Gece gündüz Risale-i Nur okuyan the imam
Beş parmağında 10 marifetiyle herkesin tanıdığı Cevat Hoca'yı sizinle de tanıştıralım istedik
Meryem Çelik'in haberi:
Rize'de, emekli imam Cevat Şahin'i tanımayan yok. Beş parmağında 10 marifetiyle herkesin tanıdığı Cevat Hoca'yı sizinle de tanıştıralım istedik. Bu amaçla Rize'nin Çayeli ilçesindeki Erenler Köyü'nün yolunu tutup, yeşilliklerin arasında Hat Sanatçısı-İmam Cevat Şahin'i bulduk. Önce kendisini kendisinden dinleyerek başladık muhabbete... Nüfus kağıdında 1941 doğumlu yazsa da asıl doğum tarihi 1933. Malum, yolun olmadığı, arabanın icat edilmediği dönemlerde yeni doğan bebekleri günü gününe nüfusa yazdırmak gibi bir imkanı yok büyüklerin. Erenler Köyü'nde doğmuş. Karadenizli bir çok uşak gibi (erkek çocuklara verilen yaygın bir isimdir) önce Kur'an öğrenerek başlamış eğitim hayatı. Kur'an eğitimi konusunda istikbal görülünce Yavuzlar Köyü'nden Hafız Mehmet isimli bir hocanın vasıtasıyla hafızlık yapmaya başlamış. Henüz Demokrat Parti'nin yeni iktidar olduğu, Kur'an öğrenmenin de biraz daha serbest hale geldiği yıllar. 1954 yılında icazetini alınca İstanbul'a giden Cevat hoca, bu süre içerisinde Kur'an talimi ve Arapça tahsilinde bulunmuş.
HEM İLİM EHLİ HEM SANAT...
İslami ilimler konusunda merhale katettikten sonra İstanbul Sağmalcılar'da Sabri Ülker'in yaptırdığı ve tüm giderleri Ülker tarafından karşılanan bir camide imamlık yapmaya başlamış. 1,5 yıllık görevinin ardından 1965 yılında memlekete geri dönmüş ve kadrolu olarak göreve başlamış. Cevat Hoca, memleketinin çeşitli köylerinde görev yaptıktan sonra son olarak kendi köyünün imamı olmuş ve tam 21 yıl hizmet etmiş. Toplam 36 yıllık imamlık yaptığını gururla anlatıyor. Cevat Hoca, sadece İslami ilimler konusunda değil, sosyal alanda da boş durmamış: "Çayeli'nde okurken bir arkadaşımı yağlı boya ile besmele yazarken gördüm. Çok hoşuma gitti ve içimden "Ben de bu işi yapabilirim" dedim. Yağlı boya ile cam üzerine bu sanatı yapmaya başladım. Çayeli'nde kaldığım süre boyunca cam boyama işi ile uğraştım." diyerek anlatıyor sanatla ilk tanışmasını... Özel siparişler alacak kadar ilerlemiş bu alanda. Kenarlarını Ayet'el Kürsi ile süslediği gelin aynaları çok ilgi görmüş.
"KİMSEDEN AHŞAP OYMA DERSİ ALMADIM"
İstanbul'a gezmeye geldiğinde Beyoğlu'nda bir dükkânın vitrininde ağaçtan yakma, kabartma ve oyma levhalar görünce camdan vazgeçen Cevat Hoca, "Cam üzerine yapmış olduğum levhaların kırılma ihtimali vardı. Emek verdiğim eserlerin kaybolup gitmesini istemiyordum. Bu nedenle uzun ömürlü olması için ağaç işine yönelmeye karar verdim. Hiç kimseden ders almadan ve kendi hevesimle bu işi öğrendim." diyor. Ahşap levhaları yakma, kabartma ya da oyma tekniğiyle oluşturan Cevat Hoca, bunların içerisinde en zahmetli ve en kıymetli olanının oyma eserler olduğunu anlatıyor. Kabartma levhaları üç kere elden geçinip, karbon kâğıdı yardımı ile kontraplağa aktarıyor. Sonra da kıl testere ile kestikten sonra parçaları zımpara ile temizliyor. Bu işin en zor kısmı, kesilen parçaların orantılı bir şekilde levhaya yapıştırılması. Bu işlemden sonra da levhanın tümünü vernikliyor.
