Değiştirin artık şu köprü adını

Cumhuriyet tarihinin en karanlık, en sinsi dönemini yaşıyoruz. Düşman yedi düvel olmuş her taraftan üzerimize taarruza geçmiş. Ancak bundan bir asır öncesinden farklı olarak bizzat kendilerini değil, taşeronlarını öne sürüyorlar. Nerde, nasıl tasallut olacakları belli değil, karışık hem de çok karışık bir sürecin içerisindeyiz.

Türkiye, Gezi hadisesinden yani üç yıldan beridir bıçak sırtında. Demokratik yollarla ve meşru yöntemlerle yapamayacaklarını anlayan bu karanlık komiteler malumunuz en son olarak 15 Temmuz gecesi başımıza bomba olup yağdılar. Bizi açıkça ve alenice işgal altına aldılar. Lâkin halkın imandan gelen kuvveti ve iradesi ile bu belayı def ettik, hamdolsun.

Tabi ki 15 Temmuz’un baş aktörü Fetö komitesi o kadar sinsice sızmış ve kaleyi içeriden fethetmiş ki “olur da bir gün ben yansam bile benimle beraber başkaları da yansın” planını yapmışlar. Bediüzzaman’ı ve eseri olan Risale-i Nur’u kullanarak, sonra hem Bediüzzaman’ı, hem de Risale-i Nur’daki düsturları bertaraf ederek kendisine bir menfez açmış.

Şer de olsa zımnen muvaffak olmuş!

 ‘Cemaat’ mefhumunu kirleten bu yapı, cemaat olmaktan çoktan çıkmış, harici zındık komitelerinin komutasına geçmiş, bir takım İslamî kavramları perde ederek Cadde-i Kübra-i Kur’an’iye yolundan daha da girmemek üzere ayrılmış.

Halkın ve hükümetin ferasetiyle bu taunu başımızdan def ettik/ediyoruz. Ancak severek okuduğum, eminim sizin de okuduğunuz Yusuf Kaplan ağabey Yenişafak’taki yazılarında, 15 Temmuz sonrası, laiklik ve cemaatler hakkında şu çarpıcı ifadeleri kullanıyor: “…Şimdi de iki haftadır, neredeyse bütün televizyon kanallarında emekli generaller, ordudan atılmış militan askerler, darbeci-zihniyetli Kemalist tipler, laiklik pompalıyorlar ve bu arada da bütün cemaatleri, tarikatleri bombalıyorlar!15 Temmuz ruhunu rehin almak, yok etmek ve Kemalist bir dalgaya dönüştürmek için planlı, programlı sahnelenen bir algı operasyonudur. Lütfen müteyakkız olalım!... [1]

Evet, 15 Temmuz sonrası darbeyi püskürttük ama kalıntıları hâlâ devam ediyor. Sayın Kaplan’ın da belirttiği gibi sistematik bir şekilde cemaat ve tarikatlar töhmet altında bırakılıyor ya da bombalanıyor.

Özellikle Fetö’nün kıyama yükselmek için kendi çıkarlarına alet ettiği Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur eserleri aleyhinde inanılmaz bir kirli bir el işliyor. Fetö bahanesiyle cemaatleri hedef haline getiren ve Nur Talebelerini de aynı kefeye koymak isteyen ve de hükümet lehinde görünen bu kriptolara karşı zaten Sayın Reis-i Cumhur; ‘Fetö ile Said Nursi’yi karıştırmayın’ diyerek onlara gerekli cevabı veriyor. [2]

Bu böyle biline!

Yine de bu puslu havadan faydalanmak isteyenler aleyhinde güçlü bir mesaj verilerek cevap vermek elzem olmuş, hem hükümetçe, hem de diyanetçe... Zira bu süreçte Laiklik ve Kemalizm çok iyi bir şey gibi lanse edilip pompalanıyor, cemaat ve tarikatlar da kökten düşmanmış gibi bombalanıyor.

İşte bilinmelidir ki; bu şebekelere karşı güçlü bir tokat vurmanın en büyük iksiri Said Nursi’dedir. Said Nursi hem Şark hem de Garp kahramanıdır. Türkiye’nin yetiştirdiği mümtaz bir din adamı ve aynı zamanda bir toplum bilimcidir.

Bir buçuk yıldan beridir haykırıyorum: Gelin, Anadolu ile Mezopatamya’yı kutsal Fırat nehri üzerinde birleştiren (Adıyaman-Diyarbakır) Türkiye’nin en büyük 3. Köprüsüne (O zamanki. Şimdi Osman Gazi ve Yavuz Sultan Selim’den sonra 5. oldu) ‘Said Nursi Köprüsü’ adını verelim.

Gerekçem, çözüm süreciydi. Evet, çözüm süreci bu aziz ülke için altın değerinde bir fırsattı buzdolabına kalkmazdan evvel. Said Nursi ise Türk’le Kürt’ü birbirine bağlayan ve ortak hamisi olan derunî biri. Bu köprüye verilecek bu isim çözüm sürecine çok mana katacak, Anadolu ve Mezopotamya’yı daha da bağlayacaktı. Bundan adım gibi emindim.

Ancak nasıl olduysa hiçbir mana taşımayan ve Süryanice kökenli olup, civarda bir köyün ismi olan ‘Nissibi’ adı verildi. Boğaz gerdanlıkları için günlerce isim tartışmaları yaşanırken neden bu köprü ismi hiç gündeme dahi gelmedi, hâlâ anlamış değilim.

İşte yeni bir fırsat ve yeni bir formül: Gelin, ‘değiştirin artık şu köprü adını.’ Çözüm sürecinde dikkate alınmayan Said Nursi ismini bu köprüye verelim. Hem, Nursi’yi kendi istikbali için kullananlara hem de 15 Temmuz sonrası Said Nursi’ye olan düşmanlıklarını açıkça ilan edenlere  ‘devletçe’ cevabını verelim.

Zira Said Nursi ve hakiki takipçileri olan Nur Talebeleri bu devletin asayişi için her türlü fedakârlığı yaptı ve onu vazife addederek yapmaya devam ediyor. 15 Temmuz’da Ankara’da şehid ve gazi olanların birçoğu Nur Talebesi zaten. Bunları Fetöcü gibi topluma lanse etmek büyük bir cinayettir.

İşte bu büyük cinayete karşı devletimizden gerekli adımı bekliyorum.

Gelin, Osman Gazi-Yavuz Sultan Selim gibi köprülerin faaliyete geçip bu isimleri ebediyen yaşayabiliyorsa; laikliğin-Kemalizm’in pompalanmasından, Fetö’yü bahane edip başta Said Nursi olmak üzere toplum sivil toplum kuruluşları olan cemaat ve tarikatleri bombalanmasından kurtulmak ve bulanıklığı gidermek arzu ediyorsak Nissibi Köprüsü ismini değişip ‘Said Nursi Köprüsü’ adını verelim.

Çok mu zor, bir imza ve iki tabelaya bakıyor.

Twitter: @omercelebiresmi

[1] Kaplan. Y., “Geliyorum diyen tehlike: Laiklik pompalanıyor, cemaatler bombalanıyor!”, Yenişafak, <http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/geliyorum-diyen-tehlike-laiklik-pompalaniyor-cemaatler-bombalaniyor-2030919>, (E.T: 05.08.2016)

[2] “Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ ile Said Nursi'nin farkını anlatıyor”, Risale Haber, , <https://www.risalehaber.com/cumhurbaskani-erdogan-feto-ile-said-nursinin-farkini-anlatiyor-278632h.htm>, (E.T: 25.07.2016)

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum