Niyetin kimyası ve stratejisi

Faaliyet ve harekete değer kazandıran veya kaybettiren niyettir.

Niyet statik bir hâldir. İç dünyada vicdanîdir.

Ameli ve fiili durum değildir

Harekete geçmezden önce düşünce, gaye, maksadın belli olmasıdır.

Hareket öncesi strateji belirlemektir.

Kişiye ait, kendinden başkasının bilmediği bir hal. Düşünce davranışa dönüştükten sonra anlaşılabilir.

Bazen de anlaşılmaz. Faaliyet sonuçlandıktan sonra belki anlaşılabilir.

Meselâ; iki adam bir çukuru kazıyor. Birisi define çıkarmaya niyet etmiş, diğeri fosseptik atık için kazıyor. Görünüşte fiil aynı. Niyet nasıl anlaşılır? Sonuçlandıktan sonra.

Niyetin tarifi:

“Hayrat ve hasenatın hayatı niyet iledir. Fesadı da ucub, riya ve gösteriş iledir. Ve fıtrî olarak vicdanda şuur ile bizzât hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıta' bulur.

Nasılki amellerin hayatı niyet iledir. Onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvalin ölümüdür. Meselâ: Tevazua niyet onu ifsad eder, tekebbüre niyet onu izale eder, feraha niyet onu uçurur, gam ve kedere niyet onu tahfif eder. Ve hâkeza kıyas et. (Şemme Mesnevi-i Nuriye – 201)

Arkadaş! Bu niyet mes'elesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür. Evet niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acib bir iksir ve bir mâyedir.

Ve keza niyet, ölü ve meyyit olan haletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur.

Ve keza niyette öyle bir hâsiyet vardır ki; seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek niyet, bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır.

Öyle ise necat, halas ancak ihlas iledir.

İşte bu hâsiyete binaendir ki; az bir zamanda çok ameller husule gelir.

Buna binaendir ki; az bir ömürde, Cennet bütün lezaiz ve mehasiniyle kazanılır.

Ve niyet ile insan, daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır. (Katre/Hâtime Mesnevi-i Nuriye – 70)

Niyetin mahiyetini bildikten sonra hasıl olan neticeyi şöyle anlamak da mümkün.

Niyet amele, fiile, faaliyete, icraata tahavvül etmedikçe, dönüşmedikçe bir anlam ifade etmez.

“Ameller niyete göredir” hükmü Allah’a karşı sorumluluktur.

Biz dünyalıyız, dünyadayız. Davranışlarımızda dünyanın şartlarına ve ölçülerine göre değerlendiriliyoruz.

Dünyaya ait sorumluluklar ile ahirete ait sorumluluklar birbirine karıştırılıyor.

Evet her hareketin neticesi hem dünyada hem ahirette karşılığı olacaktır.

Dünyaya ait neticeler dünyanın kaidelerine göre değerlendirilmeli.

“Şeriat ele bakar kalbe bakmaz.”

İyi niyet, halis niyetin neticesi Allah’a karşı ubudiyetin gereğidir.

Ancak iyi niyetin sahibi olmakla ve harekete geçmemekle kendisini sorumluluktan sıyrıldığını zannediyor.

Yok efendim, kuvveden fiile geçmeyen niyetin dünya şartlarında kıymeti olamaz.

NİYETİN STRATEJİSİ

Neyi düşündüğümüz, mevzuu, maksadı, hedefi, beklenen netice vs. hususlar niyet aşamasında tayin edilir, önce zihninde ve kalbde şekillenir. Daha henüz fiile geçmeden önce iç dünyamızda meydana gelen haller. Dışarıdan bilinemez, görülemez, anlaşılmaz.

Anlaşılsa dahi “sen böyle düşünüyorsun” denilmez. Niyet okumak caiz değildir.

Bu dünya imtihan dünyası. Niyetimizden sorumluyuz ama niyetin fiile, davranışa, harekete geçtikten sonra hasıl olan fayda ve zarara göre hüküm alır.

İnsanların yanılmaları genelde iyi niyet sahibi olmakla işin tamam olduğuna inanılır. Kimseye zararım yok deyip kendi iç dünyasına kapanmasını doğru bir hareket olduğu kanaati hasıl olur.

Yetmez efendim yetmez. İyi niyet gerek şart olup yeter şartı karşılamaz. İlla ki faaliyet ve hareket şart.

Bilhassa hizmet ehlinin statik, durağan, eylemsizlik hali içinde “kıl beşi karıştırma işi” düşüncesiyle etliye sütlüye karışmamak, kendi içine kapalı anlayış ben merkezli güçlü bir enaniyetin göstergesidir. Ataletin gerekçesi olamaz. Görünüşte mütevazi. Kendini düşünen mütevazi olsa ne yazar olmasa ne yazar. Enaniyettendir.

Son zamanların medeniyet fantaziyeleri, hayatın konforu içinde daha fazla gayret ve himmet icab ederken aksine tembellik tavan yapmıştır.

Velhasıl. Niyet okumak caiz değil.

“Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim!

Beşyüz senedir yattığınız yeter! Artık Kur'anın sabahında uyanınız.

Yoksa Kur'an-ı Kerim'in güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla, vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir. (Said Nursi, Barla Hayatı, Risale-i Nur'un zuhuru, Tarihçe-i Hayat–158)

Muhasebe, murakebe, öz eleştiri yapmalıyız.

İyi niyetle cenneti garantiledik gibi bir yanlış zehaba kapılmış olabiliriz.

Özellikle hizmet guruplarında ve bunlara mensup olanlarda kollektif bir gurur, kibir var. Fark edilmiyor. Hem bu dünyayı hem ahireti güvencede zannedip konforundan taviz vermeyen bir hayat tarzı, Abbasilerin, Endülüsün yıkılış hikayeleri öncesi durumdur. Konfora alışmak ve atalettir.

Orta çağ kilisesinin sendromu da denilebilir. Cennetten arsa köşkü bu dünyada iken satılması gibi.

Biz de benziyor muyuz ne?

Muhasebe ve murakebeye ihtiyaç duymuyorsak hastalıklı halimizden de habersiziz demektir.

“Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünki aramızdaki dere pek derindir. Doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz veya dalalete düşer boğulursunuz. (Said Nursi, Habbe Mesnevi-i Nuriye – 126)

Umur-u diniye denilince sadece şahsi ibadet değil dine hizmet de akla gelmeli.

“Kıl beşi karıştırma işi” deyip dış dünyaya izole yaşamak, sorumluktan kurtulduk zannetmek kendimizi kandırmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
13 Yorum