Falcılar bazen nasıl bilebiliyor?

Falcılar bazen nasıl bilebiliyor?

Falcılar bir çok şey söylüyor ama bazıları dedikleri gibi çıkıyor? Falcılar bunu nasıl biliyor?

Soru:

"Falcıların nasıl bildiğiyle ilgili Hz. Peygamber (asm) şu cevabı verdi: 'Bu sözler cinlerindir. Cin onu kapar ve kahin dostunun kulağına tavuğun gagalaması gibi defalarca fısıldar. Kahin ona yüz yalan karıştırır ve halka sunar." (Müslim, Selam 123)

Cin bilgiyi nereden kapıyor? Bu kaptığı bilgi doğru mu? Bilgiyi nasıl kapıyor?

Cevap

Falcıya, kâhine ulaşan bilgi -soruda belirtildiği gibi- cinler vasıtasıyla gelir.

Kuran-ı Kerim’de "kâhin" kelimesi iki yerde geçmektedir. (1)

Bunların birincisinde Peygamberimizin (asm) kâhin veya cinlerin etkisinde kalmadığı, ikincisinde Kuran’ın herhangi bir kâhinin sözü olmadığı bildirilmekte, dolayısıyla her iki ayette de Resul-i Ekrem (asm) Efendimizin kâhinlikten tenzih edilmektedir.

Ancak şeytan ve cinlerden bazılarının önceleri gök âlemine nüfuz etmeye çalışarak meleklerin konuşmalarına kulak verdikleri, daha sonra buna fırsat verilmediği (2), insan ve cin şeytanlarının birbirine yaldızlı ve aldatıcı sözler fısıldayıp taraftarlarına telkinde bulundukları (3) yönündeki ayetlerin ve bazı hadislerde zikredilen kâhinlerin (4) İslam öncesi bilgi kaynaklarına işaret ettiği kabul edilir.

Soruda da işaret edildiği üzere, Hz. Peygamber (asm), kendisine kâhinlerin gaipten haber verme iddiasında bulundukları söylendiği zaman bu tür bilgilerin bir değerinin olmadığını bildirmiş, söylediklerinin bazen doğru çıktığı ifade edilince de bunların cinlerin kulak hırsızlığına dayandırılıp bir doğruya yüz yalanın karıştırılmasıyla ortaya çıktığını belirtmiştir. (5)

Kâhinlerle cin ve şeytanlar arasında bir iletişimin bulunduğunu kabul edenler, bunun Resul-i Ekrem’in (asm) nübüvvetinden sonra devam edip etmediği konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Bir kısmına göre cinlerin gökten haber aşırmaları nübüvvet öncesi döneme ait olup daha sonra böyle bir olay gerçekleşmemiştir. (6)

İbn Haldun’un da dahil olduğu bazı alimler ise, nübüvvetle birlikte gökten haber aşırmanın engellendiği ve sadece hayal gücüne dayalı kehanetin devam ettiği, Hz. Peygamber’in vefatından sonra ise cin ve şeytanlar vasıtasıyla haber aşırmanın tekrar başladığı görüşündedir. (7)

Bu kısa bilgiden sonra detaya gelince:

Şeytanlarla cinlerin gökten haber öğrenmek amacıyla kulak kabartmalarına istirak-ı sem denir.

Şeytanlarla cinlerin semadan haber öğrenmek için kulak kabartmaları Kuran-ı Kerîm’de bu terkiple ifade edildiği gibi(8) sadece sem kökünün türevleriyle de anlatılmıştır. (9)

Hadislerde de aynı terkip “şeytanların kulak hırsızlığı yapması” anlamında kullanılmıştır. (10)

Kuran, sözü edilen ayetlerde, şeytanların kulak hırsızlığı yaparak bazı sözler kapmak suretiyle elde ettikleri bilgileri kendilerine yakın buldukları kâhin vb. kişilere naklettiklerini, bu şekilde onları etkilemeye çalıştıklarını bildirmekte, ancak üzerlerine parlak ve yakıcı alevler yöneltildiğini, yıldızlar fırlatılarak taşlandıklarını, böylece göğün şeytanlardan korunduğunu, onların yüce sakinler topluluğunu (mele-i a‘lâ) dinleyemediklerini, bu husustaki her teşebbüste oradan atıldıklarını haber vermektedir.

