Genç Nur talebeleri sadeleştirmeden rahatsız

Genç Nur talebeleri sadeleştirmeden rahatsız

"Genç Nur Talebeleri" adıyla Facebook'ta bir araya gelen gençler sadeleştirmeyle ilgili kamuoyu açıklaması yaptılar

Risale Haber-Haber Merkezi

Risale-i Nur'un sadeleştirilmesine farklı tepkiler gelmeye devam ediyor. "Genç Nur Talebeleri" adıyla Facebook'ta bir araya gelen gençler sadeleştirmeyle ilgili kamuoyu açıklaması yaptılar.

Grup kendini şöyle tanıtıyor: "Genç Nur Talebeleri, Büyük Nur Dairesi'nin herhangi bir grubuna mensup olmamakla birlikte hiç bir grubun da karşısında değildir. Risale-i Nur ve Üstadımız Bediüzzaman adına doğru bildiklerimizi söylemekten şaşmayacağımız gibi, yanlışları da uyarmaktan çekinmeyeceğiz..."

İşte Genç Nur Talebelerinin açıklaması:

GENÇ NUR TALEBELERİ OLARAK RİSALE-İ NUR'UN SADELEŞTİRİLMESİ HAREKETİNE BAKIŞIMIZ...KAMUOYUNA DUYURULUR...

Risale-i Nurlar, telif edilmeye başlandıkları günden bugüne birçok insanın Kur’an ve Hz. Peygamber (a.s.m.) ile tanışmasına vesile oldu. Birçok kesimden insan Risale-i Nurlar aracılığıyla Kuran'ın verdigi mesajı daha net bir şekilde anlama imkanına kavuştu. Ve birçok insan, yeryüzündeki var oluş amacını en berrak şekilde kendilerine anlatan “Kuran'ın bu yüzyıldaki tefsiri” Risale-i Nur'a ve muhterem müellifine bu nedenle minnettardır. Aşağıda maddeler halinde kamuoyunun bilgisine sunulan bildiri bir grup Risale-i Nur okuyucusu gencin Risalelerin metinlerindeki sadeleştirme girişimi ve bu girişimler etrafında gelişen tartışmalara olumlu bir katkı sunabilmek amacıyla hazırladığı bir metindir. Bu girişimi Risale-i Nur ve onun muhterem müellifine bir vefa borcu olarak gördüğümüz için değerli okuyuculardan da meseleyi o noktadan değerlendirmelerini ve bir artniyet aramamalarını can-ı gönülden istirham ederiz.

1. Risale-i Nur, üslup ve dili itibariyle yazıldığı dönemin kelime ve kavramlarıyla konuşmaktadır. Lakin bu kelime ve kavramlar zamanla dönüşüm ve tahrife maruz kalan kelimelerden ziyade İslam kültür ve medeniyetinin ana kaynağı olan Kur'an, hadis ve bu kaynaklar çevresinde tedvin ve teşekkül etmiş ilimlerden intikal etmiş ve alıntılanmışlardır. Dolayısıyla Risale-i Nur'un dili, İslam’ın asıl kaynaklarına okuyucusunu ulaştırmak ve onlarla irtibat kurmasına yardımcı olmak gibi bir fonksiyonu da içerir. Risale-i Nur'un dili İslamca ve Kurancadır. Değiştirilmesi onun bu misyon ve görevini engellemek anlamı taşır.

2. Risale-i Nur bir ilimdir. Ve insanın yaratılış gayesi açısından bakıldığında başka hiçbir ilim dalıyla kıyaslanmayacak derecede kutsiyet ve hayatî bir öneme haizdir. Bu ilim esma-i hüsna üzerinden yaratılışı ve yaratıcıyı tanıma gayreti olan marifetullah ilmidir. Bir mümin ve Müslüman olarak en önemli görevimiz bu ilmi öğrenmek olmalıdır. İlim öğrenmek ise istikrar ve gayret ister. En ufak ve geçici bir dünya menfaatını elde etmek için yıllarca uğraşan bir müslümanın, asıl vazifesi için kolaycılığa kaçıp gayret ve himmetini sarfetmemesi neyle telif edilebilir? Vicdan ve idraklere havale ediyoruz.

3. Bir eserin üzerindeki tasarruf hakkı evvela ve tümüyle eserin müellifine aittir. Hiç kimse hangi vasfa ve maddî ve manevî konuma sahip olursa olsun bir kitabın üzerinde müellifinden izinsiz tasarruf hakkına sahip değildir. Bu hem İslamî hem de insanî bir hak olarak sahibine verilmiştir. Kul hakkını istismar edecek ve onu zedeleyecek yeryüzünde hiçbir gerekçe gösterilemez. Hiçbir yüksek ideal ve iyi niyet kul hakkını görmezden gelmeye imkan tanıyacak bir meşruiyet aracı olamaz. Bu mesele, herşeyden önce Kuranî bir adalet olan adalet-i mahzanın zedelenmesi anlamına gelir ki, bunun mesuliyetini hiçbir ferd yahut cemaat kaldıramaz.

