Ermenilerle dost olmanın formülü

Ermenilerle dost olmanın formülü

Günlük Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Suâl: "Ermeniler zimmîdirler. Ehl-i zimmet, zimmettarlarıyla nasıl müsâvi olur?"

Cevap: Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde. Tamamen zimmetimize alamadık, bihakkın adâlet-i şeriatı gösteremedik. Şeriat dairesinde, hukuklarını istibdâdın sünnet-i seyyiesiyle muhâfaza edemedik; sonra da istedik, kuvvetimiz kalmadı. Ben şimdi Ermenilere bir nevi zimmî-i muâhid nazarıyla bakıyorum.

Suâl: "Ermeniler bize düşmanlık edip, hile ve hıyânet ediyorlar. Nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz?"

Cevap: Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdâdın zevâliyle dostluk hayat bulacak. Size bunu katiyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.

Birşey söyleyeceğim: Eğer mümkündür, Ermeniler birden sahîfe-i vücuttan silinsin. Olabilir. Yalnız, size husumetin bir faydası olsun. Yoksa, mutlaka husumet zarardır.

Halbuki, Adem zamanından yolda arkadaşlık eden bizimle gelmiş büyük bir unsurun zevali değil, belki küçük bir kavmin mahvı “Önünde, dikenli bir ağacın kabuğunu soymak kadar güç engeller var.” (Arap atasözü) gibidir. Ömer Dilân Kabîlesi bin senedir yine Ömer Dilândır.

Hem de, onlar uyanmışlar; siz uykudasınız, rüyâ görüyorsunuz. Hem de, fikr-i milliyette müttefik ve kavîdirler; siz, ihtilâfla şimdilik boşsunuz, hem de galebe etmek istiyorsunuz. Onlar sizi mağlup ettiği silah ile, yani akıl ile, fikr-i milliyetle, meyl-i terakkî ile, temâyül-ü adâlet ile mağlup edebilirsiniz.

Bence şimdi kılıç vuran, o kılıcın aksi döner, yetimlerine dokunur. Şimdi galebe kılıç ile değildir. Kılıç olmalı, lâkin aklın elinde.

Hem de dostluğun sebebi vardır. Zira komşudurlar. Komşuluk, dostluğun komşusudur. Hem de onlar uyandılar, dünyaya yayıldılar, terakkiyât tohumlarını topladılar; vatanımızda ekecekler. Bizi medeniyete mecbur, terakkiye ikaz, bizdeki fikr-i milliyeti hüşyâr ediyorlar.

İşte şu noktalara binâen, onlarla ittifak etmek lâzımdır. Hem de bizim düşmanımız ve bizi mahveden, cehâlet ağa, oğlu zaruret efendi ve hafîdi husumet beydir. Ermeniler bize düşmanlık etmişlerse, şu üç müfsidin kumandası altında yapmışlar. (Münazarat sh. 68)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
ZİMMÎ : İslam idâresi altında yaşayan gayr-i müslimler.
MÜSÂVİ : Birbirine denk, aynı seviyede olan.
ZİMMET-DÂR : f. Hazine sâhibi. Vergiyi alan, toplayan. Alacaklı.
ŞERİAT : Doğru yol, hak din yolu; İslâm dini, İslâm'ın bütün hükümleri.
İSTİBDAD : Keyfî idare sistemi. * Zulüm ve tahakküm.
SÜNNET-İ SEYYİE : Kötü âdetler.
MUHÂFAZA : Korumak.
MUÂHİD : Sözleşmeli, antlaşmalı.
HIYÂNET : Hâinlik. Emâneti yanlış ve kötü olarak kullanmak.
İTTİFÂK : Birleşme. Söz birliği etme.
VABESTE : f. Bağlı, mütevakkıf, olması bir şeye bağlı olan.(Bir fikre davet, cumhur-u ulemanın kabulüne vabestedir. M.)
MÜTEZELLİLÂNE : Zelîl olarak, kendi hiçliğini bilir sûrette kusur ve aczini anlamakla.
MUSÂLÂHA : Barışma, kırgınlığı ortadan kaldırma, karşılıklı anlaşma.
SAHÎFE-İ VÜCUDDAN : Varlık sayfasından.
HUSÛMET : Düşmanlık. Kin beslemek.
UNSUR : kabile millet
ZEVÂLÎ : Ölüme yakın. Çok ihtiyar.
MAHV : Harab olma. Yıkılma. Ortadan kaldırma.
KABÎLE : Birlikte yaşayan, konup göçen, bir sülâleden gelen insanlar.
FİKR-İ MİLLİYET : Milliyetçilik fikri, düşüncesi.
MÜTTEFİK : Birbirleriyle aynı fikirde olan, birleşmiş, anlaşmış olan.
KAVÎ : Kuvvetli, sağlam, metin, zorlu.
İHTİLÂF : Anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik.
MEYL-İ TERAKKİ : Yükselme arzusu.
TEMÂYÜL : Meyletme, yönelme, eğilme.
HÜŞYAR : Uyanık, akıllı, zekî.
ZARÛRET : İster istemez, çaresiz olarak, ihtiyaç.
HAFÎD : Evlâd. Oğul. Torun.
MÜFSİDÎN : (Müfsid. C.) Bozanlar, ifsad edenler, müfsidler. Fesatlık yapanlar, ara açanlar.