İdris TÜZÜN
Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Mevlana evrimci miydi?
Evrimi savunan bazı şahıslar Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Mevlana’nın bazı ifadelerinden yola çıkarak onların evrimi kabul ettiklerini iddia etmişlerdir. Bu iddiayı ortaya atan şahıslar üç kısımdır:
1-Birinci kısım bu iki zâtın kitabını okumamış, hatta eline bile almamıştır. Fakat bir yerlerden böyle bir şeyi duymuş veya birkaç paragraf okumuşlardır.
2-İkinci kısım ise onların kitaplarını okumuşlar, fakat yalnızca evrimle ilişkili olduğu iddia edilen yere bakmışlardır.
3-Üçüncü kısım ise bu iki zâtın kitaplarını baştan sona gözden geçirmiş veya okumuşlardır. Kitapların bütününü okuduktan sonra bu iki zâtın ifadelerinin evrimle ilgisi olmadığını anlamışlardır. Fakat buna rağmen gerçeği saklayarak, sahtekârlık yapmışlar, onların evrimci olduğunu söylemişlerdir.
Üçüncü kısım insanların sahtekâr olduğunu söylüyoruz. Çünkü Mevlana da, İbrahim Hakkı da kitaplarında evrimcilerin iddiasının zıddına Âdem (a.s)’ın Allah tarafından annesiz, babasız olarak çamurdan yaratıldığını söylemektedirler. Evrime delil olarak gösterilen ifadelerinde evrimle bir ilgisi yoktur.
Sırasıyla ele alalım:
Erzurumlu İbrahim Hakkı
Erzurumlu İbrahim Hakkı Marifetnamesinde “Ey aziz, bil ki, tefsir ve hadis ehlinin ittifakla bildirdiklerine göre” dedikten sonra cennetin, cehennemin, meleklerin yaratılışını anlatmış, sonra da Âdem (a.s) hakkında şöyle demiştir:
"Ba’dehu, Hak Tealâ baba-i âlem ebu’l-beşer olan Âdem (a.s)’i halk etmek muradeyledikte Azraîl (a.s)’i gönderip yeryüzünde ekâlim-i seb’a’dan enva-i turâb almıştır. Ba’dehu Cebraîl (a.s)’i gönderip ol tîn-i yâbis’i 40 gün tahmîr kılmıştır. Ba’dehu Hak Tealâ onu ahsen-i takvîm üzere batn-ı Vâdi-i Nu’mân’da tasvîr etmiştir…” (İbrahim Hakkı, Marifetname, İstanbul, Matabaa-yı Ahmed Kâmil, 1330, s, 18)
Bugünkü dille: “Sonra Cenâb-ı Hak âlemin babası ve Ebûl beşer Hz. Âdem (a.s)’ı yaratmak isteyince Azrail (as)’ı yeryüzüne gönderip ona, yedi iklimden toprak aldırmıştır. Sonra Cebrail (as)’ı gönderip, o, kuru toprağı yoğurup hamur haline getirmiş ve 40 gün o şekilde bekletmiştir. Sonra Cenâb-ı Hak bu hamura Numan vadisinde en güzel şekilde suret vermiş ve kendi ruhundan onun başına üfleyerek diriltmiş ve melekleri ona secde ettirip yeryüzünde evlatlarına peygamber yapmıştır. Yalnız İblis ona secde etmediği için lanetlenmiştir.”
