Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Eskişehir Hapsi'nin Antalya Mazlumları
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
[Türkiye'nin ağırlıklı olarak batısından toplam: 116+4 (sonra tutuklananlar) = 120 Risale-i Nur talebesi mazlum; 25 Nisan Perşembe 1935'te tutuklanıp, 8 Mayıs Çarşamba günü 1935'te Eskişehir Zindanı'na atıldılar.]
Rahmetli Recep Unaz Ağabey'in Hatıraları:
(1926 Antalya doğumlu Recep Unaz, en az 8 kere üstad Bediüzzaman'ı ziyaret edip duasını aldı. 9 Kasım 2021 Salı ikindi namazına müteakip Antalya Murat Paşa Camii'nden Andızlı Mezarlık'a yerlendi.)
"Zeynep Hanım'a Üstadın Selamını Nasıl Söyledim?"
"Üstadı ziyaretlerimden birisi Perşembe günüydü. Üstad, 'Elmalı'da talebem Zeynep Hanım var, ona benden çok selâm söyle, merak etmesin, duamda dahildir.' dedi.
(Ta 25 Nisan 1935'te 120 mazlumun Eskişehir'e ve 27 Nisan 1936'da ise Said Nursi'nin Kastamonu'ya sürgün kararı verilmişti!)
Ertesi gün Isparta Ulu Cami'de Cuma namazı kıldım.
Namazı kıldıktan sonra Üstad kalkıp giderken, bana:
'Sen daha gitmedin mi?' dedi. Hemen camiden çıkıp Antalya'ya geldim.
Kış günü Antalya'dan Finike'nin köyündeki Zeynep Hanıma selâm götürecek kimse yoktu.
Pazar günü kurşun yemiş geyik gibi kalktım. Antalya Garajı'na nasıl gittiğimi hatırlamıyorum.
'Pazar günü Elmalı'ya sefer yok, fakat şansın var, bir minibüs hazırlanıyor' dediler. Minibüs geldi bindik ve Elmalı'ya gittim fakat kimseyi tanımıyordum.
Ne yapacağım? derken bir adam geldi. "Ben seni tanıyorum" dedi. Ben onu tanımıyordum. "Antalya'da seninle görüştüm" dedi.
Allah şahit Hızır gibi birisiydi.
Zeynep Hanımı görmek istediğimi söyledim.
"Burada değil, Finike'de" dedi. Finike'ye gitmek için üç lira verip bir bilet aldım.
Tam Finike'ye gitmek üzereyken o zat yine geldi.
"Zeynep Hanımların bir cenazesi varmış, belki buradadır (Elmalı)" dedi.
"Yakın birisi değilse gelmez" dedim.
"Herhalde yakın birisi" dedi, ben de gitmekten vazgeçtim.
Biletçi, "Ya gidersin ya da biletin yanar" dedi. Çok geçmeden bir ses:
"Kimdi o bileti vermek isteyen?" deyip bileti geri aldılar.
Zeynep Hanım'ın kızı vefat etmişti.
Zeynep Hanım kadınların içinde, şişmanca ve ihtiyar birisiydi.
Ben yanına gidince elini öpmek istedim.
Ben yaşça torunundan küçük olduğum halde, elini çarşafa sararak uzattı.
Hiç durmadan ağlıyordu. Elini öptüm ve yanına oturdum.
"Kâtibim, evlâdım gitti" diye ağlıyordu.
Kulağına eğilerek; "Sana ne mutlu, Üstad Bediüzzaman'dan sana selâm getirdim. Zeynep Hanıma selâm söyle merak etmesin, duamda dahildir" diyor.
Böyle deyince Zeynep Hanım ondan sonra hiç ağlamadı.
Sonra torunları sordular:
"O gün sen ne dedin de ninemiz ağlamayı kesti? Ninemizi hiç kimse susturamıyordu."
Akşam vakti cenazeyi Antalya'dan getiren arabayla Antalya'ya döndüm.
