Ey çokbilmiş, tut dilini!

Çocuklarımıza ilk öğrettiğimiz davranışlardan biridir susmak. “Söz gümüşse sükut altındır” atasözüyle başlarız ilk önce. Sonra büyüklerin yanında susulur, iki dinle bir söyle, parmak kaldırmadan konuşma vb. gibi susmayı telkin edici davranışlarla devam ederiz.

Buradan kasıt çocukları susturmak değildir elbette. Asıl olan susmanın güzelliğini öğretmektir. Ama bizim eğitim anlayışımızda ise susturmak, sindirmek önemlidir. Konuşmasın yani fikirlerini söylemesin isteriz çoğu zaman güzelim çocuklarımızın. Yok, öyle şey diyenler dünün çocuklarına bugünün yetişkinlerine baksınlar. Çoğumuz konuşulması gereken yerlerde susmuyor muyuz? Ya da susulacak yerlerde konuşmuyor muyuz?

Çocuklarımız zamanında doğru susmayı, yani nerede ne zaman konuşması gerektiğini öğrenmezlerse ileride kendilerini özgürce ifade etme şansını bulamayacaklar. Daha doğrusu kendilerini dinleyecek insan bulamayacaklar. Bulsalar bile sözlerine değer verilmeyecek. Burada anlatılmak istenen çocuklarımıza nerede susmaları, nerede konuşmaları gerektiğinin öğretilmesi ve bunun davranışa dönüştürülmesidir.

Konumuzla ilgili Sadi-i Şirazi’nin nasihatlerine kulak verelim biraz da.

“Dağın yaptığı gibi ayağını, eteğine çekersen; başın, göklerden daha yük­sek olur. Ey çokbilmiş; tut dilini! Çünkü yarın, dilsizlerden hesap sorulmayacaktır.

Sırrın, inci kadar değerli olan hakikatini bilenler, ancak sedef gibi ağız­larını açarlar. Çünkü inciyi sadece sedef kapar.

Çok söyleyenin kulağı tıkalı olur. Nasihat de yalnız susana fayda verir.

Nefes nefese konuşacaksan, kimse­nin sözünden tat alamazsın. Düşüncesiz sözler sarf edilmemeli.

Ölçmeden bi­çme.

Söz, insanın nefsinde olgunluktur; sözünle, kendini küçültme.

Az ko­nuşan, hiçbir zaman mahcup olmaz. Azıcık misk, bir yığın çamurdan iyidir.

On adamlık konuşan cahilden çekin. Bilge gibi az ama öz söyle.

Cahilin attı­ğı yüz ok da hedefini bulmaz. Fakat akıllı öyle mi, bir okla hedefini tutturur.

İşte sen de ok attığında böyle davran. İnsan, duyulduğu zaman yüzünü sarar­tacak sözü neden gizlice söyler!

Duvar önünde çok gıybet etme. Belki arka­sında seni dinleyen biri vardır.

Gönlün içi, sırlarla kapalı kale gibidir. Dikkat et de, kapısı açık kalmasın.

Mum, dili yüzünden yanar. Bunu bilen âlim, ağ­zını kapalı tutar.”

Sadi çok güzel söylemiş sözünü. Bize de bundan fazlasını söylemek düşmez. Ama yine Sadi’den bir hikâyeyi burada paylaşmadan geçemeyeceğim.

“Köpeğin biri, yörüğün ayağını ısırdı. Öyle şiddetle ısırdı ki, dişlerinin ara­sından sanki zehir damladı. Zavallı yörük, o gece ıztıraptan gözlerini kırpma­dı. Küçük bir kızı vardı. Babasına çıkışarak; “Senin de dişin yok muydu?” diye sorunca, babası onca acıya rağmen gülmeye başlayarak cevap verdi; “A gön­lümün nuru, yavrucuğum; benim hem ondan üstün kuvvetim vardı, hem de keskin dişlerim. Ama dişime damağıma acıdım. Başıma kılıç vursalar dahi di­şimi, köpeğin ayağına götürmem mümkün değil!”

Soysuzlara, kötülük etmek mümkündür. Ancak insan olan, köpeklik yap­maz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum