Diyanet adına Said Nursi ve Risale-i Nur'a sahip çıkan başkan
Gerek Bediüzzaman’a gerekse Risâle-i Nurlara yakın alaka gösteren Diyanet İşler Başkanı, Başkanlığı döneminde 5-6 kez ısrarla Risâle-i Nurların kendisine gönderilmesini istemiştir
İbrahim Mert-RİSALEHABER
Türkiye Cumhuriyeti'nin üçüncü Diyanet İşleri Başkanı, görev yaptığı zor dönemde İslam aleyhine yapılan tahribatı en aza indirmek için çalışan âlim Ahmet Hamdi Akseki vefat yıldönümünde rahmetle anılıyor.
Saltanat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerini görüp yaşadı. Görevde bulunduğu zamanlar dahil, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesi ile namaz kılınması yönündeki görüşlere şiddetle karşı çıktı. Batı emperyalizmine yol açacak tarzdaki Garpçılık ve milliyetçilik akımlarına karşı mücadele verdi. Risâle-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi'ye karşı samimi duygular besledi. Said Nursi'den Risâle-i Nur isteyince iki takım el yazması gönderildi.
BAŞKANLIĞI DÖNEMİNDE ISRARLA RİSÂLE-İ NUR İSTEDİ
Akseki ile Bediüzzaman arasında samimi ve dostane bir münasebetin özellikle 1947 yılından itibaren artmaya başladığı, karşılıklı haberleşmelerden anlaşılmaktadır. Gerek Bediüzzaman’a gerekse Risâle-i Nurlara yakın alaka gösteren Akseki, Başkanlığı döneminde 5-6 kez ısrarla Risâle-i Nurların kendisine gönderilmesini istemiştir.
Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Sungur ağabey, Ankara’da (1950) bulunduğu sırada Diyanet Riyasetine uğrayarak Akseki ile görüşmüştür. Bu görüşmede hürmet ve övgülerini dile getiren Akseki, Bediüzzaman’a selam söylemiştir.
DİYANET OLARAK RİSALE-İ NUR'UN NEŞRİNE ÇALIŞACAĞIZ
Bu görüşmeden sonra Ankara’dan ayrılıp Emirdağ’a gelen Mustafa Sungur, iki takım Külliyatı, biri Akseki’ye diğeri de Müşavere Kuruluna verilmek üzere Ankara’ya götürmüştür. Bediüzzaman, Külliyat ile birlikte mektup da yollamıştır. Mustafa Sungur, emanetleri yerine ulaştırdıktan sonra şu notu göndermiştir:
"… kıymetli mektubunuzu Diyanet Riyaseti Başkanı Ahmed Hamdi Efendiye teslim ettik. Sevinçler içinde mübarek mecmua ve Nurları kendi hususî kütüphanesine koydu. ‘İnşaallah bunları kendi öz ve has kardeşlerime okumak için vereceğim ve bu suretle tedricî tedricî neşrine çalışacağız’ dedi. … mektubunuzdaki emirlerinizi yapacağını söyledi. ‘Fakat şimdi hemen birden bire bunların neşri olmaz. Ben bu eserleri has kardeşlerime okutturup, meraklılara göre ileride neşrederiz. İnşaallah tam ve parlak şekilde ileride neşrine çalışacağını" söyledi.
BEDİÜZZAMAN'IN ESERLERİ, KUR’AN VE HADİS ÇERÇEVESİ İÇİNDEDİR
Akseki’nin görüşlerini aktaranlardan birisi de uzun süre Risâle-i Nur hizmetinde bulunan Selahaddin Çelebi’dir. Hem Şerafettin Yaltkaya hem de Ahmet Hamdi Akseki’nin Başkan bulundukları dönemlerde kendileriyle görüştükten sonra yaklaşımlarını aktarmaktadır. Yaltkaya’nın; "Diyanet Riyaseti Kur’an ve hadisten başka hiçbir eserle ilgilenmez" şeklindeki ifadelerine karşılık daha sonra başkanlık yapan Akseki şu ifadeleri kullanmıştır:
"Üstadın hayatı, eserleri, Kur’an ve hadis çerçevesi içinde bulunmaktadır. Onda menfi milliyetçilik ve ırkçılık yoktur…"
Akseki bu ve benzeri ifadeleri kullanırken o sırada yanında bulunan Nazif Paşa; Üstadı 31 Mart hadiselerinden beri tanıdığını, o isyanda yaptığı çok tesirli konuşmalarla Avcı Taburlarının itaate getirdiğini söylemiştir.
