'Evli misin' sorusuna verdiği cevaba Said Nursi çok güldü
1941 senesinde Çankırı yoluyla Kastamonu'ya, Üstadın ziyaretine gidiyordum. Yolda İbrahim Fakazlı ile karşılaştım. Fakazlı beni Üstad Bediüzzaman'a götürdü
Ömer Özcan-Ağabeyler Anlatıyor
Hasan Atıf Egemen, 1900 senesinde Sinop’ta doğmuş olmasına rağmen, hizmet hayatı daha çok ‘Aydın’ taraflarında geçmiştir. Bu sebeple Risale-i Nur’un bir kaç yerinde, ‘Aydınlı Hasan’ olarak anılır. Sadece bir yerde, Kastamonu Lâhikası’nda, ‘Kürt Atıf’ diye de geçer adı. Bunun sebebi, Çivril Kaymakam’ının, Bediüzzaman’ı kastederek “Başımızda bir Kürt varken bir Kürt daha çıktı” şeklinde üst makamlara telgraf çekmesidir.
Atıf Ağabey’in babası ilkokul öğretmenidir. O günkü şartlarda Adana Lisesi Müdürlüğü de yapar. Bu nedenle Atıf Ağabey, liseye Adana’da başlar, Sinop’ta tamamlar. Birinci Cihan Harbi sırasında Sinop’ta önce tahrirat kâtipliğinde mübeyyiz (resmi dairede büro memuru, yazıcı) olarak, sonra telgrafçı olarak görev yapar. Harb-i Umumî’de askerliği telgrafçılıkla biter.
“HÜSREV’İN VE KAHRAMAN TÂHİRÎ’NİN BİR ÜÇÜNCÜSÜ OLUYOR”
1930’lu yılların ilk yarısında sağlık sebebiyle Ege Bölgesi tarafına yerleşen Hasan Atıf, bu tarihlerde Risale-i Nur’u ilk defa Nazilli’de duyar; kendisine Yakup Cemal isminde bir trenci tarafından eserlerden verilir.
1941 senesinde Üstad Bediüzzaman Hazretleri’ne ilk ziyaretini Kastamonu’da gerçekleştiren Atıf Ağabey’in bu ziyaretleri, yıllar boyunca devam eder... İlk döneminde, Bediüzzaman Hazretleri yazdığı bir mektupta “Hüsrev’in ve kahraman Tâhirî’nin bir üçüncüsü oluyor” diyerek onu taltif, teşvik ve teşci eder...
1943 Denizli Hapishanesi’ne aynı sebeple giren Hasan Atıf ve Homalı Mehmet Ali Çakıcı’nın orada yakın dostlukları olur ve Hasan Atıf sonradan, Homalıların tavassutu ile Mehmet Ali Çakıcı’nın hemşiresiyle evlenir. Kayınbiraderi Mehmet Ali Çakıcı’nın ismi Şuâlar’da geçmektedir.
Atıf Ağabey, 1949’da Aydın’ın Nazilli ilçesine bağlı Sultanhisar bucağına yerleşir. Sultanhisar 1958’de ilçe olmuştur. Burada Risale-i Nur eserlerini yazarak çoğaltmaya devam eder ve Osmanlıca hususunda çok sayıda talebe yetiştirir. Yakın çevreyi de devamlı gezmeye başlar. 1952’de yakın talebesi Sabri Karagöz ve Konyalı Halıcı Sabri ile beraber Nazilli’de çok ağır şartlar altında bir hapis hayatı daha yaşar.
Hasan Atıf Egemen, Ege’de geçimini sepet, çuval, süpürge satarak temin eder. Daha sonra Cevşenü’l-Kebir, Delaili’n-Nur, Hülasatü’l-Hülasa yazarak İzmir’de tabettirir. Osmanlıca hattı çok mükemmel ve okunaklıdır.
Atıf Ağabeyi yakından tanıyan bütün ağabeyler onun velayet, keramet ve takva sahibi bir zat olduğunu; az konuşup, huzurlu, sessiz, sakin, sükûnet içerisinde bir hayat geçirdiğini ittifakla belirtmişlerdir.
Risale-i Nur’da Hasan Atıf Ağabey’in ismi çok geçmektedir. Sadece Kastamonu Lâhikası’nda 36 yerde geçmektedir. Emirdağ Lâhikası’nda da Üstad Bediüzzaman’ın “Başta Hüsrev ve Tâhirî olarak 12 kahraman” dediği varisleri arasında da ismi sayılmaktadır.
Vefatına birkaç sene kala, sevenleri, Atıf Ağabey’i İzmir’e götürürler ve Yeşilyurt semtinde bir eve yerleştirirler. Aynı evde 27 Nisan 1988 tarihinde, 88 yaşında iken vefat eder. Mezarı Çamlık’ta, Ahmet Feyzi Kul Ağabey’le yan yana bulunmaktadır.
BEDİÜZZAMAN'LA İLK GÖRÜŞME
Hasan Atıf Egemen ağabey ilk görüşmesini şöyle anlatmıştı:
"1933'den evvel hastalanmış, kırk beş kiloya düşmüş. kendime sıcak bir yer arıyordum. Sandıklı'ya, daha sonra ise Nazilli'ye gelmiştim. Sandıklı'nın Kızılören köyündeydim. Çivril kaymakamı bizimle alakadar olmuş, Ankara'ya aleyhimizde telgraf çekmiş, bu telgrafta 'Bir Kürt varken, başımıza bir kürt daha çıktı' diye benden 'Kürt' diye bahsetmişti. Bu sebepten Kastamonu Lâhikasında 'Kürt Atıf' diye geçmektedir. Maksadı bizim vesilemizle terfi etmek.
"Nazilli'de Mehmed isimli bir arkadaş bana Nurlardan bahsetmiş ve ilk defa Nurları bu arkadaş vasıtasıyla tanımıştım.
Ayrıca bana, 'Isparta'da Zühtü Bedevi diye bir arkadaş var, eğer onu bulursan, sana Nurlar hakkında tam malumat verir' dedi. Bu arkadaş cesur birisiydi. Seydişehirli Hacı Şeyh Abdullah Efendinin halifesi Mustafa Efendinin oğluydu. Ailece Nur talebesi olmuşlardı.
ÜSTAD, 'ATIF EVLİ MİSİN, BEKÂR MISIN?' DİYE SORDU
1941 senesinde Çankırı yoluyla Kastamonu'ya, Üstadın ziyaretine gidiyordum. Yolda İbrahim Fakazlı ile karşılaştım. Fakazlı beni Üstada götürdü. Üstadı ilk ziyaretim böyle olmuştu.
Üstadın yanında Mehmed Feyzi vardı. Sonra başka gelenler de olmuştu. Üstad kendisine Arapça ders veriyordu. Biz girince ders kesildi. Üstad beni bir sandalyeye oturttu.
Sohbet esnasında Üstad, 'Atıf evli misin, bekâr mısın?' diye sordu. Benim de ağzım alışmış olduğundan 'Çok şükür bekârım' diye cevap verince, Üstad bu cevabıma çok güldü. Mehmed Feyzi'ye, 'Bak görüyor musun, Atıf ne diyor?' dedi. O da utancından ve mahcubiyetinden yere bakıyordu. Meğer o günlerde annesi kendisini evlendirmek istiyormuş. Sonra Üstad müsaade etmiş, yüz lira da para göndermiş, Emirdağ'dan kendisine.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.