Gıybet, mesut bir ailenin hayatını mahveder

Gıybet, mesut bir ailenin hayatını mahveder

Günün Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

“Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” (Hucurât Sûresi, 49:12)

Gıybet şu âyetin kat’î hükmüyle nazar-ı Kur’ân’da gayet menfur ve ehl-i gıybet, gayet fena ve alçaktırlar. Gıybetin en fena ve en şenîi ve en zâlimâne kısmı, kazf-i muhsanât nev’idir. Yani, gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen bir insan, bir erkek veya kadın hakkında zinâ isnat etmek, en şenî bir günah-ı kebâir ve en zâlimâne bir cinayettir, hayat-ı içtimâiye-i ehl-i imanı zehirlendirir bir hıyanettir, mesut bir ailenin hayatını mahveden bir gadirdir.

Evet, Sûre-i Nur bu hakikati o kadar şiddetle göstermiş ki, vicdan sahibini titretiyor ve tüylerini ürperttiriyor.

“Onu işittiğinizde, ‘Bunu söylemek bize yakışmaz. Hâşâ, bu büyük bir iftiradır’ demeniz gerekmez miydi?” (Nur Sûresi, 24:16)

şiddetle ferman ediyor ve diyor ki: Gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen, merdûdü’ş-şehadettir; ebedî şehadetlerini kabul etmeyiniz. Çünkü yalancıdırlar. Acaba böyle kazfe cesaret eden hangi adam var ki, gözüyle görmüş dört şahidi gösterebilir? Kur’ân-ı Hakîm bu şartı koşturmakla, “Böyle şeylerde şakk-ı şefe etmeyiniz, bu kapıyı kapayınız demektir.”

“İman edenler arasında çirkin söz ve hareketlerin yayılmasından hoşlananlar...” (Nur Sûresi, 24:19.) tehdidiyle, öyleleri münafık gibi ehl-i imanın hayat-ı içtimâiyelerini böyle işâalarla ifsad ediyorlar, ifade ediyor.

Ve bilhassa böyle gıybet ehl-i namus ve ehl-i haysiyet hakkında olsa ve bilhassa ehl-i ilim hakkında olsa ve bilhassa akıldan hariç bir tarzda olsa...

Meselâ, namuslu bir zât, kendi gayet yakışıklı, bir cihetle mükemmel ve ailesine kemâl-i itimadı olduğu halde, hiçbir cihetle ona mukabil gelemeyen ve onun hizmetkârı hükmünde ve ona nispeten çirkince bir insan ve dünyada onların içtimâını hiçbir fıtrat ve vicdan kabul etmediği bir surette, o biçare ailesini o suretle gıybet etmek, bu nevi gıybetin en şenîidir.

Böyle eşne’ gıybetin sebebi, olsa olsa, insanın dest-i ihtiyarında olmayan bir muhabbet vasıtasıyla, yine kadınların kıskançlığından ve habbeyi kubbe görüp ve kendi iffetini göstermekle başkasını ittiham etmek nev’inden bu nevi şayialar meydan alıyorlar. Bu işâadan tevbe etsinler; yoksa kahr-ı İlâhî gelmesi kaviyen memuldür. Öyle iftira edenler, böyle iftiraya maruz kalacakları, cezâ-yı amelleri olmak ihtimalini düşünsünler! (Barla Lahikası)

Bediüzzaman Said Nursî

SÖZLÜK:

Bahis : Konu
Cihet : Şekil, Yön
Ebedî : Sonsuza Dek, Hiçbir Zaman
Ehl-İ Gıybet : Gıybet Eden, Arkadan Çekiştiren Kimseler
Ehl-İ Haysiyet : Haysiyet, İtibar Ve Şeref Sahipleri
Ehl-İ İlim : İlim Ehli, Âlimler
Ehl-İ İman : Allah’a İnanan
Ehl-İ Namus : Namus Sahibi
Ferman Etme : Buyurma, Emretme
Gadir : Zulüm, Acımasızlık
Gayet : Çok
Gıybet : Bir Kimsenin Arkasından Hoşlanmayacağı Şekilde Konuşma, Çekiştirme
Günah-I Kebâir : Büyük Günahlar
Hâtime : Sonuç, Son Bölüm
Hayat-I İçtimâiye : Sosyal Hayat
Hayat-I İçtimâiye-İ Ehl-İ İman : Mü’minlerin Toplumsal Hayatı
Hıyanet : Hainlik, İhanet
İfsad Etme : Bozma
İsnat : Dayandırma
İşâa Etme : Yayma, Duyurma
Kat’î : Kesin
Kazf : İftira
Kazf-İ Muhsanât : Temiz Ve Namuslu Birisini Zina İle Suçlama, İftira Etme
Kur’ân-I Hakîm : Her Âyet Ve Sûresinde Sayısız Hikmet Ve Faydalar Bulunan Kur’ân
Mahveden : Yok Eden, Harap Eden
Menfur : Nefret Edilen
Merdûdü’ş-Şehadet : Şahitliği Kabul Edilmeyen
Münafık : İki Yüzlü, İnanmadığı Halde İnanmış Görünen
Nazar-I Kur’ân : Kur’ân’ın Nazarı, Bakış Tarzı
Nev’i : Çeşit, Tür
Sûre-İ Nur : Kur’ân’ın 24. Sûresi Olan Nur Sûresi
Şakk-I Şefe : Ağzını Açıp Konuşma
Şehadet : Şahidlik, Tanıklık
Şenî : Kötü, Çirkin, Alçakça
Zâlimâne : Zâlimce
Zeyl : İlâve, Ek