"Dilin zikrullâh tesbihiyle dâimâ ıslak olsun.”
Temiz bir vicdanla yaşamanın, îmânla ölüp ebedî huzur ve safâya kavuşmanın yolu Rabbi unutmamaktır.
Rabbini unutanın ömrü, bir gaflet girdabında ziyan olur gider. O gafletten ancak ölümle uyanılır. Lâkin o vakit her şey bitmiş ve büyük bir hüsranın içine düşülmüş olur.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (el-Haşr, 19)
Sahâbeden biri:
“–Yâ Rasûlallâh! İslâmî hükümler çoğaldı. Bana Allâh’ın rızâsını ve âhiret saâdetini kolayca kazanacağım bir şey öğret ki yapayım.” deyince, -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ona:
“Dilin zikrullâh tesbihiyle dâimâ ıslak olsun.” (Tirmizî, Daavât, 4; İbni Mâce, Edeb, 53) buyurmuşlardır.
Allâh’ı zikretmek, Allâh lafzını sâdece kelime olarak tekrarlamaktan ibâret değildir. Zikir, ancak tahassüs istîdâdının merkezi olan kalbde mekân bulduğu zaman niyet ve amellerin seviye bulmasına âmil olur. İşte bu keyfiyette bir zikir, kulun bezm-i elestte, “Evet! Sen bizim Rabbimizsin!” şeklinde Cenâb-ı Hak ile yapmış olduğu ahdine vefâ göstermesi ve o sadâkatle Rabbini aslâ unutmamasıdır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları, 2013
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.