Dünyanın ihtiyacı işte bu manzara
İnsanlık bu barış ve kardeşlik suyunu o kadar canhıraş biçimde arıyor ki, bir ulaşacak olsa ve eli yetişse kana kana içecek...
Mehmet Paksu'nun yazısı:
Kabe Cuma'sında kardeşlik manzaraları yaşandı
Dün haccın son Cuması kılındı. Milyonlarca hacı, adı Harem-i Şerif olan dünyanın en büyük camiinde toplandı. Hepsinin yönü Kâbe'ye dönüktü. Sadece yönleri değil, gözleri, gönülleri. akılları, ruhları bütünüyle Kâbe ile doldu, taştı, kalpleri Kâbe diye attı, Kâbe diye hayat buldu.
Kâbe'nin tam dibinden başlayan ilk dairesel saf büyüyerek ve genişleyerek geriye doğru katlanarak gidiyor. Harem'in sınırları, duvarları dışına taşan saflar caddelere, sokaklara, otel önlerine kadar uzuyor.
Dünya böyle bir manzaraya o kadar hasret ve o kadar müştak ki, bu atmosferden nefes almak için can atıyor, insanlık bu barış ve kardeşlik suyunu o kadar canhıraş biçimde arıyor ki, bir ulaşacak olsa ve eli yetişse kana kana içecek...
Kâbe'nin imamı hutbesini İslam kardeşliği üzerine kuruyor. Çünkü gözünün önünde halkalanmış olan cemaat, renkleri, dilleri, boyları ve âdetleriyle o kadar çeşitlilik arz ediyor ki, bu farklılığı bir arada tutan tek bir sır varsa o da hutbenin konusu olan kardeşlik iksiridir.
Bu kardeşlik canlı biçimde zaten yaşanıyor. Öyle bir yer düşününüz ki, bazen yirmi kişinin sığacağı yere iki yüz kişi hücum ediyor. Bir anda bu kadar insanı bu mekânın alması mümkün değil gibi gözüküyor. Bütün bu sıkışıklık içinde kimsenin kimseye-bir iki itişip kakışma hariç-kızdığını, bağırıp çağırdığını görmezsiniz. Herkes haccın sıkıntı, zahmet ve meşakkatle iç içe olduğunun farkında, peşin bir kabullenme içinde...
Harem-i Şerifin içine oturduğunuzda, fazla uzağa değil, şöyle bir sağınıza solunuza bakıyorsunuz, her dilden, her renkten insanlar var. Onlarla tanışmak, konuşmak istiyorsunuz, hemen dil problemi önünüzü kesiyor. Sadece nereli olduğunu, o ülkeden kaç hacı geldiğini öğrenebiliyorsunuz. Sizin dil bilmeniz kâfi gelmiyor, çünkü muhatabınız da sadece kendi dilini konuşabiliyor. Bunun için genellikle tanışma ve konuşmalar selama bağlı kalıyor, gözlerin birbirine sevgiyle bakışmasına kalıyor. Burada mayası atılan kardeşlik ruhu hacıların ülkelerine dönmesiyle de devam ediyor.
Daha önce birbirlerini görmemiş, tanımamış olan her ülkenin insanı, gördükleri, yaşadıkları canlı manzaraları çevrelerine anlattıkça kardeşlik duyguları İslam dünyasının her köşesine yayılıyor. Daha önceki yıllarda az sayıda gördüğümüz Çin bayraklı forma taşıyan Doğu Türkistanlı Müslümanlar, Kafkas ülkelerinden, başta Kırgızistan ve Kazakistan olmak üzere, Türk cumhuriyetlerinden gelen hacılarda çok ciddi artışlar var. Bu insanların diğer dünya Müslümanlarını bir arada görmeleri onlara çok büyük moral ve güven veriyor.
Kâbe'de Cuma günü hutbe ve namaz dışında durup dinlenmeden yoğun bir tavaf yaşanıyor. Hacı her fırsatta kendini Kâbe'nin etrafında dönerken bulmak istiyor. Şu günlerde ise tavaf alanı gittikçe yoğunlaşıyor. Yan yana omuz omuza neredeyse birbirine yapışık olarak yapılan tavaflarda olağanüstü bir anlayış yaşanıyor.
Cuma namazından sonra cemaatin Harem'i boşaltması saatler sürdü, hacıların büyük çoğunluğu bugün Mina'ya, Terviye'ye çıkıyor. Peygamber Efendimizin Veda Haccında uyguladığı gibi Arafat'tan bir gün öncesini Mina'da modern çadırlarda ibadet, dua ve zikirlerle geçirecekler, sabahleyin de hacı olmak için Arafat vakfesine katılmak üzere otobüslerle Arafat meydanına intikal edecekler.
Bugün