En büyük zulüm şirktir
"Dinimizde en büyük zulmün şirk olduğu belirtilir. Şirk, öncelikle insanın kendi kendine yaptığı zulümdür. Kişi inanç esaslarından uzaklaşarak, kendisine büyük zulüm yapmış olur. Zâlimlerin zulümleri herkesi etki altına da alabilir"
İlahiyatçı Prof. Dr. Salih Tuğ, dinimizde en büyük zulmünşirk olarak tanımlandığını belirterek, “Şirk, öncelikle insanın kendi kendisine yaptığı zulümdür. Allah’a inanmayan ve reddeden, Peygamberleri silip atan ve melekleri, ahiret gününü, öldükten sonra dirileceğini reddeden kimse, şirke saplanır ve ateist olur. En büyük zulmü kendisine yapmış olur” dedi.
Prof. Tuğ, zâlime karşı nasıl davranması gerektiğini gazetemize değerlendirdi:
Sayın Hocam, İslâm’da zâlim ve zulüm kavramları nasıl tanımlanmıştır?
Âlim insana, halim ve selim insan denildiği gibi; zâlim insan ve onun yaptığı fiiller de zulüm olarak tanımlanmıştır. Peygamberlerin getirmiş olduğu vahye dayalı mukaddes kitaplarda zâlim ve zulüm mefhumlarını görüyoruz. Zâlim zulmeden insan, zulüm de hukuka ve hakkaniyete aykırı fiil, hakaret ve sözlerdir.
Mesela; kişi ailesi ve akrabalarına, komşulara, millete, çevreye, kültürüne ve hatta kendi kendisine zulmedebilir ve haksız davranabilir. Dinimizde en büyük zulüm, şirk olarak tanımlanır. Şirk öncelikle insanın kendi kendisine yaptığı zulümdür. Allah’a inanmayan ve reddeden, Peygamberleri silip atan ve melekleri, ahiret gününü, öldükten sonra dirileceğini reddeden kimse, şirke saplanır ve ateist olabilir. En büyük zulmü kendisine yapmış olur.
ZÂLİMİN ZULÜMLERİ
- Zâlimin zulmü hangi alanlarda kendisini gösterir?
- Zâlimin haksız bir biçimde tamamen kendi nefsaniyetine göre hareket ederek sebep olduğu birtakım akıbetler ve sonuçlar, hangi konularda söz konusu olur?
Bunun başında kendisi gelir. İnsan kendi kendisine de zulmeder. Aile ve akrabalarına da zulmedebilir ve onlara karşı haksız davranabilir ve kötü muamelede bulunabilir. Yaşadığı evin etrafında yaşayan yakın komşularına da zulmedebilir. Peygamberimize göre, kırk kapı sağa kırk kapı sola olmak üzere komşuluk hukuku dediğimiz ahlak ile karışık hukuki bir yapı vardır. Evinde vahşi bir hayvan besleyebilir, çocuklarını dövebilir ve zulmeder. Kendi keyfi isteklerini tatbik etmeye çalışır ve komşularını bıktırır. Bu adam zâlim bir insandır.
Milletine de zulmedebilir. Milletin de kendisine has değerleri vardır. Bu değerlere karşı çıkar ve onları ayak altına almaya çalışır. Zâlim, millete de sirayet edecek kadar genişleyebilir.
Zâlimin zulmü çevreye de sirayet edebilir. Hayvanlara, bitkilere ve hatta cansızlara karşı zulmedebilir. Cansızın canı olmadığı için nasıl zulüm olur denilebilir. Peygamberimiz’in üzerinde durduğu esaslardan biri de çevreyi korumaktır. Çevreyi ne kadar mümkünse o kadar koruyacaksın. Ekeceksin, biçeceksin, hayvan besleyeceksin fakat çevrenin coğrafi yapısını değiştirmeyeceksin. Allah’ın yaratmış olduğu yeryüzünü kendi tabii akışından farklı akışlara sevketmeyeceksin. Zâlim kimse öyle bir arazi tatbikatı yapar ki orada bitki yetişmez olur. Bu da çevreyi değiştirmektir. Bu alanı çöl haline getirebilir. Ormanı yakmak da zâlimliktir. Tabiatı ve coğrafi şartları değiştirmeye çalışır. Bu da zulümdür. Halbuki onlardan gelecek nesiller de istifade edecektir.
KENDİNE YABANCILAŞMA
Zâlim aynı zamanda kendi kültürüne de zarar verebilir. Kendi kültürünü değiştirmek üzere ve kendi aklına ve keyfine göre birtakım şekle büründürmek üzere propaganda yapar. Mecmua, gazete, radyo ve televizyon yayınlarlarıyla kültürünü ters yollara ve farklı yönlere hatta yabancı yönlere kaydırır. Bunun sosyoloji de ifadesi kendine yabancılaşmadır. Kendi kültürünün, kendi öz ve milli değerlerinin dışına çıkmak ve başka birtakım yabancı kültürlerin tesiri altına almak zâlimliktir. Bunu ancak zâlim bir adam yapabilir. Kültür alanı da zâlim için zulüm konusu olabilir.
