Emrediyorum
Cemil Karakullukçu'nun yazısı...
Birinci Dünya Harbi’nde Kafkas ve Çanakkale harplerine katılmış Hulusi Bey, 1895 yılında Elazığ Harput’ta doğdu.
Anafartalar’da yaralanmış, Çanakkale’de Kadir gecesindeki bu yaralanmayla da kendinden geçmişti.
Harbiye’yi bitirip subay olarak orduda uzun yıllar hizmet gördükten sonra, emekli olan İbrahim Hulusi Yahyagil, Bediüzzaman’a talebe olma şerefine daha çok Hulusi Bey adıyla nail olmuştu.
Eğridir’de görev yaptığı sıralarda, Üstad’ı görmesiyle, ruhundaki heyecanlar durulmaya başlamıştı. Ama görevli olması, çok sevdiği Üstadından ayrılma kaygısını da yaşatıyordu kendisine.
Korktuğu an da gelmişti nitekim. Eğridir’den Doğu’ya gidiyordu. Çok üzülüyordu. Üstadından ayrı kalması yüreğini yakıyordu. Ayrılış ziyaretinde, onun çok üzgün olduğunu görmüştü Bediüzzaman. Olandan üzülmektense olana sabretmek gerekiyordu. Bunun üzerine Bediüzzaman,“Emrediyorum, merak etmeyeceksin! Üzülmeyeceksin!” diye askerce ona hitap etti. Bu hitap üzerine gam ve kederi yok olup gitti.
Hulusi Beyin maddi rütbesi küçümsenemezdi elbette. Ama manevi rütbesi ise o rütbesinden kat kat üstündü. Bu davanın başlangıcında ettiği hizmet ve yaptığı fedakârlıklarla hep birinciliğe oynamıştı.
“Mektubat” adlı eserin büyük bir bölümünün onun sorduğu ince sorularının bir cevapları olması yönüyle ilimdeki derinliği de ortadaydı. Onun, orduda görevli olduğu halde, asla bir korkuya kapılmadan Üstad’ı sürekli ziyaret etmesi ise, kutsal davada ona ayrıcalık kazandırıyordu.
Dava varsa, korku yoktu. Özgür insan, hiçbir şeyden korkmazdı.
ÖZGÜRLÜK LEVHASI
Dava adamı için hiçbir şey davasının önüne geçemez.