Üstad ilerki yıllarda Antalya'nın başına gelecek turizm belasını hissetmiş ve tehlikenin atlatılmasında kadınların rolünü görmüşcesine; Antalya, Elmalı Nur kahramanı kadınlara tebrik ve dualar etmiş!
"Afyon Beraat Haberini Yeni İleri'ye Yazdım"
-Birgün Üstad'ın ziyaretine gidecektim. Arkadaşlar, 'Üstad seni her zaman kabul ediyor, bizi de götür ve Üstadı ziyaret edelim' dediler, Isparta'ya gittik. Üstad'ın kapısına kadar varınca ağabeyler, "Üstadımız çok hasta, hiç kimseyle görüşmüyor" dediler.
Mustafa Ezener Ağabeye gittim.
- Ağabey ben kovuldum, acaba hizmet var mı? diye sordum. Ezener Ağabey zevkle güldü ve;
- Peki öyleyse, gazeteci bir arkadaşım var diyordun. Şu Afyon mahkemesinin beraat kararını gazetede yazdırabilir misin?. Bunu yapabilecek misin?' dedi.
-Antalya'ya döndüm ve hemen İleri gazetesi sahibi merhum Suphi Bey'i gördüm.
"Adnan Menderes'e Açık Teşekkür!' yazarak Afyon Mahkemesi beraat kararı Demokrat İleri Gazetesi'nde yazdığım şekliyle neşredildi.
Birkaç gazete İleri nüshasını Isparta'ya gönderdim.
Ezener Ağabey bu kararı neşretmemi söylediği zaman; "Bundan Üstad'ın haberi var mı? Üstad buna ne der?" deyince Üstad'ın bundan çok memnun olacağını, çok güzel bir Nur hizmeti olacağını söylemişti.
Gazeteyi okuyunca Üstadımız masum çocukların bayram sevinci gibi sevindiğini, dualar ettiğini, beni tebrik ettiğini bildirdiler.
Daha sonraları Demokrat İleri Gazetesi'nde Gençlik Rehberi'ni de tefrika şeklinde yayınladık.
Hattâ 1960'ta Lem'alar da bu şekilde neşredildi.
Antalya D. İleri Matbaası'nda 1957'de, Hutbe-i Şamiye'yi de tab ettirdik.
Üstad eserin sonuna, gazete sahibine, bana ve Ezener Ağabey'in ismine dualar yazmıştı.
O zamanlar Üstadımız, "Hiçbir gazeteye müsaade etmiyorum, yalnız D. İleri Matbaa ve Gazetesi'ne müsaade ediyorum" diye buyurmuştu.
Merhum Suphi Beyin (Menderes Türel'in babası) İleri Gazetesi'nde çıkan ve Emirdağ Lâhikası'nda bir haber şöyle;
[İleri Gazetesi'nin 13 Nisan 1957 tarihli nüshasından alınmıştır].
Üstad Bediüzzaman'ın uğurlu elleriyle yeni bir câmiin temeli atıldı.
Üstad Bediüzzaman Said Nursî "3. Eğitim Tümeni" câmiine harç koydu.
(Isparta hususî muhabirimiz bildiriyor.) Emirdağ Lahikası; 2
1970 civarında; Recep Unaz, Bekir Berk ve oğlu Muhammed Unaz (muhtemelen).
"Günde 15 Sayfa Risale-i Nur Oku"
1952'lerde Zübeyir Gündüzalp Ağabey bana "Sen eserleri okuyor musun?" demişti.
-"Her gün Cevşen okuyorum" dedim.
Zübeyr Abi:
-"Kardeşim şimdi Cevşen değil, hiç olmazsa günde on-on beş sayfa Risale-i Nur okuyacaksın" dedi.
Ben de öyle yapmaya başladım ve çok faydasını gördüm.
Sanki; neyi ve hangi meseleyi okumuşsam ertesi günü bana soruluyor ve ben de cevap veriyordum.
