Ey Meryem! Allah, seni tarafından bir kelimeyle müjdeliyor! İsmi Meryemoğlu Îsâ Mesîh’tir

Ey Meryem! Allah, seni tarafından bir kelimeyle müjdeliyor! İsmi Meryemoğlu Îsâ Mesîh’tir

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Âl-i İmrân Suresi 45-51. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

45 . Hani melekler demişti ki: “Ey Meryem! Şübhesiz Allah, seni tarafından bir kelimeyle (bir çocukla) müjdeliyor! İsmi, Meryemoğlu Îsâ Mesîh’tir, dünya ve âhirette şereflidir ve Allah’a yakın kılınanlardandır.”

46 . “Hem beşikte ve yetişkin hâlde insanlarla konuşacak ve sâlih kimselerden olacaktır.”

47 . (Meryem:) “Rabbim! Bana bir insan dokunmadığı hâlde benim için bir çocuk nasıl olur?” dedi. (Rabbi de:) “Böyledir! Allah dilediğini yaratır. (1) Bir işe hükmettiğinde, artık ona sâdece ‘Ol!’ der, (o da) hemen oluverir” buyurdu.

48 . (Melekler şöyle dediler:) “Hem (Allah) ona yazmayı, hikmeti, Tevrât’ı ve İncîl’i öğretecek!”

49 . Ve İsrâiloğullarına bir peygamber olarak (şöyle diyecek): “Hiç şübhesiz ben, size Rabbinizden bir delil (bir mu‘cize) ile geldim. Doğrusu ben, size çamurdan kuş şekli gibi birşey yapıp içine üflerim, Allah’ın izniyle (o) hemen bir kuş olur! Hem Allah’ın izniyle (anadan doğma) körü ve (teni) alacalıyı iyi ederim, ölüleri de diriltirim! Ve evlerinizde ne yiyorsanız ve ne biriktiriyorsanız size bildiririm! Eğer mü’min kimseler iseniz, şübhesiz bunda sizin için elbette bir delil vardır.” (2)

50 . “Hem benden önce gelen Tevrât’ı tasdîk edici olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri size helâl kılayım diye (geldim) (3) ve size Rabbinizden bir delil (bir mu‘cize) getirdim; artık Allah’dan sakının ve bana itâat edin!”

51 . “Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; öyle ise O’na ibâdet edin! Bu, dosdoğru bir yoldur.”

1- “Kadîr-i Alîm (sonsuz kudret ve ilim sâhibi) ve Sâni‘-i Hakîm (hikmetle iş yapan san‘atkâr), kānûniyet şeklindeki âdâtının (âdetlerinin) gösterdiği nizam ve intizamla, kudretini ve hikmetini ve hiçbir tesâdüf işine karışmadığını izhâr ettiği (gösterdiği) gibi, şüzûzât-ı kānûniye ile (kānunlarının dışına çıkmak ile) ve âdâtının hârikaları ile ve teğayyürât-ı sûriye ile ve teşahhusâtın ihtilâfâtıyla (şahsiyetlerinin farklılığı ile), zuhûr (ortaya çıkma) ve nüzûl (inme) zamânının tebeddülüyle (değişmesiyle) meşîet (dileme) ve irâdetinde (istemesinde), fâil-i muhtâr (dilediğini yapan) olduğunu ve ihtiyâr (irâde) sâhibi olduğunu ve hiçbir kayıd altında olmadığını izhâr edip, yeknesak (sâbitlik) perdesini yırtarak ve herşey, her anda, her şe’ninde (hâlinde), herşeyinde O’na muhtaç ve rubûbiyetine (terbiye ediciliğine) münkād (bağlı) olduğunu i‘lâm etmekle gafleti dağıtıp, ins ve cinin nazarlarını esbabdan Müsebbibü’l-Esbâb’a (sebebleri yaratan Allah’a) çevirir.” (Tılsımlar, 16. Söz, 31)

2- “Kur’ân, Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm’ın nasıl ahlâk-ı ulviyesine ittibâ‘a (yüksek ahlâkına uymaya) beşeri sarîhan (açıkça) teşvîk eder. Öyle de, şu elindeki san‘at-ı âliyeye ve tıbb-ı Rabbânîye, remzen terğîb ediyor (işâretle teşvîk ediyor). İşte şu âyet işâret ediyor ki, en müzmin (kökleşmiş) dertlere dahi derman bulunabilir. Öyle ise, ey insan ve ey musîbetzede benî Âdem (Âdemoğulları)! Me’yûs (ümidsiz) olmayınız! Her dert, ne olursa olsun dermânı mümkündür. Arayınız, bulunuz! Hattâ ölüme de muvakkat (geçici) bir hayat rengi vermek mümkündür.” (Zülfikār,25. Söz, 80)

3- İsrâiloğulları, zulüm ve günah işlemede haddi aştıklarından, sığır ve koyunların içyağı ve deve eti gibi bazı şeylerde İlâhî yasaklarla karşı karşıya bırakılmışlardı. Hz. Îsâ (Aleyhisselâm)’ın şeriatıyla bu yasaklar kaldırılmıştır. (Nesefî, c. 1, 240)