Ey Fir‘avun! Senin cesedini sâhile atacağız ki arkandan gelenlere bir ibret olasın!

Ey Fir‘avun! Senin cesedini sâhile atacağız ki arkandan gelenlere bir ibret olasın!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Yunus Suresi 90-93. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

90 . Ve İsrâiloğullarını denizden geçirdik; Fir‘avun ve askerleri de zulmetmek ve saldırmak için hemen onların arkalarına düştü. Nihâyet (deniz kapanarak) kendisini boğacağında (Fir‘avun): “Gerçekten şuna inandım ki, İsrâiloğullarının kendisine îmân ettiğinden başka ilâh yoktur; ben de Müslümanlardanım!” dedi.

91 . (Ona:) “Şimdi mi (îmân ediyorsun)? Hâlbuki daha önce gerçekten isyân etmiş ve fesad çıkaranlardan olmuştun!” (buyuruldu).

92 . “(Ey Fir‘avun!) Bugün artık senin (boğulan) cesedine necat (kurtuluş) vereceğiz (sâhile atacağız) ki arkandan gelenlere bir ibret olasın!”(1) Ve şübhesiz ki insanların çoğu, âyetlerimizden gerçekten gāfil kimselerdir.

93 . And olsun ki İsrâiloğullarını güzel bir yurda (Mısır’a ve Şam’a) yerleştirdik ve onları temiz şeylerden rızıklandırdık. Kendilerine ilim (Tevrât) gelinceye kadar da ihtilâfta bulunmadılar. Muhakkak ki Rabbin, üzerinde ihtilâfa düşmekte oldukları şeyler hakkında kıyâmet günü aralarında hüküm verecektir.

1- “ فاَلْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ (Âyette,) gark olan (boğulan) Fir‘avun’a der: ‘Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim!’ ünvânıyla, umum fir‘avunların tenâsüh (ölümden sonra rûhun tekrar dünyaya gelmesi) fikrine binâen cenâzelerini mumyalamakla, mâzîden (geçmişten) alıp müstakbeldeki ensâl-i âtiyenin (gelecek nesillerin) temâşagâhına (seyir yerine) göndermek olan mevt-âlûd (ölümle karışık), ibretnümâ (ibretli) bir düstûr-ı hayâtiyelerini ifâde etmekle berâber, şu asr-ı âhirde (son asırda) o gark olan Fir‘avun’un aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden (boğulduğu denizden) sâhile atıldığı gibi, zamânın denizinden asırların mevceleri (dalgaları) üstünde şu asır sâhiline atılacağını, mu‘cizâne (mu‘cize olarak) bir işâret-i gaybiye (gaybdan haber veren bir işâreti, âyet) ifâde eder.” (Zülfikār, 25. Söz, 32-33)