Hz. Peygamber (asm) de meleklerin göklerde olup bitenleri kendi aralarında konuşurken kulak hırsızlığı yapan şeytanların duydukları haberleri yüzlerce yalan katarak kâhinlere ulaştırdıklarını söylemiştir. (11)

Diğer bir rivayete göre de Resul-i Ekrem’e (asm) kâhinlerin gaybdan haber verdiği yolundaki iddianın esası sorulunca, “Kâhinlere ait beyanların hiçbir değeri yoktur.” şeklinde cevap vermiş, “Fakat söyledikleri bazen doğru çıkıyor.” denmesi üzerine de “Bunlar kulak hırsızlığı olup cinlerin yüzlerce yalanla beraber kâhin dostlarına fısıldadığı sözlerden ibarettir.” buyurmuştur. (12)

İnsanlarca algılanamayan şeytan ve cin türünden varlıkların gayb aleminden haber öğrenmeye çalışmalarının Hz. Peygamber Efendimiz döneminde devam edip etmediği konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır.

Ebu Abdurrahman el-Herevî ve Maverdî’nin de içinde yer aldığı bazı alimlere göre haber hırsızlığı onun devrinde de sürmüş, ancak nübüvvet öncesinde olduğu kadar serbest şekilde yapılamamış, istirâk-ı sem‘a katılan şeytan ve cinler şihâba (bir nevi ışınlanma) maruz kalmıştır. (13)

İslam bilginlerinin büyük çoğunluğuna göre ise bu hırsızlık Resul-i Ekrem’in (asm) nübüvvetinden itibaren ortadan kalkmıştır. Çünkü Kuran-ı Kerîm’de, cinlerin kulak hırsızlığı yapmak için daha önce gökte tutunup kalacak yer buldukları hâlde, nübüvvetten sonra alev huzmeleri ve güçlü kuvvetli koruyucularla karşılaştıkları belirtilmiştir. (14)

Muteber hadis kitaplarında yer alan rivayetler de bu hususu teyit etmektedir. (15)

Peygamberlere melekler vasıtasıyla gönderilen vahyin, melekler gibi gayb alemine mensup olup onların bazı yeteneklerini taşıyan şeytan ve cin türünden varlıklar tarafından tahrif edilmesi, istikametinden saptırılması (16) veya kâhinlerin şahsında vahyin alternatiflerinin üretilmesi manasına gelen istirak-ı sem‘ bütün vahiyler için söz konusudur. Bu hususa yer veren beş ayetin dördünde şeytanların, yüksek topluluğun kendi arasındaki konuşmalarına vâkıf olamadıkları, kulak hırsızlığı yapmak isteyenlere de delip geçen parlak bir ışığın (şihâb) engel olduğu haber verilmektedir.

Cin suresindeki ayetlerde ise (17) Hz. Muhammed’in (asm) nübüvvetle görevlendirilmesinden sonra, daha önce kulak hırsızlığı yapabilen cinlerin artık bundan tamamen menedildiği belirtilmekte, bu husus hadislerde de yer almaktadır .(18)

İstirak-ı sem‘a dair ayetlerin üçünde konu kozmolojik oluşum ve düzen içinde zikredildiği hâlde (19) bazı müfessir ve hadis şarihlerinin olayın Hz. Peygamber’den önce vuku bulmadığını söylemeleri, istirâk-ı sem‘ tabirinin Cahiliye şiirinde bulunmadığı iddiasını bunun delilleri arasında zikretmeleri, hem ilgili ayetlerin örgüsü hem de Arap edebiyatı tarihi açısından isabetli bulunmamıştır. (20)

İstirâk-ı sem‘a dair ayetlerde yer alan şeytan ve cin ile şihâb ve mesâbîh kavramlarının mahiyeti hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Fahreddin er-Râzî ile Kadı Beyzâvî, Mülk suresindeki ayette yer alan “şeyâtîn” kelimesinin “kâhinler ve müneccimler” manasına da gelebileceğini ifade etmiş, bu durumda aynı ayetteki “rücûm” kelimesinin “onların zan ve kuruntuları” anlamında kullanıldığını söylemişlerdir. (21)

Elmalılı Muhammed Hamdi bu telakkiyi biraz daha destekleyerek nakletmiş, müneccim ve kâhinlerin telkinlerini parlak bir ışık gibi etkisiz hale getiren şihâbların Resul-i Ekrem (asm) ile ashabının yolundan giden alimlerin olabileceğini belirtmiştir. (22)

Ömer Rıza Doğrul (23) ve Muhammed Esed (24) şeytanların gaybdan haber verme iddiasında bulunan astrologlardan, şihâbların da bunların başarısızlığı ve hayal kırıklığından ibaret olduğunu ifade etmiştir.

