Alaettin TAŞKIN
FETÖ ihaneti ve din hizmetleri
Baş hain Fetullah Gülen’in başını çektiği ihanet hareketi (FETÖ) en kirli ve gerçekçi yüzünü 15 Temmuz meşum darbesiyle göstermiştir.
Öyle kirli ve hain bir şekilde ki milletin silahıyla millete kurşun yağdırmaktan, meclisi bombalamaktan kaçınmayacak bir şekilde gerçek yüzlerini ortaya koymuşlardır.
Bir ihanet hareketi olan FETÖ, hizmet ettiği Batı adına ve Amerika/Nato'nun derin desteğiyle Türkiye’yi resmen işgale kalkıştı.
Kırk yıllık bir yatırımla devletin tüm kurumlarına sızan bu ihanet hareketi Türk siyasal sistemi için çok büyük bir krize sebep olmuştur.
Ancak bundan daha vahim bir sonucu ise dine olmuştur.
Evet, baş hain Fetullah Gülen en büyük ihaneti dinimize etmiştir. Yıllarca dinimizi kullanıp bir hoca, bir vâiz olarak Anadolu'nun saf insanlarını - dine değil- kendine bağlayarak müthiş bir ihanet şebekesini kurmuştur.
Haliyle bu ihanet şebekesi en büyük zararı dini alana vermiştir. Çünkü milletin din hizmetlerine ve dindarlara olan güveni ciddi oranda sarsılmıştır.
Hele ki ümmet kadar masum ve üretken bir kavram olan "cemaat" kavramı bu Fetö yüzünden neredeyse artık müslümanların ağzına almaya çekinir olduğu bir kavram haline geldi.
Bu durum toplumun din hizmetlerine ve dindarlara bakışında çok ciddi bir krize yol açmıştır. Eğer birileri bu krizden çıkış yolu olarak topluma laiklik gibi diğer bir ihanetin ürünü olan klişeleri dayatırsa iyi bilinsin ki laiklikle toplumsal birlik bütünlük ruhu yani milliyet hamuru asla yoğrulmaz. Aksine laiklikle toplumun birlik ve bütünlüğü iğne ipliğine bağlı hale gelmiş olur.
Bu millet laiklikten çok çekti. Kimse bize laiklik zırvaları okumasın. Halkımızın ihtiyacı dinimizi topluma ve gençliğe bütün siyasetlerden ve tüm dünyevi menfaatlerden arınmış bir şekilde sunulmasıdır.
Böylece bu topluma bu gençliğe dini değerleri benimsetilerek halkımız dünyevi ve uhrevi sıkıntılardan, fitnelerden ve azablardan kurtulmuş olur. Hem din hizmetlerine ve dindarlara olan güveni tekrar kazanılmış olur. Hem de halkımızın birlik ve bütünlüğü adına toplumun çok geniş kesimlerince kabul gören "din kardeşliği" ile milliyetimizin temelleri çok sağlam bir zemine oturtulmuş olur.
Baş hain Fetullah Gülen yüzünden bir diğer zarar Risale-i Nur'a ve Nurculuğa olmuştur. Aslında Fetullah Gülen hiçbir zaman ne nurcu oldu, ne de bizzat Risalelerden ders yaptı. Aksine o hain 1960'larda dindar toplumda büyük değer verilen Nurculuğu ve Risale-i Nur'u kendini topluma kabul ettirmek için kullandı. Ancak Rabbimizin inayetiyle hiçbir zaman Risale-i Nurla ve Nurculukla bütünleşmedi/ özdeşleşmedi. Sadece Risale-i Nurun/Nurculuğun periferisinde/dış çevresinde bulundu, konuşlandı. Şu da var ki Fetullah Gülenin Nurculuğun periferisine kalmasında bazı nurcu grupların aşırı iyimser safdilane anlayışlarının etkisi olmuştur.
Ancak baş hain Fetullah Gülen yüzünden Risale-i Nur'a hiçbir leke gelemez. Azcık bir zahmete katlanıp Risale-i Nur'dan birkaç sayfa okuyan her kişi bunu çok rahatlıkla görür. Nasıl ki Fetullah Gülen yüzünden –her dem dilinden düşürmediği - Hz. Nebi'nin(as.m.) hatırasına ve sahabe hayatına sümme haşa bir leke gelmediği gibi periferisinde/dış çevresinde bulunmakla kendini topluma kabul ettirme amacı güden FETÖ yüzünden Risale-i Nur'a da bir leke gelemez.
Bugün toplumun dini alanda en çok ihtiyaç duyduğu şey, ehl-i sünnet akaidinin ve Kur’an’ın imanî hakikatlerinin sağlam bir şekilde eğitimi ve kazanılmasıdır. Bunu da bu zamanda en güzel şekilde yapan Risale-i Nur'dur. Aklı başında ve insaflı bir nazarla Risale-i Nur'u inceleyen her kişi bu kanaate varacaktır. Evet, Risale-i Nur, baştan sona Kuran'ın imanî boyutunun mükemel bir tefsiri, izahı ve ispatı; risalet-i Muhammediye'nin(a.s.m.) harika bir anlatımı; sünnet-i seniyyenin ihyası, ibadetlerin derûni manlarının muhteşem bir keşşafı; ahlak-ı İslamiyenin en güzel imtisali ve uyulması ve iman ve Kur’an için vatan ve millet selametine hizmettir.
Başta belirttiğimiz gibi bugün topluma, gençliğe dinin tüm siyasetlerden ve bütün dünyevi menfaatlerden arınmış olarak sunulması gerekir. İşte merhum Bediüzzaman Said Nursi tebliğini, hizmetini tamamen bu esaslar üzerine kurmuştur. Bediüzzaman’ın lahikalarını, mektuplarını okuduğumuzda en çok vurgulanan meselenin bu olduğu apaçık bir şekilde görürüz. O, ısrarla din hizmetlerinde bulunanlara siyasal ve dünyevi ve hatta dini tüm menfaatlerden kaçınmalarını salık verir.
Şimdi gerçekten halkımızın Kur’an’ın manasını ve Sünnet-i seniyyeyi sahih bir şekilde örenip dindarlaşması için, ehl-i sünnet akaidini güzelce kavrayıp sapkın fikirlerden, fitne ve fesat odaklarından uzak durabilmesi için ve toplumsal birlik ve bütünlüğün sağlanmasıyla milliyet ruhunun oluşması için başta Risale-i Nur olmak üzere ehl-i sünnete bağlı sahih eserlerin okutulması halkımızın elzem bir ihtiyacıdır. Bu amaca hizmet eden cemaat ve tarikatların hizmetlerini güzelce yapabilmeleri milletimiz iç hayatî öneme haizdir. Gelecek yazıda bu manada elimizden geldiğince kamuoyuna birkaç öneride bulunmaya çalışacağız.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.