İsmail AKSOY
Gaflet mevsimine dikkat!
Üstad Bediüzzaman (r.a) dikkatimizi çok önemli bir mevsime çekiyor. Âdeta uyanık ve zinde kalmamız gerektiğini öğütlüyor. Fizikî mânada gevşekliğe ve atalete düşmemiz neticesinde, mânevî bakımdan da kayıplar yaşayabileceğimizi, ebedî zararımıza nefislerimize haksızlık yapmış olacağımızı vurguluyor.
“Bu yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maişet meşgalesi hengâmı ve şuhur-u selâsenin çok sevablı ibadet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silâhla değil, diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle; gayet kuvvetli bir metanet ve vazife-i nuriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa, Risale-i Nur’un hizmeti zararına bir atalet, bir fütur ve tevakkuf başlar.” (Barla Lahikası, 41)
Şu tatil beldeleri diye insanların iştihasını kabartan, her taraf turistik otel, diskotek, bar, pavyon, içkili gazino ve lokanta dolmuş, firma isimleri bile ecnebi, bir Avrupa gibi, mânevî atmosferden tamamen uzak ve kültürümüze yabancı; inançlarımızın ve kültürümüzün izleri silinmiş; dağ, taş, ova, orman tüm sahiller parsellenmiş, camisiz, mescidsiz, ma’betsiz güya deniz kentler oluşmuş; tek gaye ve hedef eğlenmek, gününü gün etmek, gaflet ve günah kirleriyle tozlanmış bedenlerin denizde paklandığını düşünürken daha da kirlenmek ve günah bataklarında boğulmak tehlikesiyle can çekişen genç dimağların, körpe bedenlerin ebediyet kesbetmeleri gerekirken, hayatın başlangıcında bir heves ve nefsânî arzular tuzağında eriyip gitmesi ne hazîn bir manzara değil mi?
Sanırsınız ki, Yunan adalarında, ecnebî diyarlarda ruhsuz, şaşkın, başıboş insanlar… Kendi ateşlerini ve kendilerini yakacak narlarını avuçlama yarışında bir izdiham ve öldürülen günün matemi yerine sahte gülücük ve tebessümlerin buruk tezahürleri Arş-ı Â’lâyı rahatsız ediyor… Sabahlara kadar işlenen fütursuz isyanların, sınırsız özgürlük nâraları, yüzlerden indirilen haya perdeleri, mimsiz medeniyet, Süfyaniyet ve Deccâliyet adına sergilenen sözüm ona sosyal aktiviteler (!), yozlaştırılan ve dinden tecrîd edilmek istenen bir neslin ne denli acınacak bir vaziyete sokulduğunun bahtsız bir resmi ve görüntüsü olarak ciğerlerimizi dağlamaktadır.
Tatil deyince, bazılarının sandığı ve yaptığı gibi ruh, fikir, tefekkür, ibadet, evrad, ezkâr, okuma, müzakere ve mutâla’a gibi fonksiyon ve dinamikleri bir tarafa bırakıp; gayesiz, hedefsiz, programsız bir anlayış ve fikir kıtlığı içinde zamanı katletmek, muattal ve bozuk bir makanizma haline sokmak, cisim, ruh ve latifeleri nefsin, şehvetin, ahlâk-ı rezîlenin ve süflî hevesâtın tahakkümüne terk etmek şeklinde anlaşılmakla yıkım başlamakta, hayvânî hisler hâkim olmakta, insânî vasıflardan uzaklaşılmaktadır.
Bâtılı, sapıklığı, sefih ve basit yaşayışları tasvir gibi bir niyete sahip değilim. Sâfî zihinlerin bu pisliklerden beri olması gerekir.
Bizim de böyle bir atmosferde zaman geçirdiğimizi düşünmeyeceğinizi biliyorum.
Allah’a şükürler olsun ki, memleketin manzarası bunlardan ibaret değil… Yüzlerce mekânda, yüzlerce, binlerce Kur’ân ve Nur dersleriyle binlerce gencimiz geleceğimiz adına güzel müjdeler fısıldamakta, etrafa yaydıkları iman ve nur esintileriyle gönüllerimizi ferahlatmakta, kirlenen mânevî havamıza Kur’ânî nefesleriyle soluk aldırmakta, böylece tek teselli ve ümit kaynağımız olmaktadırlar…
Ey her iki dünyasını da ma’mûr etmek isteyen aziz ve muhterem Müslümanlar! Yatırımlarınızı, programlarınızı insan yetiştirme üzerine yapmazsanız, Kur’ân dâvasında iddia sahibi olamazsınız… Dünya çok gelişmelere hâmile… Şartlar sür’atle değişiyor, düşmanlar kuvvetli, nefisler dizgin tanımıyor… Şuurlu, takva sahibi gençler ve nesiller yetiştirmek için çok çalışmamız lâzım… Kitap ve Sünnet çerçevesinde akidesi sağlam, imânı güçlü nesillerin devamı, bu tehlikeyi bertaraf edebilir. İslâmî hizmetleri mâlen, bedenen, fikren, mânen candan ve gönülden destekleyerek bu yangını söndürebilir, bu vatanın elden çıkmasını önleyebilir, ecnebî hâkimiyetine dur diyebilir, küfre biiznillah set çekebilir, İslâm hâkimiyetinin önündeki mânileri kaldırıp fütûhatların startını verebiliriz.
“Cennet adamlar istediği gibi, Cehennem de adam ister.” (Emirdağ Lâhikası, 42)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.