Deistlerin ve Ateistlerin Bulunduğu Girdab Sebepleri ve Çözüm Önerileri-5

10-Haram ve helâle dikkat edilmemesi. (Helâl lokmanın araştırılmaması, hazır gıdalar yoluyla bilinçsizce haramların tüketilmesi, kredilerin yaygınlaştırılması ve yaygınlaşması vs…)

Kâinat’ta Adetullah kanunu gereği müthiş bir düzen var. Dağların dizilişinden denizler ovaları, vadileri istila edememekte, gezegenlerin kendilerine has yaratılan hareketleri onları güneşlerinin çekim kuvvetinden korumakta, atmosferdeki gazların dengeli olması canlıların sağlıklı bir şekilde hayatlarını devam ettirmelerini sağlamakta, toprağın özelliği binlerce çeşit bitkilerin yeşermelerine vesile olmakta, meyvelerin, sebzelerin vitaminlerle dopdolu olması onlarla beslenen canlıların hem hayatlarının devamına hem de hastalıklardan korunmalarına vesile olmakta vs… Kâinat’ın her yerinde inanılmaz derecede dengenin tezahürü olan numuneler mevcuttur.

Ne var ki insanoğlu bu dengeyi iradesiyle bozma eyleminde bulunmaktadır. Helal lokmaya dikkat etmeyen her birey Kâinat’ta olan bu düzene muahalefet ettiği gibi hemcinsi olan başka insanların da haklarına girmektedir. Haram lokmayla beslenen her birey, müthiş bir düzen içinde yaratılan kendi vücuduna evvela zulmetmektedir. Ruhunun inceliklerine, kalp ve vicdanın derinliklerine saldırmaktadır.

Dinimizce bariz haram kılınan alkol, domuz ve benzeri haram olan hayvanlardan elde dilen gıdaların tüketilmesi ne yazıktır çok yaygın hale geldi. İnsanların dinî hatta vicdanî, kalbî ve insanî hassasiyetleri çok azaldı. Sadece haz odaklı yaşam, haram helal demeden rast geleni yeme, hakkı olmayan şeyde hak iddia edip kendince de gerekçeler bulma, haramı haram bildiği halde helale tercih etme, ahiret hayatını bildikleri halde dünya hayatını ahirete tercih etme asrımızın en tehlikeli hastalığı haline geldi maalesef.

Kredilerin revaç bulması yoluyla toplumda faizin yaygınlaşması, çalışılan iş yerlerinde işinin hakkının verilmemesi, işçiye hak etiği hakkının verilmemesi, kapitalizm bir kafa yapısıyla toplumda maddi olarak, eski köle efendi devrini bile aratan, bir düzenin yerleşmesi, insanımzın, özellikle de çocuklarımızın zararlı ve haram olan maddelerle donatılan ahlâkî, fizikî dengelerini alt üst eden hazır gıdaların yaygınlık kazanması, insanımızın bu konuda yetersiz bir bilgiye sahip olduğundan bunları almada sınır tanımamaları haramla yetişen bir neslin varlığına ve dolayısıyla da ibadet ve imandan kopmalarına sebep olmaktadır.

Biz anne babalar olarak yediklerimize, içtiklerimize dikkat etmek zorundayız. Çocuklarımızın boğazından geçen lokmanın hem parasının nereden geldiğini hem de içeriğini araştırmak zorundayız. Az da olsa kanaat edip çocuklarımızın helal lokmayla büyümelerini sağlamakla mükellefiz. Çocuklarımızın rızkını kazanmak peşinde koşarken asla farz ibadetlerimizden ödün vermemeliyiz. Çünkü rızkı veren Allah’tır. Biz sadece dünyevi ataleti üzerimizden atmak için o rızkın peşinde koşuyoruz. Dünyevi ataleti kıran en güzel şey ise Allah Celle Celaluhu’nun farz kıldığı ibadetlerdir. Rızık için ibadetini bırakan kişi aslında Yüce Allah’a: “Rızkı veren sen değilsin, benim. Bundan dolayı ibadetimi yapamaya vakit bulamiyorum.” Diye gizli bir iftira attığının farkında mıdır acaba?

Bizi yoktan var eden Allah olduğu gibi, rızkımızı veren de odur. Bizim asıl vazifemiz ise “Hâlık-ı kâinat’ı tanımak ve ona iman edip ibadet etmektir.” Asıl vazife bu iken sanki bu dünyada ebedi yaşayacakmışız gibi sadece dünya için çalışıp ibadetleri terk etmek, haramlara bulaşıp kendimize ve çocuklarımıza zulmetmektir. Bu zulüm ise çocuklarımızı bizden alıp götürmektedir.

Onun için bu konuda da özümüze dönüp, takva, ihlas ve alın terimizle kazanıp kanaat ve şükretmeliyiz. Malı azaltıp haram yollarla mal elde etmeye zorlayan israftan kaçınmalıyız. İbadetlerimizden ödün vermeden elde ettiklerimiz çok geldiğinde fakirlerin hakkı olan öşür ve zekâtını verip toplumda gönül köprülerinin kurulmasını sağlamalıyız.

11- İsmen duanın terk edilmesi.

Dua, ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam, duası ile gösteriyor ki: Bütün kâinata hükmeden birisi var ki en küçük işlerime ıttılaı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki en küçük işlerimi de ondan bekliyorum, ondan istiyorum.22

Bediuzzaman Hazretleri talebelerine gönderdiği bir mektubunda: “Sizler sabah ve akşam duamda dâhilsiniz. Siz dahi beni duanızda dâhil ediniz. Şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.23” diye buyurarak duanın ehemmiyetine dikkatleri çekmiştir.

