Misafir Kalem
En büyük rehber
Songül Arslan'ın yazısı
Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, onu Allah korkusundan titremiş ve paramparça olmuş görürdün. İşte bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.(Haşr: 25)
Bu ayet, Kur'an-ı Kerim'de bulunan ayetler arasında beni en çok etkileyen ayetlerden biridir. Akılsız, şuursuz bir dağ bile Kur'an'nın etkisi ile parçalanacak duruma gelir de, insan için indirilen Kur'an'dan, insanın bihaber kalması anlaşılır gibi değildir. Bu konuda şahsi düşünecem; Kur'an'ı hakkı ile okuyup anlamadığımız dan dolayıdır. Bugüne kadar yüzlerce mütedeyyin insanla karşılaştım. Diyebilirim ki bu insanların %90'nı Kur'an okuyordu fakat içlerinde Kur'an'ı anlayarak okuyanlar belki %10 geçmezdi. Bunun sebebini sorduğumda, pek çoğu Kuran'ı anlamak için arapça bilmek gerektiğini fakat bu dili öğrenmenin zor olduğunu, meal okumanın ise kendilerini küfre götürebileceğini söylüyorlardı.
Uzun süredir arapçası ile beraber meal de okuyan biri olarak böyle bir tehlike hissetmedim. Bu konuda güvenilir yayınevlerinin mealleri okunabilir. Eğer onlara da güvenilmiyorsa, büyük alimlerin tefsirleri okunabilir. Manevi bir tefsir olan, Risale-i Nur külliyatına da müracaat edilebilir.Bu külliyat, birebir tefsir olmasa da okuyucusuna Kur'ani bakış açısı ve Kur'an ahlakı kazandırması açısından takdire şayandır.
Müslümanları kur'an'dan uzak tutan sebeplerden biri de "Kuran'ı anlamasam da okuyarak sevabını alıyorum" düşüncesidir. Sevap hırsı, müslümanı tehlikeye atabilir.
Alimler, Kur’an okuyan kimsenin amacının sureyi biran önce bitirmek olmaması gerektiğini tavsiye eder.
Tertil, Kur’an’ın, acele edilmeden ve anlamları üzerinde düşünülerek okunması şeklinde de tarif edilmektedir. (Maverdi, en-Nüket ve’l-uyun, IV, 144. 83 Razi, Mefatihu’l-gayb, I, 69) Bundan dolayı Allah’ın en çok sevdiği anlayarak-aklederek okuma olduğu nakl edilmektedir. (Kurtubi, Ahkamu’l-kuran, XIX, 37) Kur’an’da tilavetin amel etmeye dönük okuma şeklini ifade etmesi bakımından “gelin size Rabbinizin neyi emrettiğini/haram kıldığını tilavet edeyim (enam; 6-151) ayeti önemlidir. Kur’an’ı devamlı okuyan mümin, onu okumakta gösterdiği özeni anlamakta ve yaşamına geçirmekte de gösterir. Çünkü o, Kur’an’ın insan için bir yaşam rehberi olduğunu bilir.
O Kur'an ki, ne önünden ne ardından batıl, ona yaklaşamaz. Hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye lâyık olan Allah tarafından indirilmiştir. (Fussilet, 41/41-42.) Bu yüzden de hikmet doludur. İnsanların doğru yolu bulmaları için her bir mesajı nakış nakış işlenmiş, âyetleri genişçe açıklanmış, birbirinden güzel öğütler, kıssalar ve hükümler defalarca tekrarlanmış bir hidayet rehberi; müjdeleyici ve uyarıcı bir kitaptır. (Zümer, 39/23.) Mümin bu bilinçle okur Kur’an’ı. Bir an önce bitirme hevesiyle değil, Kur’an okumanın bir ibadet olduğunun farkında olarak, vakarla okur. Okuduğu her bir harf için on sevap kazanacağını bilerek (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 16.), harfleri yutmadan, açık seçik okur. Böylece o, Rasûlüllah’ın “Kur’an’ı gerektiği şekilde güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir.” (Müslim, Müsâfirîn, 244) müjdesine nail olur.
Allah’a dosdoğru inanan ve imanının gereğini yaşamaya gayret eden müminin Kur’an ile ilişkisi diğer insanlar gibi olamaz, olmamalıdır. Onun Kur’an’a bakışı diğer insanlardan farklı olması gerekir. Kur’an, onun için, ne olduğu bilinmeden okunup tekrar edilen, sıradan sözlerden oluşmuş bir kitap değil, çok değerli ve sağlam bir kitaptır.
"Bu Kur’an’dan ayrılmayın! Çünkü o, Allahın sofrasıdır. Kim Allahın sofrasından yararlanmak isterse, gayret etsin. Zira ilim, öğrenmekle olur.” (Hadis-i Şerif / İbn-i Mesud) diyen peygamber Kur'an'ın ilmi yönüne de dikkat çekmektedir
İnsanın asıl değerini Rabbine olan yakınlığı belirler. Rabbiyle arasındaki ilişki ne kadar canlıysa o kadar değerlenir ve güzelleşir insan. Bu ilişkinin en iyi göstergesi ise Kur’an’dır. Zira Kur’an okuyan Rabbiyle konuşur, Kur’an’a uyan Rabbin rızasına kavuşur. O'nu okurken Rabbinin “Bu, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri ibret alsın diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sâd, 38/29.) sözlerine şahit olur. Kur’an’ı bir yol gösterici, hak ile batılı ayırt etmesine yarayan bir rehber, inananların hep birlikte sımsıkı sarılmasını istediği “Allah’ın ipi” (Âl-İmrân,3/103.) ve kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulp olarak tanımladığını görür. Ona sımsıkı sarılır, onun gösterdiği sınırları gözetmeye gayret eder.
Böylece Rasûlüllah’ın “Size öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı sarılırsanız sapıtmazsınız: 'Allah'ın Kitabı.” (Müslim, Hac, 147.) sözleriyle belirttiği üzere, yolunu şaşırmaz ve istikamet üzere yaşar. Âyetleri onar onar öğrenen öğrendiklerinin mânasını iyice kavrayıp bunlarla amel etmeden diğer âyetlere geçmeyen sahâbe (Taberî, Tefsîr, I/80.) gibi hayat boyu Kur’an’ı yaşama gayretinde olur. Böylece her geçen gün Kur’an’ın nuruyla nurlanır, onun ahlâkıyla ahlâklanır.
Tıpkı örnek aldığı Peygamber’i gibi. Zira Hz. Aişe validemizin ifade ettiği üzere “Rasûlüllah’ın (s.a.s.) ahlâkı Kur’an idi.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 26.) Bununla da bitmez müminin Kur’an ile bağı. Okuduklarını anlayıp, anladıklarını yaşamına geçirirken bir yandan da etrafındakilere aktarır bu güzellikleri kısacası:“Kur’an okuyan mümin turunç gibidir; kokusu da güzeldir tadı da.”
Gönlünde iman, dilinde Kur’an ile içi de dışı da tatlı olan turunç gibidir mümin. Ku’ran ile bütünleşmiş hal ve hareketleriyle turunç gibi hoş ve sevimli görünür herkese.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.