Bu ifadeler açıkça onun evrimcilerin zannettiği gibi bir evrimi kabul etmediğini göstermektedir. Ayrıca konunun bitiş kısmında da –adeta evrimcilere hitap ediyormuş gibi- şöyle bir tembih yapmıştır:
“Hafi olmaya ki: buraya gelinceye değin kitabet olunan suturun cümlesi umuru diniyyeden olmakla, bu mezkûratın küllisini yakin üzere tasdik ve itimat ile itikat etmek cümlemize ehem ve elzemdir. Zira ki, bunlar umuru diniyyeden usulü muazzamadır. Bu umuru mezkûreyi berahini akla kıyas etmek gayrı caizdir. Zira ki, aklı beşer bunları idrak etmekten kasır ve acizdir.” (İbrahim Hakkı, Marifetname, İstanbul, Matabaa-yı Ahmed Kâmil, 1330, s, 21)
Sadeleştirilmiş şekliyle şöyle: “Biliniz ki, bu anlattıklarımız dinin emir ve bilgileridir. Bu bilgilere inanmak ve güvenmek önemlidir, lüzumludur ve şarttır. Çünkü hepsi de Kur’an-ı Kerim ve hadisi şeriflere dayanır. Bunları aklın delilleriyle kıyaslamak ve üzerlerinde fikirler yürütmek caiz değildir. Çünkü insan aklı bunları idraktan acizdir.”
(İbrahim Hakkı, Marifetname, Sadeleştiren Turgut Ulusoy, Hasankale İbrahim Hakkı Camii ve Külliyesini Yaptırma ve Yaşatma Derneği, 1987, s, 25-26, 29)
***
Mevlana
Mevlana da Mesnevi’sinde Âdem (a.s)’ın topraktan yaratılışını Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın anlattığı gibi anlatmıştır. Üstelik o konuyu kendine has üslubuyla 10 sayfa tafsilatla anlatmıştır. (Bkz: Mevlana, Mesnevi, Terceme ve şerh: Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul, İnkılap ve Aka, 1984, s, 165-175)
Buraya kadar anlattıklarımız bu iki zâtın Âdem (a.s)’ın topraktan yaratıldığını ve ilk insan olduğunu söylediklerini göstermektedir. Dolayısıyla onlara nisbet edilen evrim iddiası doğru değildir. Her iki zâtın da evrime delil olarak gösterilen sözleri vardır. Fakat onların bu sözleri ya kasten ya da hataen yanlış tefsir edilmiştir. Şöyle ki:
Evrim bir türün başka bir türe dönüşmesidir. Evrimciler ilk insanı yani Âdem (as)’ı Allah’ın topraktan yarattığını değil, maymuna benzer bir varlıktan insana dönüştüğünü söylemektedirler. Yukarıda zikrettiğimiz iktibaslar Mevlana, İbrahim Hakkı’nın bu görüşü kabul etmediğini göstermektedir. Bununla beraber onların bazı ifadeleri yanlış yorumlanmıştır. Onlar canlı varlıklardaki istihaleden, değişiklikten bahsettiği halde, evrimciler konuyu evrimle ilişkilendirmiştir. Onlara göre havadaki, sudaki ve topraktaki elementler, bitkinin vücuduna girerler, bitkiyi bir hayvanın yemesiyle hayvan vücuduna girerler, hayvanı da bir insan yediğinde insan vücuduna geçerler. Yani havada, suda, toprakta var olan maddeler önce bitki, sonra hayvan, sonra da insan vücuduna girerek bir âlemden başka bir âleme yolculuk yapar bir istihaleye maruz kalırlar.
Örneğin İbrahim Hakkı şöyle diyor: “Ey aziz, hikmet ehli demişlerdir ki: Eğer bir insan kendi aslını ve ne gibi devrelerden geçerek olgunluk durumuna geldiğini bilmek isterse ihtiyarlıktan evvel gençti, gençlikten evvel çocuktu, çocukluktan evvel ana rahminde cenindi. Ondan evvel [anne ve babasının vücudundaki] damarlar içinde kan, ondan evvel ana ve babasının gıdası idi. Ondan evvel [gıda olmadan önce] hayvan ve bitki idi. Ondan evvel dört unsurun karışımı olan topraktı. Topraktan evvel mutlak cisim idi. Ondan evvel külli tabiattı. Ondan evvel mücerret cevherdi.” (İbrahim Hakkı, Marifetname, s, 34)
Mevlana’da benzer bir şekilde şöyle diyor:
“Cansızlıktan öldüm, bitki oldum. Bitkilikten öldüm hayvanlığa ulaştım. Hayvanlıktan ölüp insan oldum. Öyleyse niye korkayım? Hani eksildim mi ölmekle? Bir dahaki aşamada insanlıktan öleyim de melekler arasından başım, kanadım yükselsin.”[1]
Dikkat edilirse Mevlana da İbrahim Hakkı da bir türün başka bir türe evrilmesinden bahsetmiyor. İnsanı oluşturan elementlerin seyrü seferinden bahsediyor. Buna tasavvufta devir nazariyesi denilmiştir.
