Gladstone’dan Filip Dewinter’e…

Richard Perle, ‘karanlıklar prensi’ olarak anılmasına rağmen İslam’ı kastederek, kötülüğün kaynağı olarak takdim etmiştir. Daha doğrusu 11 Eylül sürecinde, İslam dünyasına yönelik kundakçı gibi hareket eden ikili; David Frum ile Richard Perle İslam ve Müslümanlar hakkında doğrudan ve dolaylı olarak hedef gösteren ve kışkırtan kitaplar yazmışlardır. Şerrin kaynağı olarak İslam dünyasına onun da kaynağı olarak İslam’a işaret etmişlerdir. Kur’an ifadesiyle hiçbir müfsit kendisini müfsit/bozguncu olarak kabul etmez. Bu nedenle de adı karanlıklar prensine çıkmış olan Richard Perle İslam’a çamur atıyor ve onun ötesinde karalıyor ve şerrin kaynağı olarak damgalamaya çalışıyor.  

Muslih zaviyesinden baktığınızda da şerrin veya şeytanın avenesi onlardır. Ya da insi şeytanlar kapsamına girerler. Son sıralarda işgallere bakmadan münhasıran terör üzerinden kötülüğün kaynağını İslam’a bağlama girişimleri tavan yapmıştır. Müslümanları sömürgeleştirdikleri gibi dinlerine kara çalıyorlar. Böylece hem fiziki hem de metafiziki olarak infazda bulunuyorlar.  Zamanla teodise-theodicy’nin siyasi ayağı da oluşmuş oldu. Siyaseten şerrin kaynağını İslam’da arayanlar ve bulanlar pek çok. Günümüzde bir takım taassup tortusundan kurtulamayan Hıristiyanlar böyledir. Bununla birlikte şerri İslam ile irtibatlandırmak isteyenlerin başında Yahudiler gelmektedir. Paris baskını (Charlie Hebdo) bir kez daha bunu ispat etmiştir.

*

Bazı Hıristiyanlar da Yahudilerin arkasından savrulmaktadır. Sözgelimi Kur’an nüshaları yakmaya yeltenen ve bu işlemini yaymak isteyen Terry Jones bu tip kaçıklardan birisiydi. Son sıralarda Kur’an nüshaları yakmak yerine patates yakarak (kızartarak) ticarete atılmıştır. Taktik değiştirerek geçimin yolunu bulmuştur. Kısmen uslandığını farz edebiliriz. Kızarmış patates satan satış merkezleri zinciri kurmuştur. Adı da Frey Guys Gourmet Fries! Elbette Kur’an yakacağına patates kızartması yeğdir. Aynı işi yapıyor ama birisi masum ötekisi kabahat. Bu zat bir kitap yazmış ve İslam’ın şeytandan geldiğini ileri sürmüştür: Islam Is of the Devil. Son sıralarda kendisini patates kızartmaya vakfetmesi aslında yerinde ve hayırlı olmuştur. En azından bu meşgalesiyle kötü enerjisini iyi bir noktaya teksif etmiş olur.

Bu çığırı esasında yeniden Hollandalı siyasetçi Geert Wilders açmıştır. Kur’an-ı Kerim’i Hitler’in yazmış olduğu Kavgam kitabına benzetmiş ve yasaklanmasını istemiştir. İsrail’in hararetli bir savunucusu olan Wilders, Kur’an karşıtı çıkışlarını her platformda sergilemekten kaçınmıyor. En son 2015 bütçe tartışmaları öncesinde bir açıklama yapan Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, Temsilciler Meclisi binasında bulunan Kur’an-ı Kerim’in ortadan kaldırılmasını talep etmiştir. PVV lideri bu talebini, IŞID militanlarının Kur’an’ı Kerim’i “Anayasa gibi” görerek “öldürme lisansı” şeklinde yorumlamalarına dayandırmaktadır. Wilders, Kur’an-ı Kerim’i bu nedenle ülkenin en önemli toplantı salonunda olmasının ‘sakıncalı’ olduğunu savundu.

Bu hastalık bulaşıcı olsa gerek Hollanda’dan sonra Belçika’da da benzeri politikacılar zuhur ediyor. Filip Dewinter adlı Flaman politikacı Mecliste cereyan eden ‘camiler ve fundamentalizm’ başlıklı oturumda söz alarak Kur’an-ı Kerim hakkında hakaretlerde bulunmuş; hızını alamayarak Wilders’e özenmiş ve Kur’an-ı Kerim’in bütün kötülüklerin anası, kaynağı olduğunu ileri sürmüştür.