Dua bir nevi, kişinin kimliğidir, kişiliğidir. Kişi yaptığı dua ile gayelerini, maksatlarını, planlarını ortaya koymuş olur. Kişinin ettiği dua ile kendi hayal alemini, düşlerini, bakış açısını ortaya koymuş olur. Dua kişinin hayatında muzır şeylerin def’ine vesile olduğu gibi hayırlı şeylerin de celbine sebeptir. “…dua ve tevekkül, meyelan-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi; istiğfar ve tövbe dahi meyelan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar.24

Peygamberimiz Hazreti Muahmmed (S.A.V) Âl-i Abâ diye isimlendirilen Hazreti Fatma’ya, Hazreti Ali’ye, Hazreti Hasan’a ve Hüseyin’e; amcasının oğlu Hazreti Abdullah İbn-i Abbas’a, İslâmîyet’e girmesi için Hazreti Ömer’e (Radiyallahu Tea Aleyhim Ecmain) ismen dua etmesi ve dualarının bu konuda kabul olması ismen dua etmenin ne kadar mühim olduğunun açık delilidir. Kişi annesine, babasına, evlatlarına, kardeşlerine, anne baba hükmünde olan teyze, hala, dayı amcasına, komşularına, Müslümân kardeşlerine, hatta gayr-i müslim olup samimi, dürüst mesai arkadaşlarına (özellikle iman etmeleri için) ismen dua etmesi tecrübelerle sabit inanılmayacak derecede müthiş tesirleri vardır. Yine muallimin talim terbiye verdiği talebelerine, karı kocanın birbirlerine, dünya ve ahiret saadeti için dua etmeleri çok makbuldür. Acizane, tahmin ediyorun ki bu zamanda toplumların bozulmasının, evlatların dinimizden uzaklaşmasının, insanların bu kadar birbirlerine yabancılaşmasının bir hikmeti de ismen duanın azalması ya da yok olmasıdır. Cenab-ı Allah Celle Celaluhu ismen dua etmeyi, ismen birilerine dua edecek insafı ve merhameti bize nasib etmeyi; bize de ismen dua edecek nice halis kullarını nasib etsin. Amin!

12- Takvaya dikkat edilmemesi, mahremiyet duygusunun sarsılması.

Takva günahlardan, Allah Celle Celaluhu’nun haram kıldığı söz ve fiillerden kaçınmaktır. Ne kadar Yüce Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak durursak o kadar muttaki (takva sahibi) oluruz. Günümüzde sosyal medyanın yaygınlaşması, yayınlanan resim, video, müzik gibi iletilerin herhangi bir süzgeçten geçmemesi, insanların bu konuda duyarsız veya bilinçsiz olup pervasızca her şeyi paylaşması, paylaşılan bu tarz şeylerin bir denetimden geçmeden paylaşıma sunulması; bu paylaşımların da gençlerin şöhret ve özellikle şehvetlerini celbedecek tarzda olup onları kendine adeta köle haline getirmesi maalesef takvaya büyük darbeler indiriyor. Oralarda şöhretvari ve şehevi ortamlara dalıp giden insanlar hem vakitlerini öldürüyorlar, hem haram olana dalıyorlar, hem de böyle malayani şeyler ve günahlarla kalp ve vicdanlarını kirletip maneviyatlarını büyük bir tehlikeye atıyorlar maalesef. “Evet, günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra tâ nuru imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse kurt değil belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırıyor.25

Takvaya darbe indiren bir başka önemli konu ise gerek görenek belasından, gerekse de medeniyet adı altında veya geçim sıkıntısı yüzünden yaygınlaşan kadınlarla erkeklerin aynı ortamda çalışmaları ve zamanla ülfet peyda olup aralarındaki İslâmî sınırların kalkmasıdır. Geçim derdi zaruretinden dolayı karma olarak çalışılan bir ortamda iş gereği muhatap olup muhataplığın işle sınırlı tutulması takvalı olmanın ve mahremiyetin bir gereğidir. Ayrıca ailede karı koca arasındaki güvenin ve huzurun da bir vesilesidir.

Takvaya dikkat edilmemesi psikolojik problemlerin yaşanmasına da sebep olur. Takvasına dikkat edemeyen insanlar, özüne ters hareket ettikleri için fıtri olarak vicdanî bir azap çekerler. Ya çektiği vicdan azabı ağır basar yaptığından vazgeçer, ya da o vicdan azabından kurtulmak için vicdanının sesini duymamak için umursamaz bir kişiliğe bürünür. Ya da o vicdan azabına dayanamayıp psikolojik bunalıma girer ve maalesef kendine zarar verir. Bazen de bu zaralardan kurtulmak için kaderi suçlar zamanla küfre girer. Evlerde mahremiyete dikkat edilmesinin zaruriyeti de bundan dolayıdır. Anne babanın odasının ayrı olması, çocukların kız ve erkek çocukları olarak belli bir yaştan sonra ayrı odalarda yatmalarının zorunluluğu bundan dolayıdır. Yani aslında mahremiyete dikkat etmek takvayla yaşamak sadece İslamî bir emir değildir, aynı anda insanlığın bir gereğidir ki Bediuzzaman Hazretleri’nin “insaniyet-i kübra olan İslâmîyet” demesinin sebebi de budur. Çünkü insanoğlunun fıtratına dercedilen kıskanmak duygusu da takva ve mahremiyeti zorunlu kılıyor.

Devam edecek

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum