Esma Dersleri-3

Seven ve sevilen, cennet ve cemali ile sevindiren Vedud ve Mahbub Allah’ın adıyla...

Esma’ül Hüsna

Zatıyla mutlak, sıfatlarıyla muhat, esmasıyla maruf, ef’aliyle meşhur, kudsi mahiyetiyle meçhul ve müteal, idraki imkân harici olan Zat-ı Akdese ait hususiyetler, Kur’ân-ı Kerim’de “Esma’ül Hüsna” tabir-i Samedanisi ile bildirilmektedir. Esma’ül Hüsna tabiri ile ifade edilen ilahi ünvanlar ile akla açılan manalar Allah’a ait sıfatları ve bu sıfatlara ait güzelliklerden haber vermektedir.

İlahi isimler ve ünvanlar Rabbimizi bildiren nurani harfler, ilahi kemalatı seyrettiren şeffaf pencereler, insani arşa yükselten eller hükmündedir. Esma’ül Hüsna, delâlet-i iltizamîye ile tavsif edilen Mutlak ve Müteal Zata ait özellikleri bildirmekte,  Allah’ı tarif etmektedir.

Rabbimiz Allah’ı (cc) ancak bu isimler vesilesi ile tanıma gerçekleşmekte, mukaddes zatına bu ünvanlar ile kurbiyet husule gelmektedir. İnsanlar, bu ünvan ve isimler ile Rabbini zihin dünyasında misafir edebilmektedir. Bu isimler ve ünvanlar bilinmeseydi, Halık-ı Kâinat insanların zihninde bütünüyle müphem kalacak, hiçbir şekilde tanıma gerçekleşmeyecekti.

Allah, ne zatında ne sıfatlarında tahayyüli veya tasavvuri olarak hiçbir cihetle mahlûkatına benzemediğinden (Muhalefet’ün Lil’lhavadis), mahiyeti itibarıyla teşahhustan münezzeh ve mualla bilindiğinden O’nu temsil ve teşbihler ile tanımak ve tanıtmak imkân dairesinde mümkün görünmemektedir. İşte bu yüzden insanın fikir ve tasavvur dünyasında kâinatın yaratıcısı kendini isim ve unvanlar ile bizlere bildirmektedir. Allah’a imana dair gaybi ve meçhul manaları teşhise medar Esma’ül Hüsna bilinmezse akıl inkâra kadar gitmektedir.

Evet ilahi isimler, mukaddes varlığının öncesi (El-Evvel) ve sonrası düşünülemeyen (El-Ahir); varlığı zorunlu, yokluğu muhal kabul edilen (Vacib’ül Vücud); hayatı kendine ait, varlığı mukaddes zatıyla devam eden (El-Hayy’ul Kayyum)...

Mülkünün nerede başlayıp, nerede bittiğine akıl erdirilemeyen (El-Mâlik); hâkimiyetine herhangi bir sınır çizilemeyen (El-Hâkim); mevcudatı şefkat ile terbiye ve iaşe eden (Er-Rahman-Er-Rahim); nihayetsiz âlemlere bir hane gibi hükmeden (Er-Rabb); emrine ram edip hükmüne boyun eğdiren (El-Aziz)...

Her şeye gücü yeten (El-Kâdir); bütün mahlûkatı ilmiyle çevreleyen (El-Âlim); mahlûkatı nizam ve intizam ile halkeden (El-Adl); bütün kâinatı bir saray gibi tathir edip temizleyen (El-Kuddüs)...

Sıfatlarının zıddı ve niddi, kudsi zatının şebihi ve şeriki muhal bilinen ve reddedilen (El-Vahid’ül Ehad); kendine yeten, başka bir varlığa ihtiyacı imkân harici görülen (Es-Samed), Allah’ı tanıtmakta ve bildirmektedir...

“İlâhî Vasıflar” manasına gelen Esmâ-i İlâhiye; en güzel, tek güzel demektir. El-Esma’ül Hüsna’daki “El” takısı zatıyla bilinen birini değil, mahiyeti itibarıyla meçhul zata ait mutlak kemalatı temsil etmektedir. Evet, âlemdeki güzelliklere medar tüm cemalat ve kemalat Allah’a ait olduğu bilinmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de Esma-i İlahiye hem “marife” (Aziz, Kerim) hem “nekire” (Azizûn, Kerimûn) kalıplarında gelmektedir. İsmin ‘marife’ biçiminde gelmesi o ismin bilinen manalarına, ‘nekre’ olarak gelmesi ihatası mümkün olmayan meçhul hususiyetlere işaret etmektedir.

Diğer bir ifade ile “marife” olarak gelen isimler mutlak ve sınırsız olmayı, “nekre” olarak gelenler mücerred muhteviyatın varlığını bildirmektedir. Yani onu bilmenin izafi olduğunu göstermektedir. İsmin ‘marife’ biçimi; mutlak ve esas manayı, ‘nekre’ biçimi meçhulümüz olan hususiyetleri ihsas etmektedir.

Vesm ve Sümuv olmak üzere iki köke dayanan “Esma” kelimesi ‘vesm’ olarak alamet ve nişan manasında tenzihe, yani aşkın olmaya; ‘sümuv’ olarak yüceliği bildirmektedir.

Esma’ül Hüsna, mevsufu ve müsemması olan Allah’ı tavsif ve tarif ile beraber, aynı zamanda akaidi hükümlerin ispatına, imani mes’elelerin izah ve iknasına da hizmet etmektedir. Nurlu eserlerde “Haşr-i Ekber” ve “Kıyamet-i Kübra” hakikatleri esma diliyle ispat edildiği görülmektedir.

Elhasıl; Esma’ül Hüsnası bütünüyle bilinemeyen bir Allah’a ait iman ile intisabın şirkten azade olması uzak görünmektedir. İnsan; ihtiyaç hissettiği ancak Rabbine ait olarak bilemediği sıfatları ya kendine veya sair şeylere/kişilere nispet ederek şirke düşmektedir. Bu durum, Allah’ın Eş-Şafi sıfatını bilmeyen bir hastanın ulaştığı şifayı hekimlere vermesine veya camid ilaçlardan bilmesine benzemektedir.

Varlık ayinelerinde her daim değişen bir renk, sürekli tahavvül eden bir ahenk olarak bizlere görünen Esma’ül Hüsna ile kendini zişuur mahlûkatına bildiren Allah’ın şanı ne yücedir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.