*

Bu örnekler dururken kimileri de çıkıyor bunların atası olan Gladstone’u aklamaya çalışıyor. William Ewart Gladstone (1809-1898) nispet edilen sözlerin asılsızlığını gündeme getiriyor. Sözüne dair bir çok versiyon ve kalıp olmasına rağmen en meşhurlarından birisi şudur: So long as there is this book, there will be no peace in the world/ Bu kitap elde oldukça dünyada barış gelmez, unutun! Bu sözü müstemlekeler nazırı iken söylemiştir. Bu nedenle de misyonuna uygun kalıp ifadesi şudur: Bu kitap ellerinde oldukça Şarklıları itaat altına alamayız, yönetemeyiz! Bu sözün diğer kalıpları arasında üç şey sayılmaktadır. Kur’an-ı Kerim, hac ibadeti ve Cuma namazı. Müslümanların bağımsızlık iradesinin sırrının bu kitapta yattığını söylemiştir. Bu kitap Müslümanların birliklerinin çimentosu ve manifestosudur. 

Hamza el Müzeyni tarafından kaleme alınan bir makalede mazeretçi bir üslup kullanılıyor ve yapılan tahkikat neticesinde bu sözün sağlam bir dayanağı ve kaynağının bulunamadığı ve dolayısıyla Gladstone’a ait bu sözün ispatsız ve ortada olduğu ileri sürülmektedir. Bilindiği gibi Bediüzzaman’ın hamiyetini harekete geçiren iki mühim hadise vardır. Bunlardan birisi gördüğü rüyada Kur'an-ı Kerim etrafındaki örülü zırhların kaldırılmasıdır. Bu devlet gücü olmadan icazını doğrudan koruyacağına dair bir işarettir. İşaret olduğu kadar bu misyonu deruhte etmek için alimlere de bir davettir. Bediüzzaman’ın hamiyetini harekete geçiren ikinci olay ise gazeteler vasıtasıyla okuduğu William Ewart Gladstone’a ait ve ondan menkul sözleridir. Yazar Hamza el Müzeyni bu sözün meşhur populist vaizlerden Abdulhamid Keşk tarafından terviç edildiğini ileri sürüyor. Herhalde Bediüzzaman da ondan almış olamaz! Kaynağına irca etmeden kullandığını ve güvenilmez olduğunu ileri sürüyor. Süheyla Zeynelabidin ve Saad Yusuf Ebu Aziz’in de kaynağını göstermeden bu sözleri Abdulhamid Keşk’ten nakletmelerinin mümkün olduğuna temas etmektedir. 

Muhammed Kutup da Gladstone’un bu sözlerini ‘Hel Nahnu Müslimun/Biz Müslüman mıyız?’ Adlı eserinde nakletmiştir. Bu anonim nakiller Hamza el Müzeyni’yi tatmin etmemektedir. Risale-i Nur’da naklini duysa acaba ona nasıl bir kulp bulurdu? Netice, Muhammed Esed’in Yolların Ayrılış Noktasında İslam adlı çalışmasının Ömer Ferruh tarafından yapılan Arapça çevirisinde bu sözün nakledildiğini ama yine kaynağının verilmediğini ifade etmektedir. Kitabın İngilizce aslında bu ibarenin olmadığını çevirmen Ömer Ferruh’un bunu parantez içinde dipnot olarak kullandığını lakin yine kaynağını göstermediğini ifade etmektedir.  Bütün bunlardan yola çıkarak sözü mesnetsiz ve asılsız kabul etmektedir. Gerekçesi olarak da Müslümanlardaki Batı’ya yönelik olarak gelişen düşmanca ideolojik bakış açısını göstermektedir. Buna dair Cezayir Alimler Birliği kurucularından Muhammed Beşir İbrahimi’nin, ‘Batı’dan hayır gelmez’ dediğini de ilave etse üzerine hiçbir şey gerekmez. Lakin bu söz gerçekten de Müslümanlar tarafından ideolojik nedenlerle mi üretildi,  uyduruldu yoksa ideolojik nedenlerden dolayı Gladstone ve emsalleri tarafından mı söylendi? Hamza el Müzeyni’nin bakış açısını kabul edecek olursak; bu taktirde Bediüzzaman’ı da siyasal İslamcı olarak kabul etmemiz gerekecek. Adam bir şeyi reddetmek için kaç şeyi kabul ediyor! Bu sözlerin ideolojik gaza getirme veya seferberlik için (kitabat et tecyişiyye el müedlece) uydurulduğunu söylemek istiyor. Gaza gelmeme adına ret makamında sakın kendisi gaza gelmiş olmasın? [1]

[1] http://www.alsharq.net.sa/2014/06/05/1155513

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.