GÖRMEZ'DEN AKSEKİ-SAİD NURSİ MUHABBETİNE VURGU
Görev yaptığı sürede Risale-i Nur'un Diyanet bünyesinde neşredilmesinde büyük emekleri olan Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez de Akseki ile Bediüzzaman arasındaki münasebetlere vurgu yapmıştı.
Görmez, "Ahmet Hamdi Akseki Diyanet İşleri Başkanı iken Said Nursi için şunları söylemiş. 'Ey medresede arkadaşım. Ders halkalarında kardeşim. Kur'an'ın hakikatlerini genç nesillere anlatmak için bu eserlerin sahibi sensin.' Bu sözlerin karşısında Said Nursi'nin cevabı ise, Ahmet Hamdi Akseki'ye görevini hatırlatarak, 'dinsizlik cereyanının revaçta olduğu dönemde Diyanet dairesinin vazifesidir' demiştir.
RİSALE-İ NUR'U NEŞRETMEYİ ARZULAMASINA RAĞMEN ÖMRÜ YETMEDİ
Yine Görmez, Diyanet tarafından basılan Risale-i Nur eserlerinin önsözünde aynı muhabbete şöyle değinmişti:
"1947 yılında Diyanet İşleri Başkanı Merhum Ahmed Hamdi Akseki, Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye yıllarından beri tanıyıp dostu olduğu ve devrin ulemâsı arasındaki yüksek mevkiini takdir ettiği Bediüzaman'dan ısrarla bir takım Risâle-i Nûr Külliyatı istemiştir. Ancak o günlerde Külliyât’ın elyazması ve bazı nüshalarının teksir olması münasebetiyle tashih gerektiği ve 1948-1950 yılları arasında Bediüzzaman’ın Afyon'da hapiste bulunmasından dolayı ancak 1950 yılında bir takımı Din İşleri Yüksek Kurulu’na verilmek üzere, iki takım hâlinde gönderebilmiştir. Merhûm Ahmed Hamdi Akseki eserlerin bir kısmını neşretmeyi arzulamasına rağmen buna ömrü yetmemiştir."
SAİD NURSİ'DEN AKSEKİ'YE GÖNDERİLEN MEKTUP
Afyon hadisesi başlamadan evvel Diyanet İşleri Reisi Ahmed Hamdi Akseki, Said Nursî’den iki takım Risale-i Nur eserlerini, bir takımını Diyanet İşleri Kütüphanesine koymak, bir takımını da şahsına alıkoymak için istemişti. Fakat hapis hâdisesi çıktı, gönderilemedi. Üstad, hapisten sonra Emirdağı’na geldiği vakit, evvelce hazırlanan iki takımı tashih ederek Ahmed Hamdi’ye gönderdi ve aşağıdaki mektubu kendisine yazdı. (Emirdağ Lahikası)
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
Muhterem Ahmed Hamdi Efendi Hazretleri; Bir hâdise-i ruhiyemi size beyan ediyorum: Çok zaman evvel zâtınız ve sizin mesleğinizdeki hocaların, zarurete binaen ruhsata tâbi ve azîmet-i şer’iyeyi bırakan fikirler, benim fikrime muvafık gelmiyordu. Ben hem onlara, hem sana hiddet ederdim. “Neden azîmeti terk edip ruhsata tâbi oluyorlar?” diye, Risale-i Nur’u doğrudan doğruya sizlere göndermezdim. Fakat, üç dört sene evvel, yine şiddetli, kalbime, size tenkitkârâne bir teessüf geldi. Birden ihtar edildi ki:
“Bu senin eski medrese arkadaşların olan başta Ahmed Hamdi gibi zatlar, dehşetli ve şiddetli bir tahribata karşı ‘ehvenüşşer’ düsturuyla, mümkün olduğu kadar bir derece bir kısım vazife-i ilmiyeyi mukaddesatın muhafazasına sarf edip tehlikeyi dörtten bire indirmeleri, onların mecburiyetle bazı noksanlarına ve kusurlarına inşaallah kefaret olur” diye kalbime şiddetli ihtar edildi.