(N. Şahiner, Son Şahidler 4).
***
Eskişehir Zindanında 120 Mazlum!
"...Benim ile edna bir teması bulunan çok biçare masumlar, tevkif ile mühim zararlara düçar oldular.
Birinci Nokta: Makam-ı iddia diyor ki;
'Isparta, Eğirdir, Barla, Aydın, Antalya, Milas ve Van gibi yerler, daire-i teşkilatına dahil olmuş.'
Halbuki diğer 97 masumun tahliyesiyle tebeyyün ediyor ki:
'Antalya namını verdiği, kısacık ve imani tek bir risaleyi okuyan ihtiyar bir tek aşçı, (biçare aşçı Hüseyin'i, koca Antalya şehri hükmünde tutup..." (Müdafaalar, S; 93, 94.)
(Ey Hakimler! Profesör Dr. Servet Armağan/ Türk Hukuk Tarihinde Eskişehir Davası ve Bediüzzaman Said Nursi' nin Müdafaası- Nesil.)
Antalya Masum ve Mağdurları
1-Antalya Müftüsü Çil Ahmed (Okur) Efendi.
Antalya'nın Demokrat İleri gazetesinde, Antalya Müftüsü merhum Hafız Osman Çandır Efendi, 20 Ağustos Perşembe 1953'te Kurban Bayramının birinci günü vefat eden Çil Müftü merhum A. Hamdi Okur hakkında şunları yazmıştır.
Çil Müftünün Hizmetleri
“Çil Müftümüz çok hareketli, dışa açık, yüksek ilmî cesaret ve kariyere malik, binlerce cemaate hitap etmesini bilen, binlerce cemaati arkasından sürükleme maharetini gösteren, memleketin sosyal hizmetlerinde canla-başla çalışan ve koşan bir hocamızdı.
“Merhum hocamız Birinci Cihan Harbi boyunca Antalya Müftülüğü'nde bulunmuş, bir şeyhülislâm gibi hayat sürmüştü.
Hilâl-i Ahmer/ Kızılay Reisi bulunduğu Millî Mücadele yıllarında Antalya'mıza yaptığı değerli hizmetlerini şükranla anmaktayız."
”Eskişehir Hapsanesi'nde gökyüzünde “Said” yazıldığını rüyasında görüp, uyanınca sevinçle anlatmıştı.
Eskişehir`de 2 ay hapis yattıktan sonra, Çil Müftü'yü serbest bıraktılar.
Her yerde; “Gittiğimiz yer hapishaneye benzemiyordu. Orada Bediüzzaman'la görüşmek, konuşmak benim için bir şeref oldu” diyordu
Üstad Nursi; sorulan dini soruları "Çilmüftü Ahmed Hamdi Efendi'ye sorun" diyerek, sevgi ve ilgisini ortaya koyuyordu.
Kelepçeler kafi gelmeyince başı sarıklı Antalya müftüsü Çil Ahmed Efendi'yle, Adilcevazlı çerçi Bekir Ağa'yı bir çavuş çamaşır ipiyle bağlamak istedi.
O sırada durumu gören hamiyetli ve vicdanlı bir teğmen, "çekil ordan!" diye bağırarak ellerini serbest bıraktırdı. (Refet Barutçu Hatırası, Nurs Yolu; N.Şahiner).
2-Antalyalı aşçı merhum Hüseyin Zevki Usta.
Aşçı Hüseyin Usta; Zevki Usta, defalarca Üstad Bediüzzaman'ı ziyaret edip, dualarını almıştı.
Isparta'da Yüzbaşı Refet Barutçu ile görüşmüş, Milâslı Halil İbrahim Çöllüoğlu ile mektuplaşıyordu.
1935 Eskişehir Tutuklamaları'nda Antalya emniyetinin bu durumu Milâs'a bildirmesiyle tutuklandı. 1967'de Antalya'da 90'lı yaşlarda Hakk'ın rahmetine kavuştu. (Son Şahitler C; 2).
