Geceleyin namaz için kalk, Kur’ân’ı da tâne tâne oku!
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Müzzemmil Suresi 1-9. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
1 . Ey müzzemmil olan (elbisesine örtünüp bürünen peygamber)!
2 . Bir kısmı hâriç, geceleyin (namaz için) kalk! (*)
3,4 . (Gecenin) yarısı kadar (namaz kıl) veya bundan (yarısından) biraz eksilt yâhut onu artır (serbestsin), Kur’ân’ı da tâne tâne oku!
5 . Çünki biz, senin üzerine (kıymeti pek) ağır bir söz (Kur’ân) bırakacağız (vahyedeceğiz)!
6 . Şübhesiz ki gece kalkışı, (Kur’ân’ı anlamada kalbe) alabildiğine uygun ve kırâate daha elverişlidir.
7 . Çünki senin için gündüz vaktinde, uzun bir meşgûliyet vardır.
8 . O hâlde Rabbinin ismini zikret ve herşeyden alâka(nı) keserek O’na yönel! (**)
9 . (O,) doğunun da batının da Rabbidir; O’ndan başka ilâh yoktur; o hâlde (kendine, yalnız) O’nu vekil edin!
(*) “Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem âlem-i berzahı (kabir âlemini) ifhâm ile (bildirmekle), rûh-ı beşer (insan rûhu) rahmet-i Rahmân’a (Allah’ın rahmetine) ne derece muhtâç olduğunu insana hatırlatır. Ve gecede teheccüd (gece namazı) ise, kabir gecesinde ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir, îkāz eder ve bütün bu inkılâbât (inkılâblar) içinde Cenâb-ı Mün‘im-i Hakîkî’nin (hakîkî ni‘met verici olan Allah’ın) nihâyetsiz ni‘metlerini ihtâr ile (hatırlatmakla) ne derece hamd ü senâya (övülmeye) müstehak olduğunu i‘lân eder.” (Sözler, 9. Söz, 27-28)
(**) “(Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm) dîninde bulunan bütün ibâdâtın (ibâdetlerin) bütün envâında (çeşitlerinde) en ileri olması ve herkesten ziyâde takvâda bulunması ve Allah’dan korkması ve fevkalâde dâimî mücâhedât (savaşlar ve mücâdeleler) ve dağdağalar (ızdırablar) içinde, tam tamına ubûdiyetin (kulluğun) en ince esrârına (sırlarına) kadar mürâat etmesi (uyması) ve hiç kimseyi taklîd etmeyerek tam ma‘nâsıyla ve mübtediyâne (ilkolarak) fakat en mükemmel olarak, hem ibtidâ ve intihâyı (başlangıç ve sonu) birleştirerek yapması; elbette misli görülmez ve görülmemiş.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 119)