Ben dahi sizleri ve sizin gibilerini, o vakitten beri yine eski medrese kardeşlerim ve ders arkadaşlarım diye hakikî uhuvvet nazarıyla bakmaya başladım. Onun için benim bu şiddetli tesemmüm hastalığım vefatımla neticelenmesi düşüncesiyle, sizi Nurlara benim bedelime hakikî sahip ve hâmi ve muhafız olacağınızı düşünerek, üç sene evvel mükemmel bir takım Risale-i Nur’u size vermek niyet etmiştim. Fakat şimdi hem mükemmel değil, hem tamamı değil; fakat ekseriyet-i mutlaka eczaları Nur şakirtlerinden gayet mühim üç zatın on-on beş sene evvel yazdıkları bir takımı sizin için hastalığım içinde bir derece tashih ettim. Bu üç zatın kaleminin benim yanımda on takım kadar kıymeti var. Senden başka bu takımı kimseye vermeyecektim.
Buna mukabil onun mânevî fiyatı da üç şeydir:
Birincisi: Siz mümkün olduğu kadar Diyanet Riyasetinin şubelerine vermek için, mümkünse eski huruf, değilse yeni harfle ve has arkadaşlarımdan tashihe yardım için birisi başta bulunmak şartıyla, memleketteki Diyanet Riyasetinin şubelerine yirmi otuz tane teksir edilmektir. Çünkü haricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek, Diyanet Riyasetinin vazifesidir.
İkincisi: Madem Nur Risaleleri medrese malıdır. Siz de medreselerin hem esası, hem başları, hem şakirtlerisiniz. Onlar sizin hakikî malınızdır. Münasip görmediğiniz risaleyi şimdilik neşrini geri bırakırsınız.
Üçüncüsü: Tevafuklu Kur’ân’ımız mümkünse fotoğraf matbaasıyla tab edilsin ki, tevafuktaki lem’a-i i’câziye görünsün. Hem baştaki Türkçe târifatı ise, o, Kur’ân ile beraber tab edilmesin, belki ayrıca bir küçük risalecik olarak ya Türkçe veya Arabîye güzelce çevirip öylece tab edilsin.
AHMET HAMDİ AKSEKİ KİMDİR?
Antalya'nın Akseki ilçesinin Güzelsu nahiyesinde 1886 yılında dünyaya gelen Ahmet Hamdi Akseki, 5-6 yaşlarında Kur'an okumaya başladı ve ilk Arapça derslerini Mecidiye Medresesi'nde Abdurrahman Efendi'den aldı.
Birçok ilim yuvasında eğitim gören ve tahsili boyunca geçimini mühür kazıma işi ile sağlayan Akseki, 1905'te İstanbul'a giderek Medresetü'l Mütehassısin'de doktora eğitimi aldı ve birincilikle mezun olup 32 yaşında 3 fakülteyi tamamladı.
Akseki, Medresetü'l-Mütehassısin'in son sınıfındayken Heybeliada'daki Mekteb-i Bahriyye-i Şahane'ye din dersleri, din felsefesi ve ahlak dersleri hocası olarak tayin edildi.
Ayrıca 1908'den sonra yazı hayatına başlayan ve bazı makaleleri "Beyrut" ile "Mısır" gazetelerince alıntılanan Akseki, Balkan Harbi'nden önce Sebilürreşad dergisinin Bulgaristan ve Romanya muhabirliğini yaptı. Akseki, izlenimlerini "Bulgaristan Mektupları" başlığı altında bu dergide yayımlandı.