3- Antalya Ulu Camii (Muratpaşa) İmam Hatibi. (Tongal=zengin-gösterişli) merhum Hafız Mehmed Efendi.
Pekçok hafız yetiştirdi.
4- Antalyalı tapucu merhum Ali Rıza Efendi.
***
İlk vukuat 4 Nisan Perşembe 1935 günü Üstad Nursi kırlardan evine dönünce baskın yapılarak başlatıldı.
Tutuklandıktan tam 117 gün sonra, 19 Ağustos Pazartesi 1935'te mahkemeye çıkartılmışlardır.
Eskişehir Zulmünün İlk Doğruluk Şehidi!
Merhum şehid binbaşı Asım Bey'in evine yapılan baskında Risale-i Nur'lar ele geçirilmiş, nerden aldığı sorgulanmak üzere Isparta Sorgu Hakimliği'ne getirilmişti.
"Binbaşı merhum Âsım Bey isticvap (sorgulandı) edildi; eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir ve eğer yalan dese, kırk senelik namuskârane ve müstakimane askerliğinin haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, 'Yâ Rab, canımı al!' diyerek, on dakikada teslim-i ruh eyledi. İstikamet/ doğruluk şehidi oldu.
"[7 Mayıs Salı 1935] (Tarihçe-i Hayat/Eskişehir Hayatı.)
[Asım Bey; ilk sorgusunda fenalaşınca koridora hava alsın diye çıkartılıyor fakat 10 dakka içinde kalp kriziyle doğruluk şehidi oluyor!]
Akşam Gazetesi Haberi; 10 Mayıs 1935
"İçişleri Bakanı Şükrü Kaya Isparta muhabirimize şu beyanatta bulunmuştur:
"1925 Şeyh Said isyanı münasebetiyle Isparta'ya naklolunan ve kendisine Bediüzzaman adını takan Said Kürdî, dini siyasete âlet yaparak irticaî propagandalara girişmiş ve birtakım saf adamları kandırarak doğru yoldan şaşırtmaya çalıştığı anlaşılmıştır.
Adliye hadiseye el koyarak Said Kürdî ve muhtelif yerlerde kandırabildiği otuz kadar mürteci tevkif edilmiştir. Temyiz mahkemesinin kararlarıyla mahkeme Eskişehir'de yapılacaktır."
On Altıncı Rica/26.Lem' dan:
"Bir zaman ihtiyarlık vaktinde, Eskişehir Hapsinden –bir sene (12 ay) cezayı çekip–çıktım. Beni Kastamonu’ya nefyettiler. Polis karakolunda iki üç ay misafir ettiler."
"...kanaat-i vicdaniye ile keyfi bir surette; Said Nursi'ye onbir ay (11 ay) ve onbeş arkadaşına da altışar ay ceza vererek.." (Tarihçe- i Hayat/Eskişehir Hayatı.)
[1 aylık hapis farkı ancak Eskişehir Mahkeme Dosyası'nın elde edilip tetkikiyle uzlaştırılabilir. Bu da ancak, bir doktora çalışmasıyla ortaya çıkartılabilir!]
Üstad’ın Kastamonu’ya götürülmesi, Eskişehir’den Ankara’ya kadar trenle, Kastamonu’ya ise otobüsle olup 2 gün sürdü.
Hapsanede Nurlar Yazılmaya Devam Ediyor
“Eskişehir Medrese-i Yusufiyesinin gayet kuvvetli bir ders-i azamı İsm-i Azamı taşıyan altı ismin altı nüktesini beyan eden bu Otuzbirinci Lema’dır.” (Lemalar).
1.Şua, 2. Şua, Yirmi Yedi, Yirmi Sekiz, Yirmi Dokuz ve Otuzuncu Lem'alar'ı yazar ve talebeleriyle mektuplaşmalarını sürdürür.