Ömer Rıza Doğrul, istirâk-ı sem‘ konusuna açık şekilde yer veren ve bunun için cin kavramını kullanan Cin suresindeki ayetlere (25) yeni bir açıklama getirmezken Muhammed Esed cinlerin, küstah ve kibirli Yahudilerin kendilerini Allah’ın seçilmiş toplumu olarak görmelerine bir atıf olabileceğini ve astrolojiyi araç olarak kullanmalarına işaret sayılacağını söylemiştir .(26)

Özetle, şeytanlar ve cinler, Hz. Peygamber (asm)’den önce kulak hırsızlığıyla elde ettikleri bilgi kırıntılarını kâhin ve müneccimlere telkin ediyorlardı. Ayetlerin dördünde kulak hırsızlığı şeytana nisbet edilirken Cin suresinde ona atıf yapılmamakta ve sema haberlerini dinleme olayı cinlerin ifadesi olarak nakledilmektedir. Bunu, cinlerin kulak hırsızlığı yoluyla elde ettiği bilgileri insan türüne ve kendi türüne telkin ettikleri şeklinde açıklamak mümkündür. (27)

Kaynaklar:
1) et-Tûr 52/29; el-Hâkka 69/42.
2) el-Hicr 15/18; es-Sâffât 37/7-10; el-Cin 72/8-9.
3) el-En‘âm 6/112, 121.
4) Mesela bk. Buhârî, “Bedʾü’l-halk”, 6, “Tefsîr”, 15/1; 34/1; İbn Mâce, “Mukaddime”, 13.
5) Buhârî, “Tıb”, 46; “Tevhîd”, 57; Müslim, “Selâm”, 122-123
7) İbn Haldun, Muhaddime, I, 413; Mâverdî, Alâmü’n-nübüvve, Bağdad 1319, s. 103.
8) el-Hicr 15/17-18.
9) eş-Şuarâ 26/210-212; es-Sâffât 37/7-10; el-Cin 72/8-9.
10) Müsned, II, 14; Buhârî, “Bedʾü’l-halk”, 6, “Tefsîr”, 15/34, “Cihâd”, 174; İbn Mâce, “Mukaddime”, 13.
11) Buhârî, “Bedʾü’l-halk”, 6; “Tefsîr”, 15/1; İbn Mâce, “Mukaddime”, 13.
12) Buhârî, “Tıb”, 46; “Tevhîd”, 57; Müslim, “Selâm”, 122-123.
13) Mâverdî, s. 101-103; Kurtubî, X, 10; Süyûtî, Lakṭü’l-mercân, s. 171.
14) el-Cin 72/8-9.
15) Buhârî, “Tefsîr”, 72/1; Müslim, “Salât”, 149; Tirmizî, “Tefsîr”, 72.
16) krş. el-Hac 22/52-53.
17) Cin, 72/8-9.
18) Buhârî, “Tefsîr”, 72/1; Müslim, “Ṣalât”, 149.
19) el-Hicr 15/16-18; es-Sâffât 37/6-10; el-Mülk 67/3-5.
20) Taberî, XXIII, 26; Kurtubî, X, 10-12; XV, 66; XIX, 12; Süyûtî, el-Ḫaṣâʾiṣü’l-kübrâ, I, 278; krş. Müslim, “Selâm”, 124; Tirmizî, “Tefsîr”, 34.
21) Mefâtîḥu’l-ġayb, XXIX, 60; Envârü’t-tenzîl, IV, 298.
22) Hak Dini, VII, 5202-5206.
23) Tanrı Buyruğu, II, 421, 699, 869.
24) Kur’an Mesajı, II, 516-517.
25) Cin, 72/8-9.
26) Muhammed Esed, III, 1196.
27) bk. DİA, Kahin, Karin, İstirak-ı sem md.

Sorularla İslamiyet

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.