Milli Mücadele'yi yazı, vaaz ve konferanslarıyla destekledi
Milli Mücadele için Anadolu'ya geçerek yazı, vaaz ve konferanslarıyla Anadolu harekatını destekleyen Akseki, Ocak 1922-Kasım 1923 tarihlerinde Ankara Lisesi'nde ulum-i diniyye muallimliği yaptı. Akseki, bu görevi yürütürken Umur-ı Şer'iyye ve Evkaf Vekaleti Tedrisat Umum Müdürlüğü'ne tayin edildi.
Akseki, medreselerin müfredat programlarını ıslah ederek hazırladığı rapor ve layihalar ile Darülhilafe medreselerinin sayısını 13'ten 38'e çıkardı.
Akseki, Diyanet İşleri Reisi Mehmet Rifat Börekçi'nin isteği üzerine 1924'te Diyanet İşleri Reisliği Hey'et-i Müşavere azalığına tayin edildi. Akseki, bu görevi sırasında Elmalılı Hamdi Yazır'ın "Hak Dini Kur'an Dili" tefsiri ile "Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi"nin yayıma hazırlanması için çalıştı.
Öte yandan, 1920 yılında kurulan Tarikat-ı Salahiyye Cemiyetinin üyesi olduğu ve bu cemiyetin faaliyetlerine katıldığı gerekçesiyle 1925'te Ankara İstiklal Mahkemesi'nde yargılanan Akseki, cemiyetle ilgisi bulunan 11 kişinin idama, bir çoğunun da ağır hapse mahkum edildiği mahkemede, suçsuz bulunarak beraat etti.
Dini, Batı kalıpları içinde değerlendirenlerle mücadele etti
Kur'an'ı ve hadisi esas alarak İslami ilimlerin canlandırılmasını, gelişmelerin ışığında İslami müesseselerin yeniden düzenlenmesini gerekli gören Akseki, bir taraftan hurafe ve batıl inançlar ile diğer taraftan da dini, Batı kalıpları içinde değerlendiren, modası geçmiş bir müessese şeklinde gösterip İslam'a hücumda bulunanlarla mücadele etti.
Akseki, "garpçılık" ve "milliyetçilik" hareketlerine karşı çıktı, Müslüman toplumların kurtuluşu için "İslam birliği" fikrini savundu.
Kur'an'ın Türkçe tercümesiyle namaz kılınması tartışması
Kur'an-ı Kerim'in Türkçe tercümesiyle namaz kılınması yönündeki temayüllere karşı gelen Akseki, bu yönde bir kanaate sahip bulunan Diyanet İşleri Başkanı Mehmed Şerafettin Yaltkaya'nın isteği üzerine rapor hazırladı. Akseki, raporda, Kur'an'ın Türkçe tercümesiyle namaz kılınması uygulamasının, dini ve ilmi hiçbir dayanağı bulunmadığını ortaya koydu.
Arapça, Farsça ve İngilizce bilen Akseki, İslam dini ve ahlakı ile ahlak ilmi üzerine yazdığı eserler ile halkın uzun süre ihmal edilen dini bilgi ihtiyacının karşılanmasında büyük hizmet verdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı yanındaki camiye adı verildi
Başkan yardımcısıyken Diyanet İşleri Başkanı Yaltkaya'nın ölümü üzerine 1947'de bu göreve getirilen Akseki, 9 Ocak 1951'de Ankara'da vefat etti.
Naaşı Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedilen Akseki, resmi hizmetinin yanı sıra 70'e yakın eser kaleme aldı.
Akseki'nin başlıca eserleri arasında "İslam Dini", "Dini Dersler 1-2", "İslam Dini Fıtridir", "İslam Dini Tabii ve Umumi Bir Dindir", "Ahlak Dersleri" ile "Askere Din Kitabı" yer alırken yayınlanmış ve yayınlanmamış çok sayıda eseri bulunuyor.
Öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığınca kurumun binasının yanına 2012'de inşa edilen ve aynı anda 6 bin kişinin ibadet edebildiği camiye Akseki anısına, "Ahmet Hamdi Akseki" adı verildi.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.