27. Lem'a, Eskişehir Mahkemesi Müdafaaları'dır ki; yaklaşık 100 sayfadır.
Eskişehir Zindanı'nda 5 Kardeşe İhtar!
120 talebesiyle tutuklanıp, bu hapsanede Üstad 12 ay hapis yattı.
"Kardeşlerim, Risale-i Nur’u müdafaa ve muhafazasında herkes, hatta ben de çekilsem, beş kardeşimizin çekilmemeleri gerektir.
Bu arkadaşlarımız (Antalyalı aşçı Hüseyin Zevki Usta), Halil İbrahim, Re’fet Bey, Hüsrev ve Hakkı Efendilerdir.
Üç evvelkilerin ihtiyarsız ihtiyatsızlığı, diğer ikisinin zahirî düşmanlarının şahsî garazları yüzünden Risale-i Nur’a karşı çok fazla zarar yapılmak istenilmesine göre, Risale-i Nur ehemmiyetli bir surette iştihar ve intişar etmesi gibi bir nimet-i uzmayı netice vermese idi, bu kadar mazur ve masum Risale-i Nur şakirtlerinin teellümatına sebebiyet verdiklerinden dolayı bu kardeşlerimizin ruhları pek çok sıkılacaktı.
İşte herkesten ziyade bu beş kardeşimizin ihtiyat edip, yekvücut bulunmaları lâzımdır.” (Lem’alar, 28. Lem’a, Onüçüncü Nükte)
Kamyon ve Trenle Eskişehir'e Sevkediliyorlar!
Merhum tenekeci Rüştü Çakın Anlatıyor:
"...Isparta'da tahkikat 5-6 gün devam etti. Nihayet birgün, 9 arabayla Afyon'a sevk edildik. Afyon'dan da trenle Eskişehir'e yollandık. Kafilebaşı yüzbaşı Ruhi Bey, yolda (Baladız/Gümüşgün-Gönen tren istasyonunda) kelepçeleri çıkarttırıp namaz kılmamıza müsade etti.
Yollarda Askeri Müfrezeler Görülüyordu!
Eskişehir'e varınca beni, Antalya Müftüsü Çil Ahmed Efendi'yle beraber kelepçelediler.
40/45 günde tahkikat bitti ve 97 maznunu bıraktılar.
19 Ağustos Pazartesi 1935'te ise mahkeme nihai kararını açıkladı:
Üstad Nursi'ye bir yıl hapis ve Kastamonu'ya sürgün, 14 kişiye de 6 ay hapis, 6 ay sürgün cezası verdiler." (A.Badıllı,Mufassal T. Hayat, c; 1).
Ramazan' a Dairdir Yazısı Yüzünden Hapsedilen Atabeyli Ramazan!
Merhum İ.Halil Çöllüoğlu Anlatıyor:
"Benim kelepçe arkadaşım Ramazan isminde tamamen masum fakir bir köylüydü. Ramazan Risalesi üstünde "Ramazan'a dairdir" yazısını okuyunca yakalayıp tutuklamışlar.
Rahmetli Mehmed Gülırmak Anlatıyor:
"...Müfreze kumandanı Ruhi Bey'e verilen emir 'Isparta hududunu çıkınca ıssız bir yerde hepsini imha et!' şeklindeymiş.
Amma Ruhi Bey, vicdanlı insaflı bir zattı, Bediüzzaman'la dost oldu. Dinar'da kelepçeleri çözdürdü.
Üstad Bediüzzaman eski günleri anlatırken şöyle konuşurdu:
-Hadiseyi haber alan hükümet, Ruhi Bey'i taltif etmek yerine, ordudan tart (atma) cezası verdiler.
Eskişehir Hapsine girince; saatler geçti bizi helaya çıkartmadılar. İçimizde ihtiyarlar çoktu. Sonra duvardan bir boru soktular. Hep o borudan küçük tuvaletimizi yaptık. Zaten mahpushane idarecileri bize idamlık gözüyle bakıyorlardı.