***
İhvânus Safa ve İbn Miskeveyh gibi bazı İslâm filozofları, varlıkları cemadat (cansızlar), nebatât, hayvanlar ve insanlar şeklinde belli bir tertip ve tasnife tabi tutmuşlardır. Onların bu tasnifleri bazıları tarafından çarpıtılarak evrimle ilişkilendirilmiştir. Hâlbuki konunun evrimle hiçbir ilişkisi yoktur. Bunun en büyük delili onların Âdem (a.s)’ın ilk insan olarak, Allah tarafından topraktan yaratıldığını ifade etmeleridir. Bu konuda evrimin İslâm’a aykırı olmadığını savunan Caner Taslaman bile şöyle diyor:
Biyolojik anlamda Lamarck ve özellikle Darwin tarafından ortaya konan ‘Evrim Teorisi’ ile her bir canlı türünün, diğer bir türün değişimi sonucu oluştuğu kabul edilir. Bu yüzden türlerin sabitliğini savunan herkes ‘Evrim Teorisi’ ile tam zıt kutuptadır. ‘Evrimci’ fikirleri gösterilirken türlerin değişmezliğini savundukları da aynı araştırmacılar tarafından gösterilen Nazzam, Biruni, İhvan-ı Safa ‘evrimci’ kabul edilseler de, ‘Evrim Teorisi’ni önceden savundukları söylenemez. Cahız, canlılar arasındaki hayat kavgasından, Biruni canlı türlerin içindeki çeşitlilikten ve türlerin seçimi ile ıslah edilmelerinden bahsetmişlerse de hiçbirinin bugünkü anlamda [yani bir türün başka bir türe dönüştüğü şeklinde] bir ‘Evrim Teorisi’ni savunduğu söylenemez. (…) Canlıların arasında ‘varlık mertebeleri’ olduğu görüşünü ve bu görüşe göre canlıları sıralamayı ‘Evrim Teorisi’nden ayırt etmek gerekir.
Aynı hata Aristoteles için de yapılmış, onun canlıları ‘varlık mertebeleri’ne göre dizişinden, ‘Evrim Teorisi’ni öncelediğini düşünenler olmuştur. İbn Miskeveyh’in de yaptığı gibi canlıları ‘varlık mertebeleri’ne göre ayıran hiyerarşik bir diziş, basit canlıdan kompleks canlıların evrimleştiğini söyleyen sıralamaya benzeyebilir. Fakat varlık mertebeleri’ne göre canlıları dizişte canlı türlerinin birbirlerinden evrimleştikleri iddiası yer almazken ‘Evrim Teorisi’nin en temel iddiası budur. (Caner Taslaman, Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı, İstanbul Yayınevi, 2013, s, 42-43)
Hülâsa ne İbrahim Hakkı, ne Mevlana, ne de İslam filozofları evrimi savunmamışlardır. Bu konuda konuşanlar ya cahilliklerinden, ya da sahtekârlıklarından bunu iddia etmektedirler.
[1] Mevlana, Mesnevî-i Ma‘nevî, tercüme: Hicabi Kırlangıç, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2015, 3/440, (Beyit: 3893-3895)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.