhan Özcan'ın yazısı:
Cuma hutbeleri sivilleşmeli!
Ahmet Altan'ın önceki günkü “Korkuyorlar” başlıklı yazısında pek çok dikkate değer cümle vardı. Son zamanlarda hissettiğim bir rahatsızlığa denk düştüğünden şu cümle özellikle ilgimi çekti: “Cumaları camilerde 'devletin görüşleri' okunuyor.”
Camilerle, ezanla ve dindarlıkla hem yakın, hem mesafeli ilişkisini daha önceki bir yazısında samimi bir dille anlatan Ahmet Altan'ın bu tespitinde haksız olduğunu ne yazık ki söyleyemiyorum. Doğrusunu isterseniz gittiğim Cuma namazlarının pek çoğunda kendimi cemaatin bir ferdi gibi değil, bir 'vatandaş' gibi hissediyorum. Çünkü dinlediğim hutbelerden çoğu, cihanşümul bir dinin mesajlarından çok, vatandaşı olduğum devletin vatandaşlarına öngördüğü mesajları sunuyor bana. Açık söyleyeyim ibadet etmek ve dinimizin sadece bu ülkenin vatandaşlarına değil, bütün bir kâinata feyz veren hakikatlerini dinlemek için gittiğim bir ibadethanede sınırlarını resmi söylemin çizdiği söz klişeleriyle karşılaşmaktan çok büyük rahatsızlık duyuyorum.
O resmi söylem ki, bizi ilkokuldan itibaren, şimdiki çocukları kreşlerden başlayarak yakalayan abartılı bir müsamereden ibaret aslında. Tarihin gerçeklerini tümüyle kabullenemeyen, bu ülkenin insanlarının hissiyatını dikkate almayan, statükonun devamını devletin bekası zanneden bir zihniyetin her toplumsal konu başlığına giydirdiği hamasi kılıf... Bu söylemin dili toplumun bireylerinin katılımıyla oluşmamış, aksine yukarıdan bu toplumun bireylerine dayatılmıştır. Doğaldır ki aradan neredeyse bir asra yakın zaman geçmiş olmasına rağmen, bu söylem toplum hissiyatında mâkes bulamamıştır. Yakın zamanda bulacak gibi de görünmemektedir.
Ancak din ile bireylerin ilişkisi daha özel bir ilişkidir ve özel kalmalıdır. Bu nedenle devletin başka yerlerde vatandaşlarına izlettiği müsamerenin camilere taşınması kabul edilemez. Esasen tarifinde bir türlü uzlaşamadığımız laiklik ilkesine de çok açık ve net şekilde ters düşmektedir bu durum.
Din ile dindarı buluşturması gereken, cemaat ile İslami bilgiyi, cihanşümul hakikati buluşturması gereken camiler, devletin mesajlarının vatandaşlara ulaştırılmasına aracılık edemez. Kreşlerden üniversitelere, medyadan siyaset diline, tarih kitaplarından görsel anlatımlara kadar her yerde karşımıza çıkan resmi söylem, bu ülkenin insanlarının ülkeleriyle aralarında mesafeler açıyor. Bu törensel kurgu, bu abartılı müsamere vatandaşlık bilincini de zedeliyor.
Ülkemizde birçok insanın camiyle irtibatı Cuma namazları üzerinden kuruluyor. Orada onları dinleri hakkında bilgilendirmek, istismara açık konuları yine İslam'ın ışığıyla aydınlatmak gerekir diye düşünüyorum. Cuma hutbelerini ne takvime bağlayıp önemli gün ve haftalar törenselliğine boğmaya, ne de devletin vatandaştan beklediği yükümlülükler gibi bir özel gündeme mahkûm etmeye hakkımız var. Cuma hutbeleri, Müslüman cemaatin gerçek ve kendiliğinden oluşan gündemine bırakılmalıdır.
Bunun için birilerini suçlamak değil niyetim, bunun sadece bu dönemin sıkıntısı olmadığını, bu alanda aşılması güç engeller bulunduğunu elbet biliyorum. Ama birilerinin artık bu engelleri aşma noktasında irade göstermesi şart... Bu ülkenin insanlarının dindarlıklarını en saf haliyle yaşamak adına başka adreslere yönelmesi istenmiyorsa, camiler acilen sivilleşmeli... Her Cuma günü camiye giden o insanlardan biri olarak sözüm ve beklentim budur.
Yeni Şafak