YENİ NESİL SABRETMEYİ BİLMİYOR
Levhalarıyla Çayeli'nde iki sergi açan Cevat Hoca, sanatını başkalarına öğretmeyi çok istiyor. Hatta bu konuda hevesli gençler de bulmuş. Ancak 4-5 öğrenciden hiç biri sanatı devam ettirme konusunda sabır gösterememiş. Cevat hoca, "Bu sanatın öğrenme kısmı çok uzun değildir. Benim öğretecek olduğum kısım iki günlük bir süreçtir. Ancak gerisi kişinin kendi heves ve sabrı ile alakalıdır. Ne kadar istekli ve sabırlı olursa o kadar iyi iş ortaya çıkar. Yoksa para vs. için bu iş yapılmaz. Bu iş gönül işidir." diyor.
Cevat Hocanın elinde yaklaşık 200'e yakın tablo var. Bu sanatı para kazanmak için yapmadığını, bu yüzden satmayı öncelikli olarak düşünmediğini ifade ediyor. Cevat Hoca, aynı zamanda iyi bir Risale-i Nur okuyucusu. Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden Şemsettin isimli bir tanıdığı vasıtasıyla ulaştığı Risaleleri gece gündüz okuduğunu anlatan Cevat Hoca, Bediüzzaman'ı sevmesinde Ali Ulvi Kurucu'nun da büyük etkisi olduğunu ifade ediyor. Hatta, Ali Ulvi Kurucu'nun Bediüzzaman'a yazdığı bir şiirden etkilenerek şiir yazmaya da başlamış.
RİZE'DE SİLAHA MERAKLI OLMAYAN MI VAR
Her Rizeli'de olduğu gibi Cevat hocanın da epeyce silah merakı var. Kıl tüfeğinden otomatik av tüfeğine, kurusıkıdan 14'lüye kadar koleksiyonunda 5-6 silahı olduğunu söylüyor. Bu silahların bir kısmının babasından yadigar olduğunu ifade eden Cevat Hoca, babasının da silah işine çok meraklı olduğunu aktarıyor. Bunların yanı sıra, üç tane fotoğraf makinesi var Cevat Hocanın. Ara sırada fotoğraf çekimleri de yapıyor. İlk makinesi Zenith marka. Hâlâ sağlam olarak duruyormuş. Cevat hoca, işini görecek kadar bilgisayar kullandığını hatırlatmayı da ekliyor.
MOTOR DEYİNCE AKAN SULAR DURUR
Cevat Hoca'yla uzun uzun uzadıya muhabbet etmek istiyorsanız, garajdaki motorlar sizin mi diye sormanız yeterli. Çünkü cevabı "Şimdi en can alıcı noktaya geldin işte" oluyor. Motor dedin mi onun için akan sular duruyor. Devamını Cevat hocadan dinleyelim: "En pahalı, en lüks araba bile olsa vız gelir. Motor benim için ayrı bir tutkudur. Arabam da vardır, ama hiç yüzüne bakmam. Motorumla çocuğum gibi ilgilenirim. Son motorumu iki ay önce İstanbul'a giderek aldım. İlk motorum da 1966 yılında Almanya'dan getirilen ilk BMW marka motorlardan. 4.200 liraya almıştım. Hâlâ garajda durur. Elimde şu an son aldığım motor ile ilk aldığım motor durmaktadır. Bu yaşta, motor alarak gençlerin bile diline düştüm. Sen bizim önderimizsin diyorlar."
MÜFTÜYE ŞİİRLİ DİLEKÇE YAZMIŞ
Cevat hoca, Cuma namazı kılmak için yeterli sayıda cemaatin olmadığı bir gün, durumu müftüye bildirmek için düşüncelerini şiire dökmüş. Epeyce uzun olan şiirinden aklında kalanları bizimle paylaştı
Günlerden Cuma,
Üç kişi bulamadım
cumayı kılmaya,
Adil ile beraber başladım
düşünmeye,
Hesap ettim cemaat
gitmiştir sağa sola,
Yusuf dayı gitmiştir
çeklerini almaya,
Hasan dayı gitmiştir
Şerifli'ye kılmaya,
Haydar Çakır gitmiştir
hamsi balık tutmaya,
Kimisi de gitmiştir
motoru yüzdürmeye,
Ey Çayeli müftüsü bir
sualim var sana,
Ya beratı al burdan,
ya da adam gönder bana...
Yeni Şafak