Zulmün en zararlısı kişinin kendi kendisine zarar vermesidir ve haksızlık yapmasıdır. Mesela; bugün estetik ameliyat olmak suretiyle kendi kendilerini güzelleştirmek isteyenler var. Bu ameliyatlarda tam tersine neticeler alındığı görülüyor. Öyle ilaçlar kullanılıyor ki, boynu uzatmak isteyenler karaciğerini veya başka organlarını bozabiliyor. Aklı selim dururken, Allah’ın verdiği nimetler ve yapılarla istifade etmek dururken, kökten değiştirmeye çalışıyor ve kendi kendisine zulmediyor.
Manevi alanda da kişi kendisine zulmedebilir. Allah’a olan vazifelerinde ihmalkârlık gösterirse ve kendi kendisine zulmetmiş oluyor. Allah’ın sevmediği, istemediği, hoşlanmadığı ve hiçbir zaman razı olmayacağı birtakım fiil, hareket ve sözlerle Allah’ı adeta O’nun bir nevi hışmını ve öfkesini çeker hale geliyor. Bunun başında Kur’an-ı Kerim’de sıkça geçen şirk yoluna sapıyor. Allah’ın yanında, başka birtakım tapılacak veya peşinden gidilecek ortaklar arıyor. Allah’tan gayri birtakım varlıklardan medet umuyor. Kendine göre putlar ediniyor. Mesela türbe ziyaretlerinde orada yatan mevtadan bir medet umuyor. Allah dururken, mevtayı araya sokuyor. Kendi kendisine zulmediyor. Türbede yatan kişinin bizim duamıza ihtiyacı varken, aksine biz ondan yardım bekliyoruz. Bu bir zulümdür.
ZÂLİMİN ZIDDI
Zâlimin zıddı âdil olmaktır; merhametli ve adil davranmak herkese nasip olan bir şey değildir. Tasavvuf ehli, insanları üçe ayırmıştır.
Birinci grup, melek tabiatında olan insanlardır. Bu insanların elinden hiçbir kötülük ve zulüm gelmez. Hem kendilerine hem da başkalarına karşı daima iyilik peşinde koşarlar.
İkinci grup, mutlak kötüler. İşte bunlar gerçek zâlimlerdir. Mutlak kötülerin ellerinden hiç iyilik gelmez. Bu iki gruptaki insanların sayısı azdır.
Ortada kalan insanlar ise; kendilerini hem iyiye hem de kötüye sevkedebilirler. Kültür ve akıl eksikliğinden böyle davranır. Muhim olan insanları adalet ve nisfet dahilinde uygulama ve hareket edecek hale getirmedir. Bu kültür vermek ve eğitim sahibi olmakla alakalıdır. Zulümle mücadele etmek istiyorsak, eğitim seviyemizi yükseltmeye önem vermeliyiz. Peygamberimiz (sav)’in, “Ben muallim, öğretmen olarak gönderildim” buyruğu var. O’nun vazifelerinde biri de bize öğretmenlik yapmaktır. Bu öğretim, zulümden kaçmak ve uzaklaşmak, adalet ve nisfet dahilinde yaşamaktır.
- Zulme göz yummanın hükmü nedir?
- Dinimiz, Kur’an’da da yer aldığı biçimde; “Emri bil ma’ruf neyhi anil münker” dediğimiz norma yani genel bir kaideye sahiptir. Maruf; herkesçe iyi bilinen, yapılması, düşünülmesi, hareket edilmesi ve uygulanması halinde herkesçe iyi karşılanacak şeyi emretmektir. Münker nedir? Herkesçe kötü bilinen şeyin yasaklanması ve önlenmesidir. Bu prensibi benimsemiş olan bir kimse; toplumda bir kötülük ve yanlış görürse, bunun düzetilmesi için bir şeyler yapar.
Peygamberimiz bunun ölçülerini koymuştur. Bir haksızlık, zulüm ve insan tabiatına aykırılık görüldüğünde bunu fiilen ve eylem yaparak düzeltmeye çalışmamız emredilmiştir. Fiilen mücadele etmeye gücünüz yetmiyorsa, onu sözle düzeltmeye çalışmalıyız. Söz söyleyerek ve nasihat ederek doğru yolu ortaya koyarak insanları ıslah etmeye çalışmalıyız. Söz söylemeye gücünüz yetmiyorsa, fikir ve ifade hürriyetiniz yoksa, bu halde kalben buğz etmekten başka çare kalmamaktadır. Kalben bu zulmü ve yanlışı benimsememeliyiz. İnsan, zulmü ve zâlimi görüp uzaktan seyretme durumunda değildir. Belli bir nispette herkes gücüne göre müdahale edip o yanlışı düzeltmek suretiyle; hem insanları, hem cemiyeti, hem kültürü, hem de çevreyi kötü hareketlerden koruması gerekir. Nitekim Hanefi Mezhebinin İmamı Ebu Hanife; haksızlık karşısında Müslümanların direnme hakkı olduğunu savunmuştur ve kendisi de o devrin siyasi iktidarlarının haksızlıklarına karşı fiilen eylem yapıp direnme gayreti göstermiştir.
Kaynak: Vakit Gazetesi
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.