Hapiste tahtakurusu ve hamam böceklerinden uyumak mümkün değildi.
Hapisanede tanımadığımız biri 'yüzünüzde nur parlıyor' diyerek, bize yakınlaşıp konuşmak istiyordu.
Üstad çaydanlığın altına pusula yazıp bize gönderdi.
'Dikkat edin! İleri geri konşumayın! O adam çavuştur. İçimize casusluk yapmak için sokulmuştur. O falancanın adamıdır' yazılıydı. (Son Şahitler C; 1.)
"O Gazi'nin adamıdır!" (Edirneli Postacı Kamil.N.Şahiner, Son Şahitler C; 4).
Gazi'nin Casusu Kim?
"Feyzi kardeşim! Sen Isparta vilayetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın.
Hapisahanede -Allah rahmet eylesin- mühim bir şeyh ve mürşid ve Nakşi evliyasından bir zat, 4 ay mütemadiyen Risale-i Nur'un 50/60 şakirtleri içinde celpkarane sohbet ettiği halde, yalnız bir tek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi. Mütebakisi o cazibedar şeyhe karşı müstağni kaldılar..." (Kastamonu Lahikası)
Eskişehir Hapsinde, "hapiste Nur talebelerinin içinde, cazibedar tarikat dersini telkine çalışan bu zatın kimliği hakkında; adının Şerafettin (Dağıstani) olarak bilinmesnden başka..." (Mufassal Tarihçe C; 2, s, 801)
"Cazibedar şeyh Şerafeddin Dağıstani, 1936'da ölene kadar Mustafa Kemal'e danışmanlık yapmış, özel araba ve şoför gönderilip, Yalova Kaplıcaları'nda ikisi, özel ve gizli istişareler yapmışlardır.
1935/36 Eskişehir Zindanları'nda ise Nur talebelerini cezbederek çözme ve çökertme göreviyle görevlendirildi.
1-(Kaynak: Risale-i Nur'u neden anlamıyorlar? - Risale Haber)
2- (http://hakkani.org/biyografi/seyh-serafettin-dagistani-hazretleri)
Jandarma İsmail Kara Anlatıyor:
"Çankaya/Ankara jandarma karakolunda görevliyken bir akşam üzeri yüzbaşımız 20 jandarmaya 'işte Kubilay Hadisesi gibi, Isparta'da bir hoca, 20/30 hocayı toplamış, Isparta zabıtası da onları hapse koymuş. Hep beraber o Kürt hocayı alacağız' dedi.
'Bizi teşkilatlandırdılar. Başımızda Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, Jandarma Komutanı Kazım Orbay ve Emniyet Genel Müdürü (Salih Kılıç (1930-1935) veya Sadrettin Aka (1935) vardı.
Gün doğarken Isparta' ya indik. Bediüzzaman'a kelepçe vurmadan ayrı bir vasıtaya bindirdiler. Öbürleri kelepçeli şekilde kamyonlara bindirildi. Bediüzzaman'ın elinde bir çanta ve bir de topraktan su destisi vardı.'' (Son Şahitler C; 1.)
Aydın Müftüsü Nasıl Hapse Atıldı!
Üstad Bediüzzaman'ın talebelerinden Aydınlı/Ortaklar'dan, Ahmed Feyzi Kul, Barla'daki üstada mektup yazar, nam olarak da "Aydın Müftüsü" yazar. Aydın Müftüsü Mustafa Efendi bu kargaşa yüzünden Eskişehir zindanında 2 aya yakın tevkif edilir.
(Eskişehir'den Ankara'ya sürgünü trenle 27 Nisan Pazartesi 1936'da başlayıp, Kastamonu’ya ise otobüsle varışı dahil toplam 2 gün sürdü.
29 Nisan Çarşamba günü.)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.