Hulusi Bey Bediüzzaman Barla’da iken, kendisini iki senede altı defa ziyaret etmiş, Üstad’dan sonra Barla’ya gitmek nasip olmamıştır. Fakat kader 45 yıl sonra tekrar o mübarek beldeye gitmeyi nasip etmişti. 1976 yazında oraları Üstad’sız olarak gezdi.
Son olarak 1957’de Emirdağ’da Üstad’ı ziyaretine gittiğinde odasında bütün Risâle-i Nur Külliyatının masasının üzerinde olduğunu görür. Üstad, Hulusi Beye hitaben: “Kardeşim, ben bu risâleleri saklasam belâ ve musîbet gelir. Onun için ne olursa olsun, daima Risâle-i Nur’u yanımda bulunduruyorum” demiştir.
Yine son görüşmesinde Hulusi Beye hitaben “Kardeşim, her meselede senden bahsedilir. Her meselede senin adın geçer. Bana sorarlar, bu kimdir? Benim o kadar talebem var ki, yalnız adını duymuşum. O da onlardan biridir” diye cevap verdiğini nakleder.
Hulusi Bey, 1938’de Dersim (Tunceli) hadisesinde görevlendirilmişti. Ona verilen “İmha!..” idi. Canlı bir şey bırakmadan; genç-ihtiyar, çocuk-kadın ve sâire demeden her şey imha edilecekti. Hulusi Bey kıt’a komutanı olduğu için en zor görevi de ona vermişlerdi. “Sen piyadesin, seni topla takviye etmek gerektir” dediler. Bunun üzerine Hulusi Bey’i müthiş bir üzüntü kapladı. Üstadına durumunu yazıp nasıl sorsun ki? Ama Hz. Üstad, onun bu üzüntüsünü uzaktan hissetmişti. Tam babasıyla vedalaşmıştı ki hizmet erinin koşarak getirdiği mektubu okuyunca hayretler içinde kaldı. Üstad, mektubu Kastamonu’dan Ürgüp Müftüsü olan kardeşi Abdülmecid vasıtasıyla gönderiyordu:
“Hulusi’nin bir gailesi var, diye hissediyorum. Merak etmesin. Risâle-i Nur’un şakirdlerine inayet ve rahmet, nezaret ve himayet ederler. Dünyanın meşakkatleri madem sevap verir, geçerler; o musîbetlere karşı sabır içinde, şükür ile metanetle mukabele edilmek gerekir. Hem o, hem sizler, bütün duâlarımda ve kazançlarımda benimle berabersiniz.”
Hulusi Bey görev bölgesine gittiğinde bölge halkı dağlara, mağaralara çekilmişlerdi. Rahmet-i İlâhîye yardımına yetişmişti. Onu elini kana bulaşmadan kurtarmıştı.
Mektubat’taki birçok soruyu Hulusi Bey sormuştur. Üstadla ilk görüşmesinden sonraki mektuplaşmalarıyla Mektubat adlı risâlenin yazılmasına sebep olmuştur. Bazen başkalarının sorduğu soruları o da Üstad’a sorardı.
Hulusi Bey, Eskişehir hapsine çok üzülmüştü. O olayı ikinci bir Şeyh Said olayı gibi göstermek istemişlerdi. Hulusi Bey bir müşkili olduğunda aradan bir kaç gün geçmeden ilk gelen mektupla o müşkülünün halledildiğini belirtir.