Film ve Bediüzzaman

“Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?”

Bediüzzaman her büyük insanın acılarını,  zorluklarını görmüştür. Hz Hüseyin'in (r.a.) başına gelenler, Ehl-i Beyt'in yaşadıkları, Ebu Hanife’nin ızdırabları dışında ne bekleniyordu ki onun için? Sonuçta, yaşananlar  kesinlikle kişiselleştirilmemeli; kişiler, olaylar önemli değil, fikirler değerlidir. Risale-i Nur ile ilgili çizilen hedefler yakalanmazsa çekilen sıkıntının anlamı eksik kalır, Said yoktur sadece Risale-i Nur vardır. Tarihçe-i Hayata bakılırsa Risale-i Nur görülecektir.

Tarih göstermiştir ki: kişilere bağlanma yobazlaşmayı, sonunda yozlaşmayı getirir. Hadisat geçicidir, fikriyat kalıcıdır onları parlatmak gerekir,

Bediüzzaman’ın fikriyatı budur;  Mu’cizat-ı Ahmediye (a.s.m.) risalesi ve Peygamberimizi (a.s.m.) anlatan bölümler buna örnektir, önemli olan sünnet-i seniyye ve basta Kur’an’dır.  Herşeyin değeri meyvesiyle ölçülür. Saykalü’l İslam gereklidir. Eğer Peygambere (a.s.m.) tapıyorsanız bilin ki o ölmüştür, ancak Baki olan Allah’tır (Ebubekir (r.a.) tavrı) herkes ölür, herşey yer değiştirir, ancak Allah ve O’nun insanlara gönderdiği kelam-ı ezelisi, Kur’an’ı bakidir. Risale-i Nur'un her faniye bakışı bu şekildedir.

Risale-i Nur hareketi zevk-i maneviyi (neşe) esas almaz, bu yönüyle tasavvuftan ayrılır; hakikati yani marifeti esas alır. Kur’an'ın yüksek burçlarına aklı da taşır, bu nedenle birebir rabıtalar, kişilere bağlı huzur ile hakikatle muhatap olmayı denemez; bu nedenle Said de bir yol arkadaşıdır, olsa olsa öncü olur, Üstad payesini kabul edebilir. Huzura çıkaracak referans Kur’an, sünnet ve bu zamanın yansıması olan Risale-i Nurlar’dır (nur parçalarıdır, lem’alarıdır, şuȃlarıdır).

Unutmamak gerekir ki, Bediüzzaman'ın malum hadisede M.Kemal'le olan tartışmasının sebebi iman ve namazdır. Mücadele budur, başka bir sebebe gerek yoktur; ancak sonrası için fark şudur: Üstad, kendisi bu olayı kişiselleştirmeyip mücadelesini kendini tamamen iç dünyasına çekip önce kendi nefsinde dönüşümü gerçekleştirmek yönüyle çalışmıştır. İkinci Said budur, yalnızca Kur'an konuşmaktadır. Ancak karşı taraf bu olayı kişisel bir intikama dönüştürmüş, fikri düzeyine güvenmediğinden ya da yetersizliğinden sadece zorluk, eziyet, iftira ve intikamla karşı cevabını verebilmiştir. Yoksa fikri çürütseydi bunlara gerek kalmayacak, Nursî zaten mağlup olacaktı. Burada Nursȋ'nin yolu fikre çalışmaktır; karşı tarafın tavrı ise kişisel durumlar üzerinden (siyaset) sonuçlar almak seklinde olmuştur.

Nihayet insanlar ve olaylar geçer, fikriyat kalır. Son darbeyi de ilk darbeyi de vuracak sadece fikirlerdir. Bunlarla siyaset yoluyla mücadele edilmez, edilse de mağlub edilmez, edilse de kalıcı olmaz. Yapılan zulümlerin aynen karşılık bulması istenirse aynı akıbet hâsıl olur, karşıdakinin topuzunu alıp kullanmak Risale-i Nur'un mesleği değildir.

Elimizde Nur vardır, en yüksek hakikat imandır, sonra namazdır. Bütün mesele bundan ibarettir. Aksini ispat eden eder, yoksa karsı çıkan yönetici de olsa eşkıyadır; cevabını alır. Zulmetse dünyayı olmasa da cehennemi yaşatır. Zalim olur.

Bununla birlikte, Bediüzzaman'ın yaşanmışlığa dayalı düşünmeleri yoktur; bir aşkın, bir nefretin, bir olayın etkisiyle fikir yapısı oluşmamıştır. Sadece Kur’an’dan neşet eden fikirlerdir; ne garbın fünunu ve şarkın ulûmudur, yalnızca hakikattir. Anlatımları bile gerçek olaylar üzerinden değil genelde kurmacalar üzerinden oluşturulur, kişiselleşmeden uzak kalmak arzusu üst düzeydedir.

Bediüzzaman fikriyatının en önemli kavramlarından biri mana-yı harfi ve mana-yı ismi ayrımıdır. Birşeyin kıymeti makamı nisbetindedir. Herşeyin bir makamı vardır. Bizzat önemi ‘bir'se bulunduğu bütün içersindeki konumundan gelen değeri binler olabilir.

Abdülkadir Geylani gelse milyonlar talebelerin olacak, yalnız şu mesleğinden taviz ver dese yine de zerrece taviz verilmeyecektir.

Bu yüzden, günlük siyasi dile (rövanşist bir dil) değil fikrin, imanın sinemasına odaklanmalı (sinema-i rabbani), Nur Talebeleri bunun üzerinde çaba göstermelidir.

Mevlȃna gibi herkese ve her kesime hitap etmeli, ancak bu fikir yoluyla yapılmalı; pazarlama unsuru olmamalı, herkes kendine birşeyler almalı, kendinden birşeyler bulmayı beklememelidir.

Konuyla ilgili Üstadın cevabını rüya âleminde beklemek ise Nur'un mesleğinde yoktur. Bunun için, sevgili talebesi Abdullah Yeğin Bediüzzaman'ın cevabını Hür Adam filmini izledikten sonra vermiştir:

"Üstad bana bağlanmayın, kitaba bağlanın, Risale-i Nur'a bağlanın diyor... Risaleleri okuyun; şahsa bağlanmayın, hakikate, delillere, bürhanlara tabi olun.. şahısların peşinden gitmeyin. Üstadı anlamak için Risale-i Nuru okumak lazım. Ölü hayat veremez, bu resimler, vesaireler: kitap okumak kadar olmaz. Risale-i Nuru okurlar... Risale-i Nuru okumakla, ancak Üstad tanıyabiliriz".

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
12 Yorum