4. Yukarıdaki maddeye bağlantılı olarak Bediüzzaman Said Nursî ne hayatında ne de eserlerinde tanzim ve şerh dışında bir tasarrufa kimseyi yetkilendirmemiştir. Hukukî ve manevî haklarının korunması hususunda resmî ve şifahî olarak görevlendirdiği kimseler ise böyle bir tasarrufun olamayacağı konusunda hem fikirlerdir.
Dolayısıyla hem müellifinin hem de bu konudaki yetkin ağızların bunca itirazına rağmen iyi niyetler uğruna böyle bir girişimde bulunmak yapılan bu yanlışı meşrulaştırmayacaktır. Zira iyi niyetler güzel şeylerin başlangıcı olmalıdırlar; kötü sonuçlarını bahanesi değil!

5. Bu mesele bir içtihad meselesi değil, bir şahsın en insanî ve İslamî bir hakkı olan, eseri üzerindeki tasarruf ve söz sahibi olma hakkının engellenmesi ve görmezden gelinmesine matuf bir girişimdir. Hiçbir mercinin iyi niyetler ve hayırlı idealler adı altında bir müellifin eserine müdahale hakkı yoktur.

6. En sıradan bir eserin diline müdahalenin bile eserin orijinalitesi ve dokusundan bir şeyler götürdüğü gerçeği ortadadır. Özellikle dil ve üslup üzerinde çok ehemmiyetle durmuş ve bunu Muhakemat adlı kitabında oldukça tafsilatlı bir şekilde açıkladıktan sonra eserlerini kaleme almış bir müellifin eserlerine müdahale söz konusu olunca bu tehlike kat be kat artacaktır. Bu meselede ehil olmak gibi bir meşrulaştırıcı konum yoktur ki, bu konum üzerinden esere müdahale hakkı doğsun! Kaldı ki, ehil olarak görülen edebî çevrelerin buna izin vermemeleri ve örneğin Necip Fazıl Kısakürek gibi edebiyat üstadlarının girişimine rağmen bizzat müellif tarafından kabul edilemez ve başarısız bulunarak engellenmesi, sadeleştirmenin yapılmaması konusunda bir açık kapı bırakılmadığına dair ipucu vermiyor mu?

7. Bunun yanında sadeleştirme girişiminde bulunan ehl-i himmetin bu girişimlerini yanlış bulmakta birlikte, diğer grupların (meseleyi ilmî ve hukukî yönden eleştirenler dışında) sözü edilen cemaatin başka alanlarda yaptığı onca gayret, hizmeti görmezlikten gelircesine bir tutum sergilemelerini de doğru bulmuyoruz. Zira Risale-i Nur’un talebelerine kazandırması gereken en temel vasıf olan şefkatten yoksun eleştiriler ve birkaçı yüzünden her türlü hasenatı yok saymaya matuf toptancı yaklaşımları da şiddetle kınıyoruz. “Biz muhabbet fedaileriyiz. Husumete vaktimiz yoktur” diyen bir Üstadın talebeleri olarak böylesi gayr-i ahlakî söylem ve tavırların karşısında olduğumuzu da ikrar ediyoruz. Kuranî adalet olan adalet-i mahza açısından da bu kardeşlerimizin bu konudaki yanlış tutumundan dolayı tüm tebriğe şayan gayretlerini görmezden gelmenin de yanlış olduğunu ifade etmek istiyoruz.

8. Bir mesele daha var ki, o da sözü edilen girişimin yapıldığı kuruluşun da içinde bulunduğu birçok kuruluşun kanaat önderliği ve manevî mimari mesabesinde olan çok muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu konuda meseleleri yakından takip etmekte olan birçok kimsenin açıklama talebini görmezden gelmesidir. Hangi fikirde olduğu bir yana, mevcut görüşüyle alakalı ve bunun hikmetine yönelik bir açıklama yapmamasını hayretle karşılıyoruz. Zira diğer siyasi meselelerdeki görüşleri bir tarafa, örneğin bir siyasi parti başkanına dair bir kaset skandalının ertesi günü geçmiş olsun mesajını iletecek kadar naif ve şefkati bir Zat'ın, birçok vefa borcu olduğu başta Üstadın en yakın talebeleri olmak üzere kendisinden açıklama bekleyen birçok ehl-i imanın ısrarlı taleplerine karşı sessiz kalması çoğu ehl-i imanı derinden yaralıyor! Bu konuda da gerekli girişimlerde bulunmasını ve Risale-i Nur dairesindeki ehli iman kardeşlerini daha fazla üzmemelerini kendilerinden istirham ediyoruz.

9. Ve son olarak, böylesine bir girişimin olmaması gerektiğine dair hem müellifin hem de ehl-i ilim kimselerin beyanları ortadayken ısrarla sadeleştirme girişiminde bulunmak isteyen yayınevi yetkililerinin de bir an önce, gün geçtikçe büyüyecek ve ihtilafa vesile olacak ve bin türlü günaha sebebiyet verecek girişimden vazgeçmelerini rica ediyoruz. Zira bu kadar hakikat ve hikmet bu girişimin aleyhinde iken hala bunda ısrarcı olmak iyi niyetle telif edilemez. Ve “Sebep olan yapan gibidir” sırrınca ortaya çıkacak günahın, omuzlarına bıraktığı mesuliyeti sadeleştirme girişiminden elde edilecek meçhul hasenat kaldıramaz.