Şaban DÖĞEN
Dünya, insanın başına yıkılırsa
“Dünya sanki başıma yıkıldı!” dediği anlar vardır insanların. Çektiği acı ve ıztıraplar bu sözü söyletir onlara. Ya çok sevdiği biri vefat etmiştir veya servetini kaybetmiştir.
Bir insan vefat edince Anadolu’da yakılar yakılır; güzellikleri, iyilikleri zikredilerek üzüntüler dile getirilir.
Üzülmek, gözyaşı dökmek fıtrattandır. Her şeyde ölçülü ve dengeli olmayı öğütleyen Allah Resûlünün (a.s.m.) ağlamanın fıtrî olduğunu belirttiğini, ancak Kaderi tenkit eder tarzda saç baş yolmayı, etek yırtmanın, Kadere itiraz ve rahmeti tenkit eder tarzda sözler söylemeyi yasakladığını biliyoruz.
Her şeyi nezih olan Sahabenin sair zamanlarda olduğu gibi Resûlullahın (a.s.m.) vefatından sonra söyledikleri de oldukça nezih ve anlamlıydı. Kâinatın Efendisinin (a.s.m.) vefatının şok tesiriyle bir türlü vefatını kabullenemeyen Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir’in, Allah Resûlünün (a.s.m.) vefat edeceğini bildiren âyeti okuması ve onun vefat ettiğini dile getirmesi üzerine yatışmış, sonra da Allah Resûlüyle (a.s.m.) ilgili sitayişkâr sözler serd etmişti.
Bu konuşmalar Resûl-i Ekremin (a.s.m.) yüceliğini beyan sadedindeydi, sırf Peygamber sevgisi adınaydı. Minber yapıldıktan sonra üzerine dayanarak hutbe okuduğu kuru hurma direği Resûlullahtan (a.s.m.) ayrılığına dayanamamış, inlemeye, sızlamaya başlamış, Allah Resûlü (a.s.m.) elini üzerine koyduğunda da sesini kesmişti. Hz. Ömer bu mu’cizevî hadiseyi hatırlatıyor, “Ya Resûlallah! Senin ümmetin ayrılığında ağlayıp sızlamaya o hurma kütüğünden daha lâyıktır” diyordu.
Hz. Ömer Resûlullaha itaatin Allah’a itaatle aynı sayıldığını bildiren âyeti 1 hatırlatarak Kâinatın Efendisinin (a.s.m.) Allah katındaki üstünlüğünün zirveye ulaştığını belirtiyordu.
Resûlullah (a.s.m.) son peygamber olarak gönderildiği halde Allah onun ismini diğer peygamberlerden önce zikretmişti.
Cehennem halkı azap çekerken “Ne olurdu, Allah’a ve Peygambere itaat etseydik!” 2 derlerken Resûlullaha (a.s.m.) itaati, özlemleri Allah katındaki faziletinin en üst dereceye ulaştığını gösteriyordu.
Allah, Hz. Musa’ya taştan su çıkartma mu’cizesi verdiyse Resûlullaha da (a.s.m.) parmaklarından su akıttırmıştı. Hz. Süleyman’a bir günde bir aylık mesafeyi uçabileceği rüzgârı ihsan etmişse Resûlullaha da daha kuvvetli burakı vermiş, aynı gecede Mescid-i Aksa’ya götürmüş, ayrıca manevî âlemleri gezdirmiş ve sabahleyin namazını Kâbe’de kılmasını sağlamıştı.
İsa Aleyhisselâma ölüleri diriltme mu’cizesini verirken Resûl-i Ekreme (a.s.m.) pişmiş koyunu konuşturtmuş, zehirli olduğunu söylettirmişti.
Hz. Ömer daha sonra Hz. Nuh’un kavmi için, Nuh Sûresinde geçen “Ey Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden tek bir kişi bırakma!” 3 şeklinde yaptığı duâyı hatırlatıp, “Eğer sen de bize bedduâ etseydin, bir tekimiz olsun hayatta kalmazdık. Halbuki senin gül yanağını yaraladılar, mübarek dişlerini kırdılar, sen bedduâ etmek şöyle dursun, ‘Allah’ım, Sen kavmime acı. Çünkü onlar bilmiyorlar’ dediğini zikrediyordu.
Efendimizin (a.s.m.) ömrü kısa ve dostlarının azlığına rağmen ümmetinin sayısı Hz. Nuh’un ümmetinden daha çok ve uzun ömürlü olmuştu.
Sonra da Hz. Ömer Resûl-i Ekremin (a.s.m.) tevazuuna dikkat çekiyor; emsaliyle konuşsaydı konuşamaz, emsaliyle evlenseydi kızlarıyla evlenmez; emsaliyle yiyip içseydi kimse yanına oturamazdı. Ama tevazuuyla kendileri gibi davranmıştı.
Hz. Ömer konuşmasının sonunda Allah Resûlünün (a.s.m.) doğru yolu gösteren bir kitap getirdiğine, ona bağlı kalındığında Resûlullaha (a.s.m.) olduğu gibi Allah’ın kendilerine de doğru yolu göstereceğine parmak basıyordu.
Evet, Resûlullaha (a.s.m.) lâyık ümmet ancak onun yolundan gitmekle olunabilir.
Dipnotlar: 1. Nisa Sûresi: 80. 2. Ahzab Sûresi: 66. 3. Nuh Sûresi: 26.
Yeni Asya
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.