Alaaddin BAŞAR
Dünyanın farklı yüzleri
“İnsan istidadı nisbetinde burada ekiyor ve ekiliyor, ahirette mahsul alıyor.” (Sözler)
Dünya, kelime olarak “en yakın, en aşağı, içinde yaşadığımız bu âlem” anlamlarına geliyor.
İnsan aklıyla, hayaliyle ve her bir hissiyle bu dünya tarlasına farklı şeyler ekiyor. Bunların her birinden ayrı neticeler, farklı meyveler alıyor.
Gözünü varlıklar üzerinde ibretle gezdiren bir kişi cennet namına tefekkür meyveleri alır. Bir başkası da gözlerini haramlar üzerinde dolaştırmakla, her nazardan ayrı bir azap devşirir.
Diğer duyu organlarını da aynı şekilde düşünebiliriz.
Bu ekme ve mahsul alma işlemi, daha ileri seviyesiyle ruh âlemimizde kendini gösterir. “Doğru veya yanlış düşünme, Allah namına yahut nefis hesabına sevme, faydalı yahut zararlı şeyleri hayal etme, hafızaya müspet yahut menfi bilgiler doldurma” gibi nice yönleriyle insanın ruh dünyası da cennet yahut cehennem mahsulleri vermektedir.
İnsan bütün bu mahsulleri kâinat içinde ve ondan yardım alarak verir. Güneş olmasa, helal yahut haram neye bakabileceğiz? Hava olmasa, doğru veya yanlış neyi konuşabileceğiz?
Bir ömür boyu ahiret âlemine mahsul gönderen insan, sonunda ölümü tadıyor ve kendisi de ekiliyor.
Yepyeni bir yaratılışla mahşere çıkıp, mizan ve sırat safhalarından geçip, ebedî âlemde, bütün amellerinin mahsullerinden faydalanmak üzere...
DÜNYANIN ÜÇ YÜZÜ
Dünya sevgisinin bütün hataların başı olduğunu haber veren hadis-i şerifin yanlış anlaşılmaması için Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri dünyanın üç yüzü olduğunu söyler ve bunlardan “ikisinin” muhabbete lâyık olduğunu ifade buyurur. Sevilmeye lâyık olan bu yüzler; “İlâhî isimlere ayna olma” ve “âhirete tarla olma” yüzleridir.
“Nur-u Kur’an ile gördüm ki, birbiri içinde üç küllî dünya var. Birisi, Esma-i İlâhiyeye bakar, onların âyinesidir. İkinci yüzü âhirete bakar, onun mezraasıdır. Üçüncü yüzü, ehl-i dünyaya bakar, ehl-i gafletin mel’abegâhıdır.” (Lem’alar)
Bu dünya, Allah’ın bir kudret ve sanat mûcizesidir ve kendisinde tecelli eden İlâhî isim ve sıfatlarla insana Rabbini tanıtmada çok önemli bir görev üslenmiş olur. O halde insan, iman ve marifet konusunda kendisine rehberlik eden bu dünyayı, bu yönüyle elbette sevecektir.
Ve yine insan, ebediyet yolcusudur. O âlemdeki her nevi saadetin tohumları, bu dünya hayatında saklıdır. Bu yönüyle de insan elbetteki cennet tarlası olan dünyasını sevecektir.
Dünyanın üçüncü yüzü, “nefsin heveslerini tatmin etme” yüzüdür.
Dünyanın bir oyun ve eğlence olduğunu ders veren âyet-i kerimeler ve dünya sevgisini men eden hadis-i şerifler bu üçüncü yüze bakıyorlar.
RAHAT YERİ DEĞİL
Allah Resulü (asm) “Dünyada rahat yoktur” buyururlar.
Gerçekten de dünyada rahat yoktur. Zira şu imtihan âleminin yapısı buna müsait değildir. İmtihanda rahat olmaz.
İnsan bu kâinatın meyvesi olduğundan, elementlerin insan bedeninde, hâdiselerin de onun ruh âleminde misalleri, izleri, gölgeleri vardır.
Âlemde olduğu gibi insanın iç dünyasında da, sürekli bir bahar gözleyemezsiniz. Onun da kışı, yazı, sonbaharı vardır.
Havası daima sakin değildir; şimşeği, fırtınası, kasırgası vardır.
Onu da hep aydınlık göremezsiniz; karanlığı, gölgesi, bulutu vardır.
Onda da mahsuller bir cinsten değil; çiçeği, meyvesi, dikeni vardır.
Sahası da engebesiz değildir; dağı, uçurumu, deresi vardır.
Bunun böyle olduğunu kalbimize iyice sindirdiğimiz takdirde, hâdiselere bakış açımız değişecek, yersiz kederlerden, heyecanlardan, karamsarlıklardan büyük ölçüde kurtulmuş olacağız.
Ve bütün bunlar dünyada rahat olmadığının birer şahidi.
Şu var ki, rahatla saadeti karıştırmamak gerek. Dünyada rahat yoktur, ama huzur ve saadet vardır. Bu mefhumlar, bedene değil ruha bakarlar. Ruh ise iman, salih amel, takva ve güzel ahlâk ile huzur bulur ve mesut olur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.